Hemşire gittikten sonra yavaş adımlarla önümde otomatik olarak açılan kapıdan içeri girdim. Sevgilim kapının sol tarafındaki bulunan yatakta uyuyordu. Yüzü solgundu, o kadar kan kaybından sonra nasıl canlı durabilirdi ki. Bir eli serum bağlandığı için yan tarafındaydı ama diğeri sanki karnını korumak için tam üzerinde olmasa da yan tarafındaydı. Benim bebeğim, iki bebeğim de nelerle savaşmıştı bugün. Bunların hepsi benim yüzümdendi, onlara neler yapmıştım ben! Güya ben iyi bir baba olacaktım, daha şimdiden çocuğuna bunları yapan adam, nasıl iyi bir baba olacaktı ki? Ben daha bir eş bile olamamıştım ki, onu o kadar nasıl kırdım hiç aklım almıyordu; bunun için kendimi sonsuza kadar affetmeyecektim.

Şimdi bunları düşünmektense ona destek olmak için bu kısıtlı zamanda sesimi ona duyurmalıydım. Ses tonumdaki acıyı silmeye çalışıp canlı bir şekilde -artık nasıl olabilirse- konuşmaya başladım.

"Elif'im, her şeyim seni çok seviyorum. Ne olur beni affet. Canım oğlum, ne olur sen de affet. İkinizden de çok özür dilerim, bu hallere benim yüzümden düştünüz. Aşkım, merak etme bebeğimiz çok iyi. Sana onun, bana çektiğini söylemiştim ama yanılmışım; oğlumuz benden çok sana benziyor. Senin gibi mücadeleci, asla vazgeçmiyor"

Son söylediklerimden sonra yüzünde bir tebessüm belirmişti, bilmiyordum belki ben hayal görüyordum ama bu yine de beni biraz mutlu etmeye yetmişti.

"Efendim çıksanız, hasta için daha iyi olur"

Gözlerimi sevgilimden ayırmadan hemşireye yine sadece kafamı sallayıp tekrar ona ve bebeğime döndüm.

"Aşkım şimdi gitmek zorundayım ama sen buradan çıktığında hep yanınızda olacağım, kendimi size affettirmek için elimden geleni yapacağım"

Son kez o güzel yüzüne bakıp arkama bakmadan yoğun bakım odasından çıktım, eğer arkama bir kez bile bakarsam onu asla burada tek bırakamazdım.

Üzerimi değiştirdikten sonra yoğun bakım ünitesinden çıkıp beni merakla bekleyen tüm ailemin yanına gittim. Herkes çok kötüydü ama Lale hanım çok perişan olmuştu. Babası da kötüydü ama o eşinin yanında daha sağlam durmaya çalışıyordu. Onlara bakarak "Merak etmeyin, Ece gerçekten iyi" deyip yanlarından geçerek dışarı çıktım. Şimdi bir hava almalıydım, Elif ve bebeğim yoğun bakımdan çıkınca beni güçlü bulmalıydı. Her ne kadar bu zararı onlara ben versem de, yine bir tek ben iyileştirebilirdim onları.

Hastanenin dışına çıktığımda önündeki banklardan birine oturup sonunda içeride tuttuğum nefesi dışarı verdim. Hayatımın en büyük korkusunu bugün yaşamıştım. Eskiden bana hayatımın en büyük korkusunu sorsalardı, herhalde korkum yok derdim. Neden korkum olacaktı ki benim kaybedecek bir şeyim yoktu. Fakat artık hayatı bana bağlı olan bir karım ve bir çocuğum vardı. Onları benden kimse almıyordu, tek yapmam gereken onları korumaktı. Lanet olsun ki onu bile yapamadım, kendi ellerimle onları az kalsın kaybedecektim; hayatımın en değerli varlıklarını. Her şey o kadar zor olmuştu ki içimde biriktirdiğim tüm gözyaşlarını bir anda serbest bıraktım, hayatımda ilk defa doya doya, hıçkıra hıçkıra ağladım.

Gözyaşlarımı silip biraz sakinleşince tekrar Elif ve oğlumun yanına dönmek için banktan kalkıp doğrulduğumda bir elin omzuma dokunmasıyla yeniden yerime oturdum. O da bankın önüne gelip yanıma oturmuştu, bugün sanki daha yakındı bana, sanki beni anlıyor gibiydi. Fakat o da gerçekleri tam olarak bilmiyordu.

"Benim yüzümden oldu bunlar. Ben onu kırdım, onun hamile olduğunu düşünmeden kırılmasını göze aldım. Kendi ellerimle onlara bu acıyı yaşattım. Belki de benim baba olmam için gerçekten erken, şimdiden iyi bir baba değilim ben", gözlerimi kapatıp onun bana bağırmasını bekledim ama o bağırmak bir yana destek olmak için kolunu omzuma atmıştı.

İnanmaktan VazgeçmeWhere stories live. Discover now