Gideceksen bekleme

115 7 0
                                    

Sabah uyandığımda boynumda acayip bir ağrı vardı. Kendimi zorla kaldırdım. Gece boyunca film izlemiştim. Atlas hocanın instagramda paylaştığı sözlerin ait olduğu filmlerde kaybolmuştum. Bunu neden yaptığımı çok iyi biliyordum. Onun gözünden hayata bakmak istiyordum. Onun neleri sevdiğini bilmek, takıldığı noktaları görmek istiyordum. Anlamak için. Bu ne fayda sağlayacaktı bilmiyordum ama. Niye bunları yaptığımı bilsem de davranışlarıma bir türlü anlam veremiyordum.
Her gün her saat her dakika onu düşünmeyi elbet bir gün bırakacaktım. Ve bir gün geriye baktığımda aptalca davrandığımı, onun için sızlanarak vaktimi boşa harcadığımı fark edecektim. Üzüldüğüm için kendime kızacaktım belki de. Sadece bir kaç gün daha lazımdı duygu yükümü atmaya.

Kahvaltı yaptıktan sonra yine odama çıktım. Sızlanırken kapı çalınca "gel" dedim. Burak'tı açan kapıyı.

"Hadi spor yapalım birlikte. Daha çok erken, hava da güzel. Fırat beyler uyanasıya kadar çoktan geri döneriz" diyince başımı sallayıp dolaptan rahat bir şeyler çıkardım.

Ben giyinirken o çoktan çıkmıştı. Aşağıya indiğimde ona doğru ilerledim. Dışarı çıkıp sahil kenarına indik. Baya esintiliydi bugün. Yürümenin temposunu giderek arttırdı. Bir anda kendimi koşarken buldum. Onu takip ediyordum. Yorulmuştum ama sesimi çıkartmak istemiyordum. Eve arka sokaklardan geri dönmüştük. Şimdi de gösterdiği hareketleri yapıyordum bahçede.

"Sesinin çıkmaması normal mi?" Diye sordu ciddi bir şekilde.

"Normal" dedim. Kaşlarını kaldırıp indirdi saniyeler içinde.
"Güzel bir duş al şimdi." Dedi içeri girerken.

Dediği gibi uzun bir duş aldım. Kendimi daha enerjik hissediyordum. Her sabah yapsam çok iyi olurdu aslında. Tatildeydim de nasıl olsa. Bunu oyalanma listeme eklemiştim. Saçlarımı kuruttuktan sonra gözüm dün aldığım kitapların poşetine ilişti. Elime tutuşturduğu kitabı da almıştım o gün farkında olmadan. O an resmen zihnim uyuşmuş gibiydi. Düşünme yetimi kaybetmiş gibiydim.
Bilinç dışı hareket ettiğimi fark ediyordum düşününce kitapçıda.

Dün elime tutuşturduğu kitabı poşetinden çıkardım.
"Çalıkuşu" diye mırıldandım. Okuduğum en kalın roman buydu. Daha kalınını okuduğum olmamıştı. Dokuzuncu sınıfa giderken Edebiyat öğretmenim önermişti bu kitabı. Okumaya başlayınca gerçekten sevmiştim. Hatta eve geldiğimde okuldan sonra dizisini izlerdim. Ama eski çekimini. Annem çikolata almıştı çoklu. Bir paketin içinde on tane olanlardan. İzlerken mutlaka bir tane yerdim. O çikolata da, o huzurun da tadı damağımda kalmıştı. Ben o anı bir daha bulamayacaktım.

Kapı çalınca "gel" dedim. Fırat'tı bu sefer.
"Hüzzam müsait misin?" Dedi ve geri kapattı kapıyı.

Yine ne olmuştu acaba?
"Noldu?" Diye sordum.

"Hüzzam, baban yada annenle konuştun mu son zamanlarda?" Diye sordu.

"Hayır. Bayadır konuşmadık. Noldu?" Diye sordum. Korkuyordum yine bir sorun çıkmasından.

"Baban İstanbul'a taşınıyormuş" dedi.

"Ee" dedim. Bana neden söylememişti? Annem de Eskişehir'deydi. Ben bu şehirde bir başıma ne yapacaktım?

"Vedalaşmak istemiyor musun?" Diye sordu.

"Hayır." Dedim. Arayıp haber vermek çok mu zordu? Böyle bir karar hemen mi alınırdı? Acaba açıklaması neydi?

"İstersen bu geceyi onunla geçirebilirsin" dedi.

"Gerek yok" dedim.

"Sen nasıl istersen. Eğer fikrini değiştirecek olursan Burak seni götürür" dedi.

* YALNIZ KUŞ *        Where stories live. Discover now