Misafirime Dokunamazsınız!

118 53 13
                                    

Sokağın ortasında yığılıkalmıştım ve benim için artık zaman kavramı ortadan kalkmıştı. Etraftaki sesler benim için farklı bir odadan, uzak bir diyardan gelen sesler gibiydi. Onları duyarken buğulu bir aynada kendini seyreden bir insan gibi hissediyordum. Ve seslerin yalnızca bir kısmını duyabiliyordum. Her şey parça parçaydı.

Vücudum uyuşmuştu ve bana gelen darbeleri artık hâyâl mayel hissediyordum. Sanki inen darbeler bana değil de başka birisine karşı yapılıyordu. Gözlerimin önündeki görüntüler sürekli değişip duruyordu. Önce dış dünyayı görüyordum, sonra zihnimin bana gösterdiği Hayal ve Melodi'nin görüntülerini. Sonra tekrar dış dünyayı.

Bir elin saçımı okşadığını hissediyordum. Başımı kaldırdığımda tekrar o çocuğu gördüm. Kâbus'u...
"Kötü bir durumdasın." diye seslendi bana. Saçlarımı sevmeye devam ediyordu ve beni izliyordu.
"Evet." dedim fısıltıyla. Boğazımdan ne kadar az ses çıkabildiğine şaşırarak.
"İstediğin zaman sana yardım ederim biliyorsun. Yardım istemen yeterli."
"Sen zihnimdeki bir görüntüden ibaretsin. Bana nasıl yardım edebilirsin ki?"
"Evet, zihnindeki bir görüntüyüm ama yine de sana yardım edebilirim. Yardım istemen yeterli. Her zaman yanında oldum ve her zaman yanında olacağım."
Çocuğun söylediklerinin hiçbirini anlamıyordum ve gerçek olduğunu da düşünmüyordum. O, sadece zihnimdeki bir görüntüydü. Yine de: "Yardım et o zaman." derken bulmuştum kendimi.
Küçük kız: "Tamam o zaman." deyip ayağa kalktı ve uzaklaşmaya başladı. Kalabalık yığınlarının arasından geçerek uzaklaşıyordu. O sadece zihnimdeki bir görüntüydü. Son anlarımda aklımı kaçırmamı engelleyen bir görüntü ama artık o da gitmişti.

Yüzüme bir sıvının çarptığını hissettim. Sonra başka bir sıvının. Üstüme bir şey mi döküyorlardı. Birkaç saniye sonra bu sıvı damlaları her yerime çarpmaya başladı. Gözlerim zihnimdeki görüntüleri kesip dış dünyanın görüntüsünü bana gösterdiklerinde yerde su birikintisi oluşmaya başladığının farkına vardım. Yağmur damlaları yere çarpıyordu ve bedenime. Gökyüzünde sert bir ses duyuldu. Öfkeli bir ses. Gökyüzünün de bana öfkelendiğini düşünmeme neden oldu istemsiz bir şekilde. Şu an Dünya üzerindeki her şeyin bana düşman olduğunu düşünüyordum.

Gökyüzünde tekrar bir kükreme sesi duyuldu, sonra yere çok sert bir şeyin çarptığını duydum. Başımı kaldırıp önüme baktığımda yerde büyük bir oyuk açıldığını gördüm. İnsanlar benden uzaklaşmıştı. Herkes birkaç metre uzağa çekilmişti. Başımı biraz daha yukarı kaldırdım. O bana doğru geliyordu. O... Açık sarı renkli saçlı kız... Hayal... Sendeleyerek yürüyordu, yürümekte oldukça zorlanıyordu. Ama sadece yürümekte değil; ayakta durmakta da zorlanıyordu. Hastaneden mi çıkmıştı? Sağa doğru sendeleyerek önündeki trafik lambasının direğine tutundu. O direkten güç alarak ayakta durmaya çalıştı. Gözleri kalabalığın arasında beni aradı ve buldu. Bana baktığında yüzünde oluşan üzüntü ifadesini hissettim.

Onun yanına gitmek istiyordum onu tutmak, ayakta durabilmesi için destek olmak. Ama bunların hiçbirini yapabilecek durumda değildim. Gözlerimin kısa biran kapandığını ve başımın tekrar öne düştüğünü hissettim. Artık bedenime kendim talimat veremiyordum. Başım kapanınca gökyüzünde bir kükreme daha duydum.

İnsanların homurtuları başlamıştı artık. Korkuları sadece bir anlıktı. İnsanlar sürü şeklinde güç kazanan canlılardı ve yanlarında bir kalabalık varken ne kadar cesaretli olacaklarını akıl dahi edemezdiniz. En tehlikeli şeylere bile kafa tutarlardı.

O katil.
Ölümlerin suçlusu o.
Sen onu mu koruyorsun?
Katili mi koruyorsun?
Sen de suçlu olmalısın.
Onun suç ortağı mısın.

Arkamda, kalabalığın olduğu tarafta bir hareketlenme olduğunu hissettim. Tekrar bana doğru geliyorlardı. O an tekrar gökyüzü kükredi. Büyük bir gürültü koptu ve aynı saniye yakınlara bir yerlere büyük bir şey çarptı. Çarpan şey yıldırım olmalıydı. Bunu anlamam için başımı kaldırmayı başarıp görmeme gerek yoktu.

Bir ses bağırmaya başladı. Ama bu sefer ses kalabalığın bulunduğu taraftan değil; önümden geliyordu. Hayal'in olduğu taraftan. Ses Hayal'e mi aitti? Hayır ama tanıdık bir sesti bu. Dolunay'ın sesiydi.

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz!"
Bu sesi duyan insanlar gerilemişti. Yanıma kadar gelmeye cesaret eden iki kişinin de gerilediğini, ayak seslerinden fark ettim. Ondan yıldırımdan dahi daha çok korkuyorlardı.

"O laneti bize getirdi." deyiverdi arkalardan bir ses. Konuşanın sesi titriyordu. Artık biraz önceki özgüvenli ses tonlarından eser kalmamıştı.
Tenime çarpan rüzgarın iyice şiddetlendiğini hissedebiliyordum. Sanki bir fırtına oluşmuş gibiydi.

Gök gürlemesi tekrar duyuldu ve aynı saniye bir yerlere sert bir darbe vurdu. Yine yıldırım düşmüştü.
"Laneti o mu getirdi seni salak? Bunu bir kere daha söyle ve ilçenin nüfusunu bir kişi azaltayım."
Dolunay, yıldırımları Dolunay mı yapıyordu? Ama nasıl?

Özür dilerim, diyen bir ses işitildi. Dolunay tekrar bağırmaya başlamıştı.
"İlçedeki lanet onlarca yıldır sürüyor. Bu lanet yeni başlayan bir şey değil. O çocuksa ilçeye geleli sadece birkaç hafta oldu. Sizi salaklar!"

Bir yıldırımın daha düştüğünü duydum. Bu sefer yıldırım bir şeye çarpmıştı. Etrafa yıldırımın yıktığı şeyi parçaları saçıldı. Yıkılan şey bir ev olmalıydı. Birisi bu benim evim, deyiverdi.

"Bir dahakinde yıldırım evine değil sana isabet edecek!" Sonra gök tekrar kükredi ve yere büyük bir darbe indi. Bu sefer başka bir eve çarpmıştı. İnsanların korku dolu sesleri duyuldu. Kalabalıktan bazı kişiler kaçmaya başlamıştı bunu ayak seslerinden anlıyordum.
"Sözlerim bitmeden kaçmaya çalışan olursa o ölür!"
Bu ses ayak seslerinin kesilmesine neden olmuştu.
"Son lanet başlayalı tam üç sene geçti. Son lanet bile üç sene önce başladı ve bu çocuk buraya sadece birkaç hafta önce geldi. Bu çocuk benim misafirim ve benim misafirime dokunan kim olursa olsun ölür."


ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin