kurumaya yönelik kalp

131 5 0
                                    

Salondan herkes çıktığında Atlas hoca Mısra'nın ona bıraktığı fotokopilerle fotoğrafları poşet dosyaya koyuyordu.

"Hocam" diyip elimdeki bilekliği uzattım.

"Yine mi?" diyip elimden aldı bilekliği.

"Çakmağınız var mı?" Diye sordum.

"Al" Diyip cebinden sigara paketini çıkarttı. Ve paketin içinden çıkardığı çakmağı uzattı.

"İsterseniz düşmemesi için yapıştırabiliriz" diyince "Bunun için mi istemiştin?"Diyip bileğini uzattı. Tenine değmemeye özen gösterip bilekliği bağladım.

"İkna oldun mu?" Diye sorunca "hı" dibi bir ses çıkardım istemsiz. Neye ikna olmuştum ki ben?

Ateşi ipe değdirdiğimde "çalmanın ne kadar zor olduğuna." Diyince "ben zaten kolay olduğunu iddiaa etmemiştim" dedim ipin iki ucunu birbirine yapıştırırken. Mum ipten çok bilekliğim olduğu için uçlarını hep bu yolla birbirine yapıştırırdım.

"Ama hala aklındaydı."dediğinde gözüm listeye kaydı. Soyadımı karalamıştı. "pek de kalmamıştı aslında" diye mırıldandım. Görünce gülümsemeden edememiştim karalamayı.

"Bu konuyu da bir ara konuşalım" diyip listenin üzerine fazlalık nota kağıtlarını koydu sanki saklamak istercesine. Sonra aniden irkilip "gel Betül" diyince ben de kapıya döndüm. Bu kız bugün benim gözüme gözüme girecekti anlaşılan.

"Müsait misiniz?" Diyince "çıkıyordum zaten ben" diyip salondan hızlı hızlı çıktım. Neden çıkmıştım ki ya? Baş başa kalmalarına izin vermiştim. Neyse zaten istedikleri zaman bile baş başa kalabilecek yakınlığa sahiplerdi. Bir de irkilmişti sanki korkmuş gibi. Kendimi gerçekten daha da berbat hissetmeye başlamıştım. Onda kalmam bile büyük bir hataydı.

"Hüzzam" Diye seslenince birisi o tarafa yöneldim.

"Efendim hocam?" Dedim Ezgi hanımı görünce.

"Canım bunları sınıftaki arkadaşlarına dağıtabilir misin? Yarışma için başvuru kağıtları. Bunları da doldurmaları gerekiyor" Diyince "Tabii ki " diyip elinden bir deste kağıt aldım.

"Atlas hocanız nerde?" Diye sorunca "İçerde" dedim. Ezgi hanım içeri girince içimde sevinç çanları çalarken kantine ilerledim. Yine masalar birleştirilmiş herkes oturuyordu.

"Başvuru kağıtlarınız" diyip masanın ortasına koyup Aytuğ ile Mısra'nın arasıdaki boş yere geçtim. Erkekleri ve kızları ayıran yere.
Mısra ve Aytuğ ile masadan ayrı muhabbete dalmıştık. Birbirimizi sosyal medayalardan takip ettik. Hatta bir ara buluşma ayarlayalım diye de düşündük. Zaman dolunca herkes sınıfa geçti. Aytuğ'nun resim yeteneği olduğunu öğrenmiştim ve çizdiği resimleri incelediğimde gerçekten hoşuma gitmişti.

Atlas hoca sınıfa girdiğinde herkes çoktan çalışmaya başlamıştı bile. Önümüzde arkamızda gezerek kontrol ediyordu ve ara ara müdahale ediyordu. En sonunda pes edip "of" dedim. Ama bunu Atlas hocanın duyabileceği şekilde söylemiş olmalıydım ki "gel Hüzzam" diyip boş piyanoyu işaret etti.

"Nerde takıldın?" Diye sorunca parmağımla gösterdim.

"Sen buraya kadar geldin mi?" Diye sorunca başımı hafifçe sallayıp "yani hız oturmuş değil, bazen notayı bulamıyorum ama yine de çıkardım oraları"dedim. Kendimi bile ifade edemiyordum heyecandan.

"Çal bakalım bi" diyince çalmaya başladım.

"Mısra gel bak" diyip onu da çağırdı. "Takıldığın yere bak" dedi o gelince ardından "çal bir kez daha Hüzzam" dedi. Tekrar çaldığımda "Yavaş olunca anladım şimdi hocam ama benim parmaklarım yetişmiyor çok zaman kaybediyorum"diyince "O pratik yapa yapa olacak artık."Dedi Atlas hoca.

"Bak şimdi " diyip benim takıldığım yeri gösterdi.

Denemeye başlayınca parmaklarımı tutup düzeltti. "Serçe parmağını kasma" diyip bu sefer de elimin duruşunu düzeltmeye çalıştı.
Çalmaya başladığımda o parmak hep dümdüz oluyordu. Bu istemsiz oluyordu. Beni bu konuda defalarca uyarmıştı.
"Sinirimi bozdun ya" diyip ters ters baktı Atlas hoca. Neden bu kadar ters davranıyordu ki? Düzgünce söylese olmaz mıydı? Dün gece nasıldı şimdi nasıldı? Tam bir dengesizdi. Betül ile konuşunca değişmişti.

"Ya onun zararı yok bence şuan. Ben şurayı çalabilsem yeter" dedim.

"Kasıyorsun kendini ondan o parmak öyle duruyor. Biraz dik dur, sakin sakin, yavaş yavaş çal. Acele de etme" diyip belime dokundu. "Avuç içlerinde elma tutuyor gibi" diyip elin pozisyonunu gösterdi tekrar.
Ayağa kalkıp "bugünlük bu kadar yeterli arkadaşlar. Haftaya görüşmek üzere." Diyip masasına geçti.

Çantamı aldığım gibi dışarı çıktım. "Hüzzam"
Adımı duyunca arkamı döndüm.

"Biraz gelsene" diyince Atlas hoca ağır adımlarla ona doğru ilerledim.

"Soyadın değişmiş" diyince başımı aşağıya doğru eğdim.

"Senin bahsettiğin kişi Fırat Sarmancıoğlu mu?" Diye sordu. Demek ki ünü Atlas hocaya ulaşmıştı.

"Hocam bunu başka bir zaman konuşsak olur mu?" Diye sordum.

"Hayır gerek yok" diyip yanımdan geçip gitti. Sinirli tavrı hiç hoşuma gitmemişti. Dengesizdi işte dengesiz. Bugün mü konuşmamız gerekiyordu yani illa?
Ege ve Burak arabanın içinde otoparkta beni bekliyorlardı.

"Selam. Neden araba içinde beklediniz?" Diye sordum.

"Selam canım yeni geldik ondan" dedi Ege.

Kurs binasını hızlıca terk ettik. Bilmediğim sokaklara dalmıştık. Ve en sonunda sitelerin arasında durmuştuk. Ege'yle birlikte bahçelerin arasından geçip bir evin önünde durduk.
Demek Ege beyimiz burada yaşıyordu. Burası da Fırat'ın evinden farksızdı. Kapıyı Pervin açmıştı. Ege'nin annesi.

"Merhaba. Hoşgeldin canım" diyip kapıyı sonuna kadar açtı.

"Nasılsın?" Diyip sarıldı.

"İyiyim siz nasılsınız?" Diye sordum.

"İyiyim. Gelin hadi yemek hazır. Bir an önce geçelim masaya" derken kadın çantamı almıştı elimden ve askıya asmıştı.

"Ege ben elimi yıkasam önce" dediğimde "gel" diyip bana lavaboya kadar eşlik etti.
"Bak nolur bana abartı bir şeyler giydirmesine izin verme" dediğimde "oho çoktan kıyafet seçti bile" dedi Ege gülerek.

"Of Ege ya" dedim. İçeri geçtiğimde hep beraber yemek yiyip muhabbet ettik. Kadın benim hakkımda sorular sorup duruyordu. Aslında çok iyi bir kadındı. Zehra'nın yanında tam bir melekti. Kibardı ve üstelik zenginlik kasıntısı yoktu.

"Hüzzam gel biz odama geçelim." Dedi Ege yemeğin ardından salonda oturduğumuzda.

"Tamam" dediğimde ikimiz de alt kata indik. Ege'nin odası salondaki modern görüntünün ardından oldukça eski tarz gelmişti gözüme. Mobilyaların ağaç dokusu odaya karanlık bir hava yaratmıştı. Ayrıca oda dağınıktı. Fazla dağınık. Yatağına oturdum ve o da yanıma uzandı.

"Ege" dedim sessizce. Atlas hocada kaldığımı söylemek istiyordum.

Hı diye bir ses çıkartınca "dün ben evde değil de kurstan birisinde kaldım. Fırat'ın haberi yok" dedim. Umarım amcasının yanından ayrılmayan bu çocuk ortalığı karıştırmazdı.

"İyi yapmışsın. Amcamın yokluğunu iyi değerlendirmişsin anlaşılan" diyip güldü.

"Yani biraz öyle oldu. Aslında annemde kalmak istemiştim ama anneannemin yanına gitti" dedim oldukça sessiz bir tonla. Ardından yataktan kalkıp odanın içinde dolaştım. Kitaplığını incelerken fark ettim ki hep tarihi romanlar vardı.

"Tarihi seviyorsun demek" diyip gülümsedim.

"Onun bunun nasıl sevdiğiyle değil de gerçeklerle ilgileniyorum" diyip yanıma geldi. "Bak" diyip eline bir kitap aldı. "Bu kitabı yerde bulmuştum. Orta okuldaydım. Bunu düşüren kim olduğunu bilmiyorum ama bana hangi tarz kitap okuyacağıma yön vermiş oldu." Diyip ilk sayfasını açtı. Tarih vardı sadece. Kitabı elime alıp gülümsedim. "Hayat çok garip. Hiçbir şey tesadüf değil aslında" dedim.

"Kesinlikle. Sürprizlerle dolu. Yoksa ne anlamı kalırdı sevinmenin üzülmenin?" dedi hafifçe gülümseyip.

* YALNIZ KUŞ *        Where stories live. Discover now