Kıskançlık

102 6 0
                                    

"Ders öncesinde yemek yiyeceğim. Karşıda ara sokakta acayip güzel bir yer var. Özellikle tavuklu mantarlı dürümleri var ellerini yersin" dedi bir yandan ceketini üzerine geçirirken Atlas hoca. Yine çok tatlı olmuştu. Her şey çok yakışıyordu zaten. Saçlarını telefonun ekranına yansıyan görüntüden düzeltti.

Havalar serindi ama yine de sıcak günlerin bitmediğini, bu havaların gelip geçici olduğunu çok iyi biliyordum.
"Ben kahvaltı yapmadım daha. Kantinden poğaça alırım. Siz gidin" dedim buzu masa üzerine koyup.

"Kantinde poğaçayla olacak iş değil o" dedi buz torbasını eline alıp tekrar dizime koydu.

"Sizi gideceğiniz yerinizden etmek istemem" dediğimde kolunu sandalyemin arkasına attı. "Hüzzam saçmalama" diye söylendi.

Mısra yanımıza gelip "merhaba hocam. Oturabilir miyim ben de?" Diye sorunca direk "otur otur" dedim.

Mısra yine de Atlas hocadan beklemişti cevap. Oturmamıştı. "Otur Mısra tabii ki" dedi.

"Geçmiş olsun. Ne oldu? Düştün mü?" Diye sordu Mısra buz tuttuğumu görünce bacağıma.

"Evet. Sağol canım" dedim.

"Mısra ders on dakika geç başlayacak. Bir şeyler yemeye gideceğiz Hüzzam ile. Gelecek misin sen de?" dedi. Mısra'yı neden çağırmıştı ki şimdi? Ne gerek vardı ona? Ayrıca o kadar samimiler miydi? Belki daha önceden beri tanışıyor olabilirlerdi ama benimle ortak bir meselesi vardı ve ben onda kalmıştım.
Derste en samimi olduğu kişi Mısra'ydı. Kazandığım kahveyi de ona vermişti bir ara.

"Bizim kızlarla gidecektik hocam ders başlamadan. Onlar da gelsin mi?" dedi Mısra. Başkalarını da mı katıyordu? Oh daha iyi olmuştu.

"Gelsinler. Hadi yavaş yavaş kalkalım. Onlar da otoparka gelsin" dedi.

"Biraz kursu asalım." dedi burnumu sıkıp ayağa kalkerken.
Gülmemiştim. Gereksiz bir mutluluğu vardı. Ben burda onu düşünüp duruyordum. Onun ruhu duymuyordu tabii. Buz torbasını vermek için yanlarından ayrıldım. İkisi yavaş yavaş dışarı çıkıyorlardı. Bilerek arkalarından ilerledim.

Otoparka geçtiğimizde Burak'ı göremedim. O da iki saat beni bekleyecek hali yoktu ya. Ama birsiyle buluşacağım demişti.
Atlas hoca sigarasını yakarken bir yandan da Mısra ile konuşmaya başlamıştı. Ben de biraz uzaklaşıp Ece'yi aramıştım. Boş bir muhabbete dalmıştım. Bilerek konuşmak istemiyordum Atlas hocayla. Çünkü yüreğime bıçak darbeleri saplanıyor gibi oluyordu.

Nihayet kızlar gelince telefonu kapattım.
"Gitmek istediğiniz bir yer var mı diye sormuyorum gençler çünkü biz Mısra ve Hüzzam ile siz gelesiye kadar karar verdik" dedi Atlas. Atlas Hoca. Benimle karar vermemişti ki. Mısra ile konuşmuştu sadece.

"Fark etmez bize. Neresi?" dedi Deniz. Mısra, gülümseyerek Atlas hocaya bakıyordu. Sinirle kollarımı göğsümde birleştirdim. Atlas'ı Mısra'dan mı kıskanıyordum şimdi de? Aklımı başıma toplamalıydım.

"Deniz kenarında yeni açılan yer var ya hemen şu ileride. İsteyen istediğini de yiyebilir hem" dedi Atlas hoca.

"Ben oraya dün gittim" dedi Deniz. "Harika bir yer olmuş. Dizaynı çok farklı."

"İlgi çekici değil mi?" Dedi Almila da.

"Ne yedin ne içtin? Tasarımdan ziyade lezzet daha önemli" dedi Atlas hoca güneş gözlüğünü çıkartırken. Deniz konuşurken gözüm Atlas'a kaydı.
Ona aşk itirafı etmemiş olsam şuan tekrar edebilirdim. Saati, elleri, sakalları, koyu renkli dudaklarıyla o kadar harika gözüküyordu ki...

* YALNIZ KUŞ *        Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin