Playstation

576 44 2
                                    

Gözümden uyku aktığı için yatak beni mıknatıs gibi çekiyordu. Günlerdir gece boyunca ağlamaktan gözlerim yanıyordu. Ayrıca uykusuzluktan göz altlarımda mor halkalar oluşmuştu.
Yüzümü yıkayıp aynanın başına geçtim. Makyajımı tamamladıktan sonra altıma siyah şortu, üzerime de bordo askılı tşörtümü geçirdim. Bahçeden araba sesi geldi. Perdeyi hafifçe çekip dışarıya baktım. Mat mor Audi den inen kişi Ege'ydi. Perdeyi kapatıp aşağıya indim.

Salona girerken Ege ile karşılaşınca aldırış etmeden yoluma devam ettim. Arkamdan "günaydın" Diyince cevap vermedim. Takılmaya değer biri değildi.

Fırat ve Zehra kahvaltı yapıyorlardı. Beni görünce behçeden işaret etseler de iştahım kapalı olduğu için verandadaki koltuğa gömüldüm.

Ege de gazete okumaya başlamıştı. Asya'ya bana çay getir diye bağırması da iyice sinirimi bozmuştu.

"Evinde gazete yok mu?" Diye sordum.

"Var canım. Var da bizim evde sen yoksun" dedi gazeteyi katlayıp yanına koyarken. Belli ki kendisine uğraşacak birini arıyordu. Bu çocuk hep böyle boşta mıydı gerçekten merak ediyordum.

Telefonuma bakarken Ege televizyonun dibinde bir şeyler karıştırınca ilgimi ona verdim. Açık kapıdan onu izliyordum. Playstation başında uğraştığını fark edince
"Pes mi oynayacaksın?" Diye sordum.

"Oynayacak mısın?" Diye sorarken kolu uzatıyordu.

Yanına geçip oyuna başladık. Babamla beraber oynadığım için fena sayılmazdım ben de.

"Ahahah" Diye haykırırken telefonum çalmaya başladı.

Ekranda yazan isim Çağrı'ydı. Neden arıyor olabilirdi ki? Hızlıca meşgule atıp oyuna devam ettim. Sonunda gol atabilmiştim ve o anki heyecanla "gol be" Diye bağırdım. Ege bakış atınca "o kadar da beceriksiz değiliz herhalde. Çok iyi olmasak da yapıyoruz bir şeyler" Dedim ve koluna yumruk attım.

"Ne kadar da mütevazi bir kuzen" Diyip başımı eliyle kavrayıp saçlarımı birbirine karıştırdı.

"Ya yapma" Diye bağırıp elinden kurtulmaya çalışırken Fırat'ın sesi duyuldu. "Bir oyun oynadık diye kendini kuzenlik mertebesine atayamazsın" diyip elimdeki kolu sertçe kucağına fırlattım.

"Ege, bizim çiftliğe dediğin atları getirdik" kendisi gibi sesi de gıcıktı.

"Ciddi olamazsın. Bu güzel bir süpriz oldu benim için" Diyip Fırat'a yapıştı. Yılışık bir sarmaş dolaşın ardından "amca bir hafta boyunca atları eğitmek için orada kalabilir miyim?" Diye sordu. Eğer ben de izin alabilirsem Ege ile çiftlik dedikleri yerde kalabilirdim. Böylece Fırat'tan ve Zehra'dan uzak kalırdım.

"Tabii ki. Artık sana emanet." Diye onayladı Fırat.

"Ben de kalabilir miyim?" Diye atılınca herkes bana boş boş baktı. "Atları çok severim. Lütfen" Dedim sevimli bir hal takınıp. Fırat'ın ağzından çıkacak bir cevaba bakıyordum.

"Hayır" dedi dümdüz. Bu kadar net olunamazdı.

"Babaannem de tanışmış olur yeni torunuyla. Ben başında olurum amca" Diye araya girdi Ege. Saçma bir şekilde de bana göz kırpmıştı. Bana yardım etmesine şaşırmıştım.

"iyi gitsin ama bazı kurallara uymak zorundasın" dedi sinirli bir tavırla. Yes be. İşte bu. Şuan bir hafta kafam rahattı.

"akla mantığa uygunsa neden olmasın?" Dedim. Ne kurallarıydı acaba.

"Hiçbir şekilde ailene gitmeye" Diye başladığı sözü elimdeki telefonu alıp "ve ulaşmaya çalışmayacaksın" dedi. Resmen telefonuma el koymuştu. Ama başka telefondan arayabilirdim. Bu engel değildi.
"Diğer telefonlardan da uzak duracaksın. Burada Ege görev sana düşüyor." Diyip Ege'ye bakıp telefonumu Ege'ye uzattı. Ege de sessizce başını salladı. Ege'yi kafalarsam bu iş tamamdı.
"Ayrıca Hüzzam, Gülizar hanıma tek kelime etmeyeceksin. Bu olanlar aramızda. Torunun falan diye şaka yapıp kadının yüreğine indirme sen de Ege " Gülizar hanım Fırat'ın annesi olmalıydı.

"Tamam amca hiç merak etme" dedi Ege. Ben vazgeçmek üzereydim şuan. Burada kalsam daha az kasıntı olurdu.

"He Ege unutmadan, ahır temizleme işlerini de bir hafta Hüzzam yapacak. " Diyince Fırat gözlerim kocaman açıldı.
"Amca" Diye itiraz etmişti ki Ege araya girdim.

"Tamam ben çantamı hazırlayıp geliyorum. He Ege unutmadan" Dedim Fırat'a gönderme yaparak. "Keşke başka bokları da temizleyebilsek. Bir hafta değil her hafta temizlerdim." Dedim ve arkamı döndüm.

Merdivenleri çıkarken Fırat arkamdan bağırdı. "Buraya döndüğünde bunu sana ödeteceğim. "

"Ah pardon bok yerine pislik demeliydim. Ne kadar da kaba bir insanım ya." Diye bağırdım hala çıkıyorken merdivenleri. Odaya geçip dolaptan bir kaç eşyamı sırt çantasının içine tıktım.
Sinirimden oturup ağlamaya başlamıştım ki kapı çaldı. Hızlıca göz yaşlarımı silip "Gel" Diye seslendim.

"Hazır mısın?" Diye sordu Ege içeri girince. Başımı sallayıp çantayı sırtıma taktım.

"Hey, sen iyi misin?" Diye sordu. Ağladığım ne yazık ki çok kolay farkedilirdi. Gözlerim şişer, yüzüm kıpkırmızı olurdu. Beyaz tenli olmamın kötü yanlarından biriydi.

"Burda olduğum her an kötüyüm. Bu ev bana cehennem. Bunun farkında mısın? Bir de gelmiş bana iyi misin diye soruyorsun." Diyip odadan çıktım. Bir iki yaş daha istemsizce gözlerimden aktı. Kolumun tersiyle yüzümü sildim.

* YALNIZ KUŞ *        Where stories live. Discover now