kırılan umutlar

150 7 0
                                    

Gözlerimi konuşma sesiyle açtığımda hızlıca yattığım yerden doğruldum. Diğer koltukta Atlas hocayla Burak'ı yan yana görünce şaşırıp kalmıştım.

"Hüzzam nasıl oldun?" Diye sordu Burak. Atlas hoca kollarını göğsünde birleştirmiş, dudağını ısırıp ısırıp duruyordu. Bir cevap bekliyorlardı benden. Ama benim aklım Burak'ın neden burada olduğundaydı.

"İyiyim iyiyim." Dedim. Yeni uyandığımdan sesim garip çıkmıştı. Olduğundan daha kalın. "Senin ne işin var burda?" Diye sordum ardından.

Atlas hoca bir elini kullanarak anlatmaya başladı. "Ben çağırdım. Seni arayınca telefonunu ben açtım." Dedi. Kaşlarım havaya kalkıp indikten sonra "tamam o zaman gidelim biz artık" dedim Burak'a bakarak.

"Ben konuştum Atlas bey ile,bugün burda kalabilirsin. Merak etme bu arada kimsenin de haberi olmayacak. Evde biliyor seni." Diyip ayağa kalktı. Atlas hoca onu ikna ettiyse demek ki diye düşündüm.  Atlas hoca Burak'ı kapıdan geçirip yanıma oturdu. 

"Sizi zor durumda bırakmak istemem. Keşke eve çağırmasaydınız" Diye mırıldandım.

"Sürekli seni arıyordu. Merak etmiş o da. Hem merak etme yani beni sadece kurstan tanıdığın birisi olarak biliyor. " Dedi gözlerini kısarak konuşurken.

"İnşallah bir sorun çıkmaz" dedim saçlarımı tepemde topuz yaparken. Artık kendimi daha iyi hissediyordum. Üzerimden uyuşukluk gitmişti en azından. Öylece toplayıverip bıraktım saçlarımı. Zaten beni olabilecek en berbat halde görmüştü.

"Gerçekten ben kendimi kötü hissediyorum " diye başladığım cümlemi "nasıl?" Diyerek kaşlarını çatmış bir şekilde böldü. 

"Yok yani sizi tuttuğum için. Uğraştırdım bütün gün" dedim.

"Saçmalama Hüzzam." Diyip yanımdan kalktı. "Ben de hala hastasın zannettim. Kafana taktığın şeye bak." Dedi mutfağa geçerken. Buz dolabını açıp içinden bir şeyler çıkardı.
"Ne kadar az o evde bulursan o kadar iyi" dedi sessizce.
Meyve olduğunu yanıma geldiğinde anca görebilmiştim. Kirazdan ağzına atıp yanıma oturdu. "Uykunu da aldın. Şimdi gece boyu uyumazsın" diyip güldü. 

Saate baktığımda on bire gelmişti bile."cidden çok fazla uyumuşum" diyip güldüm.  Beş saat bana uykumu almak için yeterdi bile.
"Devam edelim mi?" Diye sordum tavlayı alıp elime.

"Olur " diyip kaydı koltukta.
Aramıza koyduğumda taşları dizmeye başladık. Zarları eline alıp atınca "ya baştan mı başlasaydık" dedim.

"Şuna bak uyanık. Devam edelim dedin valla. Kabul etmem" dedi ve başladı oynamaya.
Açık bırakmak zorunda kalmıştı ve ben de onu kırmıştım. "Keyfin yerine gelince şansın da döndü bakıyorum" diyince güldüm. "Sanırım öyle oldu. Mars olcak gibi." Dediğimde "sıkıştırdın beni oraya çıkamıyorum ki" diye isyan etti. Kabul etmek gerekirse baya iyi oynuyordu. Ama ben de babamın öğrencisiydim. Ah baba şuan evde seninle güzel güzel vakit geçirebilirdik. Gerçi sen hala güzel vakit geçiriyorsundur.  İki  el üst üste ben kazanınca durum bu oyuna kalmıştı.

"Bu sefer ben siyah olcam" diyip dizdiğim taşları değiştirmeye başladı. Bir yandan da televizyondan müzik kanallarında dolaşmaya başladı ben oynarken. Üst üste çift atınca "zar tutma bak" dedi.

"Bilmiyorum ki ben zar tutmasını" dedim.

"Ohoo bak çok kolay. Şimdi kırmam için ne atmam gerekiyor" diyince "üç dört" dedim "yada altı bir, beş iki " diyip zarları attı  ve zarlar üç dört geldi.
Kahkaha atmıştı yine.

"Ya hayır bunu kabul etmiyorum" diye çıkıştım.

"Ben de bilmiyorum şans ya" diyince "inandım ben de" dedim. Sinirle oynamaya devam ettim. Haksızlık yapıyordu şuan. "Saymamamız gerekiyordu onu. " dedim sakince.
"Valla bilmiyorum tutmasını." Dedi o da sakin bir şekilde."şansıma öyle geldi" dedi ardından.

* YALNIZ KUŞ *        Where stories live. Discover now