Kâbus ve Hayal

112 51 9
                                    

Ellerimin arasında bir sıcaklık hissediyordum. Her yer karanlıktı. Başımın uyuşmuş olduğunu hissediyorum. Vücıdumdaki ağrılarsa yavaş yavaş hislerini ortaya çıkarıyordu.
          Elimdeki sıcaklık neredem geliyordu?
          İnsanlar benden nefret ediyordu. Onlardam kaçamamıştım. Onlara her şeyi açıklamıştım ama benden nefrrt etmişlerdi. Hepsinin güvenliği için soruşturmalara katılmıştım. Yine de hepsini kaybetmiştim.

           Herkesi tekrar kaybetmiştim.
           Ben kimim?
           
            Kâbus... O kimdi?
            Bana tamircim demişti. Onun hayatını tamir ettiğimi, ona yol gösterdiğimi söylemişti, gerçekten bunu yapmış mıydım? Kemdime bile yol gösterebilmiş değildim.

              Ailesi tarafından bir kafese kapatılmıştı, yine de bir şeyleri düzeltmek; tamir etmek istiyordu. Peki ya ben? Hayatım boyunca her şeyden kaçmıştım. Ben kendimi bile tamir edemiyordum.

             Onun ailesi ilk zamanlarda sevgi dolu, huzurlu bir aileydi. Her şey babasının kolunu kaybetmesinden sonra değişmişti. Tanrım bana ne kadar da benzeyen bir hikayesi vardı.
            Ablam... o zamamlar, anne ve babamı kaybettiğim zamanlar aklımı kaybetmemi önleyen bir etkene sahiptim. Ablama sahiptim. O bütün yükü üstüne almıştı ve beni korumak için elinden geleni yapmıştı. Üniversite eğitimini bana bakabilmrk için yarıda kesen bir ablam vardı.

             Bazen geceleri uyuyamazdım. Onun yatağına gidip ona sarılırdım. Sanki o hiçbir acıyı yaşamaz gibi hissederdim. Onun altından bir kalbi ve demir gibi bir iradesi vardı diye düşünürdüm hep. O her şeye katlanırdı. İş uerindem çok geç saatte geldiğinde dahi hiç yorulmamış gibi yüne kocaman bir gülümseme yayardı ve bana: "Bugün nasılsın ufaklık?" derdi. Evde ne iş yapmam gerekse bana yardım ederdi. Yere düştüğüm zaman yaralarımı o sarar, beni yerden o kaldırır. Bunları yaparken yüzünde hep gülümseme ifadesi bulunurdu. Onun nasıl bu kadar güçlü olduğunu merak ederdim. Benim için güç demek ablam demekti. Oysa gerçek böyle değildi. Bazı geceler ellerimde yastıkla onun odasına giderken kapının önünde ağlama seslerini duyardım. Ve hayır derdim kendime. Yanlış duyuyor olmalıyım. Evet, yanlış duyuyor olmalıyım, bu sesler başka bir şey olmalı. Ben yanlış algılıyordum. Hafta sonları ablamın tatili olurdu ve onu uyandırmak için sabah odasına gittiğimde yastığında ıslaklıkları görürdüm. Su dökülmüş olmalı derdim kendime. Anlamın altından bir kalbi ve demir gibi iradesi var, o asla kötü hissetmez derdim.

               Ablam bana karşı hep güçlü görünmeye çalışırdı. Demirden duvarları vardı. Omu herkesten güçlü görürdüm. Yıkılmaz bir kule...

               Ellerimin arasındaki bu sıcaklık da neydi?

               Bunu düşünmek zorundaydım. Ablamı düşünmek zorundaydım. Çünkü ona kötü bir hediye vermiştim. Hastaneden sonra buraya gelmiştim. Ve ablama haber bile vermemiştim. Ona verdiğim bu hediye ne kadar da acıydı.

              Çocukken zorba bir öğrenciydim. İnsanların ilgisini çekmek için zayıf öğrencilere hep sataşırdım. Beni anlamanızı istiyorum, bunu neden yaptığımı anlamanızı istiyorum. Sizlere bunları bu yüzden anlatıyorum.

                Bazı aileler çocuklarıns karşı aşırı koruyucu olurdu. Onlara aşırı ilgi gösterirlerdi. O zaman çocuklar ailelerini Dünya'nın merkezine alırlar ve her şeyden üstün tutarlardı. Aileleri hayatlarının her alanında olurdı. Hiçbir işi tek yapmazlar ve her hareketlerinde onlar tarafından onaylanma ihtiyacı güderlerdi. Ve bu faktör ortadan kalktığında, aileleri ortadan kalktığında içlerinde kocamam bir boşluk oluşurdu. Çünkü artık çevrelerinde yaptıkları her hareketlerinde onların yanında olan bir aileleri yoktur. Artık içlerinde kocamam bir boşluk vardır. Asla dolmayacak bir boşluk...

                   İşte o boşluğu kapatmak için sürekli çevreniz tarafından onaylsnmsk isterdiniz. İnsanlar sizimn yaptığınız şeyleri onayladığında, size dikkat ettiklerinde, bakışları bir anlığına size çevriliverirdi. Ve o zaman içinizdeki boşluk birkaç saniyeliğine dolardı. Sadece birkaç, saniyeliğine... Ama o size yeterdi. Geçmiştinizdeki güvenli, sizi destekleyen bir ailenizin olduğu o ortamınıza geri dönerdiniz. Sadece birkaç saniye...
 
                  Çocukken insanların bana ilgi göstermesi için her şeyi yapmıştım. Zayıf insanlara kötü davrandığımda insanların beni ilgi odağında görmeleri çok zamanımı almamıştı. İnsanlar bir şekilde kendisinden güçsüz olanların zarar görmesinden hoşlanıyordu. Onlara zarar veren kişileriyse ilgi odağı yapıyorlardı. İnsanların bu tavırlarını asla anlayamamıştım. Ama yine de ilgi odağında kalabilmek için zarar vermeye başlamıştım.

                    Melodi'yle tanıştığım zamanlar bu zamanlara rastlamıştı. Ahhh Melodi... Seninle hayatımın ne kötü bir döneminde tsnışmıştım. Ama onda herkesten farklı bir şey vardı... Ona kötülük yaptığımda bile bana karşı hep nazik davranırdı. Asla tepki göstermez, benden özür dilerdi.
                   Neden Melodi, neden?

                   Melodi bana karşı tepki vermediğinde insanlar yaptığım zorbalıkla asla ilgilenmiyordu. O zaman kendimi yalnız hissediyordum. Büyük bir okyanusun ortasında, etrfımda kimse olmadan sürükleniyor gibi hissediyordum. Ailem benim her şeyimdi ve onlar öldüğünde ailemin içimde bıraktığı boşluğu kısa süreliğine doldurabilmek için bulduğum yöntem artık işe yaramıyordu. Melodi'nin işitme cihazını alıp atmıştım. O gün okul çıkışında beni ablam almaya gelmişti. Bana kızacsğını düşünmüştüm.

                    Ablamla birlikte eve doğru giderken bana: "Rüzgar" demişti. "İşitme cihazını ödemek maaşımın yarısına mal oldu. Çok paramız yok." bunları söyledikten sonra bir süre sessizce yolumuza devam ettik. Sonra elini başıma koyarak saçlarımı okşamaya başlamıştı: "Onlar senin gerçekte ne kadar iyi bir kalbin olduğunu bilmiyorlar, sen altın gibi bir kalbi olan birisin. Sadece kötü şeyler yaşadın. Ama hepsi geçecek. Ben senin hep yanınds olacağım. Ablan senin hep yanında olacak."

                   Ablamın altından bir kalbi vardı ve demirden bir iradesi...
  
                   Gözlerimi açarak uykumdan uyandım. Kitap kafedeki odamda koltukta yatıyordum. Yanımdaysa Dolunay vardı, koltuğun kenarında oturmuş elimi tutuyordu. Bana olan bakışları bir annenin çocuğuna bakışları gibiydi. Beni oğlu gibi görüyordu ve o beni hep koruyordu.

                     Onun altından bir kalbi vardı ve demirden bir iradesi...

                  
               















ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin