"Hayır olay tamamen benim yüzümdendi kendini bu yüzden de suçlama, ben salaklık edip oraya geldim"

"Ama beni tanımasaydın asla böyle bir olayla karşılaşmayacaktın. Anlasana ben bozuğum çevremdeki herkese öyle ya da böyle zarar veriyorum. Tüm herkes beni bırakıp gitti benden vazgeçti. Sen de vazgeçeceksin; şimdi olmasa da daha sonra", bu sefer gözyaşları onun yanaklarından akmaya başlamıştı.

Boynuna sıkıca sarılıp "Asla öyle bir şey olmayacak söz veriyorum ben yaşadığım müddetçe hep yanında olacağım, tüm sorunları beraber aşacağız" dedim, şimdi ikimizde sarılarak yere çöküp ağlıyorduk. O kadar yara almıştı ki bu hayatta herkesin günün birinde ona sırt çevireceğini düşünüyordu. Tüm hayalleri elinden bir bir alınan o iken neden insanlar ona sırt çevirdi ki. Onu bu hayat bataklığında hayalleri elinden alınmış, yapa yalnız bir şekilde bırakmışlardı. O kadar acı çekiyordu ki acısını en derinden hissetmiştim; o sert ifadesinin altında mahzunluk vardı. Hep ürkekti kimseye yaklaşmak, sevmek istemiyordu; çünkü herkes bir gün giderdi. Herkesin onu bırakıp gittiği bir hayatta başka ne düşünecekti ki! Ama ona herkesin bir gün geri de dönebileceğini öğretecektim!

Ne kadar o halde kaldık bilmiyordum, ancak Eymen'in başını boynumda gömdüğü yerden kaldırmasıyla kendime gelmiştim. Eymen yüzüme büyük bir acıyla bakıp "Ben çok özür dilerim ..." dedi ama devamını söylemesine fırsat vermeden elimle ağzını kapatıp "Tamam ikimiz de çok üzgünüz ama bitti değil mi?" dedim.

Hala ikimizi de gözleri dolu doluydu ama ikimizde daha çok rahatlamıştık.

"Elif şimdi Kaan'a kızıyorsun ama kızma ona, o haklı. Eline geçen her fırsatta yanıma geldi ama ben her seferinde onu geri ittim. Belki yine gelirdi ama o kaza olup ailesini kaybetmeseydi. Ailesini kaybetti, yanında belki arkadaşlarını istedi ama ben bir kere bile gitmedim yanına, gitmek istedim ama gidemedim"

Şaşkınlıkla onu izliyordum, az önce Kaan'a kızarken şimdi Eymen'e karşı ne hissedeceğimi bilmiyordum! Bir yanım ona çok kızıyordu ama diğer yanım onu anlayabiliyordu.

"Şimdi bu nasıl pislik bir arkadaş diyeceksin ki, demelisin bence. Kendi acıma o kadar batmıştım ki göremedim onların bana nasıl yardım etmek için çırpındıklarını. Fark edince de zaten herkes gitmişti; ondan sonra da her şey yokuş aşağı gitti; ben hep kaybettim. Ama yemin ediyorum bir yerlerden başlamaya çalıştım ama olmadı, olamadı"

Eymen'in hala anlatırken gözünden yaşlar geliyordu, karşısında güçlü durmak için ben gözyaşlarımı akıtmamaya çalışıyordum. Benim için çok zordu ama onun şimdi benim ağlamama değil şefkatime ihtiyacı vardı.

"O gittiğimiz barda çocuk yaştaki kızlara, çocuklara uyuşturucu verip onları uyuşturucuya alıştırıyorlar. Üniversitede tanıdığım bir çocuğun kız kardeşi bunlar yüzünden aşırı dozdan öldü; kız daha on altı yaşındaydı, daha küçücüktü. Başta ihbar etmek istedik ama kimse bir şey yapmadı. Ben de elimden gelen tek şeyi yapmaya karar verdim; o bara gidip çocuklara en başında yardım etmeye başladım. Fark edilene kadar iyiydi ama fark edildikten sonra başıma bela oldular, ben çocuklara yardım ettikçe onlar başıma bela oldular"

Sonunda Eymen o adamlarla ne işi olduğunu itiraf etmişti; bu muydu yani? Ben o başını belaya bulaştırdı, saçma işler yaptı sanırken, o meğerse insanlara yardım etmeye çalışıyormuş. Gerçi başka ne olabilirdi ki; bu güzel insan başka türlüsünü yapar mıydı ki.

Gülümseyerek tekrar ona sarıldım.

"Şu an o kadar mutluyum ki ama sen Kaan ile aranı düzeltince daha iyi olacağım"

"Kaan'la ben artık dost olamayız, tamam arkadaş olabiliriz zaten öyle de sayılırız ama bir daha asla eskisi gibi olamayız"

"Hayır olursunuz sadece bir deneyin gerçi Kaan bakalım beni affedecek mi, sana diyorum ama!"

"Kaan sana kırılmaz, merak etme bak o gelecek sana"

"Umarım"

Eymen konuyu dağıtmak için "Ee sen şimdi benim yengem oluyorsun galiba?" diye sorunca aniden yanaklarım kızardı. "Ay evet öyle oluyor değil mi? Ama sakın bana yenge deme lütfen!"

"Bilmiyorum beni kızdırmana bağlı"

"Bak sen?"

"Öyle valla gerçi sen de az değilmişsin Arda'yı da dize getirdiğine göre"

"Biz ona aşk diyoruz canım, seni de göreceğiz"

"Aman benden uzak olsun"

"O iş belli olmaz bide bakmışız Eymen bey körkütük aşık olmuş"

"Oldu canım. Kızım hem senin yetişmen gereken bir okulun yok mu ya?"

Eymen deyince okul aklıma gelmişti, saate baktığımda dersin başlamasına yarım saat kaldığını görmüştüm.

"Ben derse geç kalıyorum ya! Eymen sen şu masayı mutfağa taşıyabilir misin?"

"Tamam sen çık, ben masayı toplarım"

"Çok sağ ol" deyip hemen sabah hazır bir şekilde portmantoya bıraktığım çantamı koluma taktım, aceleyle ayakkabılarımı giyip kendimi dışarı attım.

Derse beş dakika gecikmiştim ama yetişmiştim sonuçta. Hemen İlkay'ın yanına oturup derse konsantre olmaya çalıştım ama bugün yaşadıklarımdan sonra ne mümkündü. İyi ki hazırlık okuyordum; valla bölüm okumuş olsaydım şimdi bitmiştim.

***

Ders bittiğinde, ben hala Kaan'ı düşünüyordum. Birazdan ekiple buluşacaktım ve Kaan'ın bana nasıl davranacağını çok merak ediyordum.

Ekiple buluşacağım kafeye girdiğimde Kaan hariç hepsi bir masada oturmuş, sohbet ediyorlardı. Yanlarına gittiğimde hepsi beni çok sıcak karşılamıştı ama aklım burada olmayan Kaan'daydı!

Mert "Herkes geldiyse başlayabiliriz" deyince "Ama Kaan yok. O nerede?" diye sordum.

"Kaan bana mesaj attı, bugün gelemeyecekmiş. Bir işi çıkmış"

Kesin öyledir! Of Kaan ya, kesin bana çok kızmıştı. Ya benimle artık konuşmazsa! Zorlukla kendimi toparlamaya çalıştım;

"Tamam o zaman başlayabiliriz"

Defne sözü alıp "Arkadaşlar dört gündür yazı paylaşıyoruz ama blog hiç rağbet görmüyor, bu gidişle görecek gibi de değil. Buna acilen bir çözüm bulmamız lazım" dedi.

"Aslında bloğu çok rağbet gören biri bizi tavsiye edebilir ama kim bu blog sahibi bilmiyorum", bu fikri ortaya atan Deha idi. O bunu söyleyince benim de aklıma direk Kerem gelmişti. O da kaliteli rakip istiyordu, belki bize yardım edebilirdi.

"Aslında ben birini biliyorum ama önce ona sormam lazım. O olumlu dönüş yaparsa size haber veririm" dedim.

Hepsi beni onaylayınca hep beraber yeni yazdığımız yazılardan blog için yeni seçimler yaptık.

İşimiz bittiğinde hemen eşyalarımı toplayıp şirketin yolunu tuttum.

Şirkete geldiğimde hemen Arda'yı görmek istedim, onu görmeye o kadar ihtiyacım vardı ki! Ama Ebru hanım yarım ağızla toplantıda olduğunu söyledi. Ben de mecburen odama geçip işimi yapmaya başladım.

Çok geçmeden odamın kapısı çalınca Arda'nın geldiğini düşünerek mutlu bir ses tonuyla 'Girin' dedim.

Ben Arda'nın kapıdan girmesini beklerken karşımda dağılmış bir Kaan bulmuştum...

***

İnanmaktan VazgeçmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin