GENLERDEKİ SUÇ

86 3 0
                                    

Daha önceden de bildiğim odama doğru çıkarken Burak da arkamdan gelmişti. Odaya girdiği anda kapıyı kapattığım gibi tüm gücümle ona vurmaya başladım. Engel olmuyor, tepki vermiyordu. Ellerim vurmaktan acımış ve yorulmuştu. Bütün öfkem bir anda ortaya çıkmış hemen de kaybolmuştu. Sinirimden ağlamaya başladım.

"Ben senin ifaden yüzünden günlerce daracık, kap karanlık yerde aç susuz kaldım. Tuvaletimi yapamadım. Leş gibi kokuyordu ya her nefes alışımda öğürüyordum ben" dedim ağlamamın arasından. "Annemin babamın öz annem olmadığını öğrendim ben. Kafayı yicektim ya. Herkes mi arkasını döndü bana? Hayatımı kurtardın sen benim. Niye kurtardın o zaman?" Dedim. Yine cevap vermiyordu.

"Bıraksaydın ölseydim" diyip yatağa kıvrıldım. Midem bulanmaya başlamıştı yine. Ağladıkça ağladım. İçimi çeke çeke bütün bir haftanın öfkesini dışa vurdum. Her şeyimi anlattığım insanın bu şekilde arkamdan iş çevirmesi bir yana ailemin beni sarsması bir yana Atlas'tan uzak kalmak bir yana... Hangi birine üzülecektim?

"Geldiğimde kartı sana veren kişinin ben olduğumu söyleseydim, bana da bu kartı kimin verdiği sorulacaktı ve ben tamamen doğruları söyleseydim cevabım Atlas olacaktı. Evet, olan sana oldu ama Atlas'ı ordan çıkarttık. Sana zaten zarar veremeyecekleri ortadaydı" dediğinde yattığım yerden doğruldum.

"Atlas kartın başından beri nerde olduğunu biliyor muydu?" Dedim şaşkınlıkla. Kart burda değil derken, ben kartı deli gibi aramaya çalışırken o biliyor muydu kartı? Ailem zarar görebilirdi. Kartı vermeyi tercih etmemişti.
"Evet" dedi.

"Atlas'a o kart nasıl geçmiş?" Diye sordum.

"Muhtemelen birinci elden sahip oldu yapılan görev sırasında. Saklamak için bana verdi. Bana güvenebilmesi için bunu öne sürdü. Fırat'ın işleri değişmeye başlayınca da en güvenilir yer olarak seni seçtim." Dediği anda gülmeye başladım.

"Bu nasıl bir hayat ya? Annemler iyi mi? Hala Atlas'ın korumaları mı var başında?" Diye sordum.

"Atlas onları gizlemiş. Nerde olduklarını bilmiyoruz. Fırat hala aratmaya devam ediyor" diyince içimi korku kapladı. "Neden hala aratıyor?" Dedim.

"İkisi de birbirinden şüpheleniyor belli ki." Demesiyle bu durumu şimdilik aklımdan çıkarmaya çalıştım.

"Sence Atlas ilk baştan beri güvenilir miydi?" Diye sordum.

"Ona karşı düşüncelerim hala aynı. Fırat'ın yanında olmam onun hala kabul etmediği bir durum sadece." Dedi.

"Ama haklı Burak. Hala nasıl yanında durabilirsin?" Diye sordum.

"Bazı konularda sen de hak verdin Fırat'a, kabul et." Diyince kabul etsem de bu durumu "onun bir cümlesine bile hak vermem ben" dedim.

"İşi inada bindirme şimdi. Kurtulmak istediğini biliyordum. Seni kurtaracaktım da. Fakat bu işler öyle hızlı yürümez. Bitirmek kolay değildir. Zaman ister. Aceleci davrandın. Davrandınız" Dedi.

"Beni kurtardı. Benim istediğim şey bir an önce kurtulmak. Ben başka bir şey istemiyorum. Aklıma nasıl vurulduğum geliyor. Gözlerindeki korku aklıma geliyor Burak. Ben hak ettim mi bunları?" Dedim.

"Hak etmedin. Senin tek suçun genlerinde" dediğinde ellerimi kafama koydum.

"İşte bu benim en büyük problemim.Beni kaçır. Gerçekten ne istersen onu yaparım ama beni burdan bir an önce çıkar" dedim yalvaran gözlerle ona bakıp.
Kafasını iki yana sallayınca "ne olur Burak" dedim.
"Çok daha iyisini yapacağım" diyip bana doğru yaklaşıp kulağıma fısıldadı.

"Seni bir silaha dönüştüreceğim. Bütün taşları yerinden oynatıp tüm dengeyi değiştireceksin" diyince kaşlarım çatıldı. Kendini geri çektiğinde "aklından neler geçiyor?" Diye sordum.

"Şu karttaki şifreler açıldıkça bir kişi ortadan kalkacak. Kaldıracaklar Hüzzam. Herkesin zayıf noktası o kartta. Bir çok denge zaten değişecek. Fırat'ın bu durumdan faydalanıp yükselmesine engel olacağız. Bir yandan da Atlas'ın gerçek yüzünü göstereceğim sana. Onun takımını da dağıtacağız. Herkes hak ettiğini bulacak" diyince Atlas'ın beni tanıştırdığı isimler gözümün önüne geldi.

"Bunu yapmak istemiyorum. Hiçbir şey umrumda değil. Tek istediğim özgür olmak" dedim.

"Bu saatten sonra hiçbir şansın yok Hüzzam" dedi oldukça ciddi bir ses tonuyla.

"İzin verirsen uyuyacağım" dedim ve onun odadan çıkmasını bekledim. Bunun bir bahane olduğunu elbette biliyordu. Yorganın içine girip uykuya dalmayı diledim çünkü tek istediğim düşünmemekti.

Gözlerimi kapattığımda beynim düşüncelerden patlayacakmış gibi oluyordu ve uykuya delicesine direniyordum. Her şey başa dönmüş gibi hissediyordum. Bir süre sonra farkına varmadan uyumuştum. Sabahın üzerimde bıraktığı ilk ışıklarla uyandım. O kadar aç hissediyordum ki yatakta daha fazla oyalanmak istemedim ve hızlıca aşağıya indim.

Hazırlanmış kahvaltıya merhaba bile demeden oturdum.
"Seni tekrar görmek ne güzel" dedi Zehra.

"Aynı şeyi keşke ben de söyleyebilsem" diyip kendi kendime gülümsedim.

"Zehra kızım olduğunu bilmeyecek. Ağzından kaçırma" diye bir uyarıda bulundu kulağıma fısıldayarak Fırat.

Kafamı salladım. "Bana güvenmenize hayranım" dedim kaşlarımı çatıp hemen ardından.

"Güven mevzusu değil bu. Ben söylerim sen yaparsın" diyince güldüm.

"Artık tehditlerin beni korkutmuyor" dedim. "Ölüme zaten kucak açtım sayende"

"Sen asıl kucağı Atlas'ın edindiği düşmanlarla açtın da haberin yok. Dün gece vurmuş kırmış yine her yeri. Daha fazla yaşatmazlar Atlas'ı." Diyince elim ayağım boşaldı sanki. Nefesim daralınca ayağa kalktım. Gözümden bir damla yaş süzülürken ağlamamak için direniyordum. Göz pınarlarım kızarık ve kabuk tutmuştu ovalamaktan.

"Hey ne oluyor yine?" Diye araya girdi Zehra. Duymamıştı ne konuştuğumuzu. Sadece benim söylediklerimi duymuştu.

* YALNIZ KUŞ *        Where stories live. Discover now