Melodi

90 41 14
                                    

Arkama baktım, arkadaşlarım hâlâ donuk vaziyetteydi. Hareket etmiyorlardı. Dolunay'ın  az önce durduğu yere baktım tekrar, yoktu. Yerinden kaybolmuştu. Bana gösterdiği araç da kaybolmuştu. 

Uyanmış mıydım?

O zaman neden hâlâ kimse hareket etmiyordu?

Çevremi araştırmaya başladım. Dolunay bir yerlerde olmalıydı. Küçük bir çocuğa ait gülümseme sesi duyduğumda sırtımda ürperme hissettim. Kimdi bu? 

Bu sadece bir çocuğun gülümseme sesi o kadar. Daha fazlası değil. Sesin geldiği tarafa doğru baktım. Ağaçlardan başka bir şey gözükmüyordu. Oraya yürümeye başladım. Ağaç dallarını ellerimle kenarı çekerek zorla yürüyordum, çünkü gittiğim yönde ağaçlar çok sıktı. Ağaç dalları bazen tenime sürtüp vücudumu çiziyordu.

Gerçekten uykuda mıydım? O zaman ağaç dallarının vücudumu çizmesini nasıl hissedebiliyordum? Ağaçların arkasında büyük bir bina vardı, görebiliyordum. Bu binayı tanıdığıma emindim. Ayaklarım bir ağacım köküne takılıyor ve yere düşüyorum. Yere düşerken öne kolumu öne atmam sayesinde başımı vurmaktan kurtuluyorum . Fakat kolumda çok büyük bir acı hissediyorum.

Küçük çocuğun gülme sesi tekrar duyuluyor. Bu ses sırtımın tekrar ürpermesine sebep oluyor ve sesin geldiği yöne bakıyorum. Önümde o tanıdık bina duruyor. Kâbusun rüyalarımda bana Hayal'in hayatını gösterdiği binaydı bu. Küçük çocuksa ortalıkta yok. Bu binayı gördüğümde tekrar rüyada olmalıydım.

Ayağa kalkarak binaya ilerliyorum. Kapıdan içeri giriyorum. Yine aynı gri renkli duvarların oluşturduğu, tavanları örümcek ağlarıyla kaplı ve boyası yer yer dökülmüş olan koridordaydım. Bu koridor tuhaf bir biçimde hapishane hücrelerini andırıyordu.

Kâbus, neredesin? 

Sesim boş koridorda yankılanınca seslendiğim için korkmaya başladım. Bu akıllıca mıydı?

MİSAFİR BİNAYA GİRİŞ YAPTI!!! MİSAFİR BİNAYA GİRİŞ YAPTI!!! MİSAFİR GİRİŞ KATTA!!!

Ses hoparlörden geliyordu, bunu sesin tınısından anlayabiliyordum ama hoparlörün nerede olduğunu göremiyordum. Aslında sesin belli bir geliş yönü de yoktu. Sanki tek bir noktadan değil de her yerden geliyor gibiydi. Korkumu yenmem ancak bir dakika sürdü, sonra koridorda tekrar yürümeye başladım. koridorun sağ tarafında odalar vardı ve bu odaların kapıları açıktı. Her bir odanın yanından geçerken kapıdan içeri göz atıyordum. Odaların birisi oturma odasıydı. Birisi sandalyelerin ve masaların yere saçıldığı kir içindeki bir odadan ibaretti. Sonra diğer odaya geldim. Burayı tanıyordum. Krem rengi duvarların tam dibinde büyükçe ve L şeklinde bir koltuk takımı, onun önünde odanın ortasını kaplayan bir sehpa duruyordu ve karşısında televizyon vardı. Duvarlardan birisini tavandan yere kadar uzanan cam kaplıyordu ve bu camın tam yanında yemek masası bulunuyordu. 

Burası benim evimdi. Ailemin eviydi. Ama nasıl?

Bu bir rüya, diye hatırlattım tekrar kendime.

Yürümeye devam ettim. Kapısı açık olan başka bir odayla karşılaştım. Odanın sağ köşesinde yatak bulunuyordu, onun yanında üzerinde tablet, kitap, kupa gibi pek çok ıvır zıvırın bulunduğu kahve lekeli sehpa vardı. Yatağın karşısındaysa beyaz kitaplık. Yerde siyah bir mont ve pantolon vardı. Burası benim odamdı.

Bu bir rüya diye hatırlattım kendime tekrar. Yürümeye devam ettim. Bu seferki odanın kapısı kapalıydı. Kapının yanında Selda Hanım yazan bir pano vardı. Bu ablamın adıydı. O, burada mıydı?

Kapıyı açarak içeri girdim. Krem rengi duvarlarla kaplı odanın sol köşesinde büyük bir gardırop, onun yanında ahşaptan makyaj masası, diğer bir köşesinde piyano bulunuyordu. Sağ köşedeyse yatakta uzanmış, kulaklıkla müzik dinleyen kumral saçlı kadın vardı.

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin