Peri Çayı

205 95 21
                                    

Öğretmenin evinin yakınına geldiğimizde Beste hemen eğildi: "Durun, dikkatli olun burada karanlık büyüler var çok tehlikeli. Hissediyorum. Pek çok büyü var burada. Ama korkmayın benim her şeyi gören gözüm sizi koruyacak. Her şeyi gören gözüm büyülere karşı bir kalkandır." dedi ve bir elini göz bandının üzerine götürerek gururla onu işaret etti.

Öğretmenin insanların ölümüyle bir bağının olma ihtimaline hâlâ alışabilmiş değildim ve bu canımı sıkıyordu. Bu yüzden Beste'nin söylediği bu sözler yüreğimde garip bir etki yaratmıştı. Beste onu hayal dünyasında bile olsa şimdiden kötü adam olarak kabul etmişti. Ama bundan emin olamazdık. Ressamın da katil olduğunu düşünmüştük ama aslında onun sadece geçmişe özenen yetenek sahibi biri olduğunu görmüştük.

"Beni izleyin. Her şeyi gören gözümün etki alanından ayrılmayın ki o gözüm sizi koruyabilsin." Beste eğilerek ilerliyordu. Biz de onun peşinden ilerledik. Çok geri kaldığımızda bize: "Etki alanımdan uzaklaşma yoksa karanlık güç seni yutabilir. Burada çok karanlık güç var hissediyorum." diyordu.

Öğretmenin duvarının dibine vardığımızda Kedi: "Şu oyununu yeterince oynadıysan şimdi modeme bağlan miyav." dedi.

"Bu bir oyun değil. diye tersledi Beste onu: "Karanlık güçlerin ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyorsun. Her tarafta ormanın adamları var. Öğretmen ormanın adamlarından biri olabilir."

Ormanın adamları. Demek Beste'nin hayal gücünün bir başka ürünü de bu olmuştu. Onun hayal gücünü artık sevimli buluyordum. Kedi'ninse onun hayallerini hiç sevmediğinin farkındaydım.

Beste tabletini çıkartarak önce wifi bağlantısını açtı. Sonra bir uygulamayı açarak tekrar wifiye girdi: "Öğretmenin modemi bu mesafeden sadece tek çizgi çekiyor. Bağlantı zor olacak ama onun şifresini hazırladığım uygulamayla kolayca çözerim." dedi. Sonra tabletini kurcalamaya devam etti: "İşte şifresini buldum şifresi Yayladere." şifreyi girdi ve wifiye bağlanmaya çalıştı. Bağlantı gerçekleştiğinde yüzünde ilk önce koca bir gülümseme oluştu ama bağlantı sadece birkaç saniye dayanabildi. Sonra bağlantı koptu. "Mesafe uzak olduğundan dolayı bağlantı kopuyor." dedi. Tekrar denemeye çalıştı. Modeme tekrar bağlandı ama tekrar birkaç saniye sonra ağdan çıkmıştık. Mesafeden dolayı bağlanamıyorduk. "Çok uzak" deyip ufflamaya başladı.

Kedi ayağa kalktı ve: "Gelin miyav, ben bir yol biliyorum. Senin tabletin umarım evin içinde bağlantıya girebilir." dedi. Bizi elimizden tutarak kaldırdı. Kedi bizi elimizden tutup çekerken onun ellerindeki gücü fark ettim. Benim boylarımda ve kilomda olan bir kıza göre oldukça kuvvetliydi. Kapının önüne kadar bizi çekeledi ve sonra kapıyı çaldı. Beste'nin tedirgin olduğunu fark ediyordum. Kedi'yse aklında bir fikir varmış gibiydi.

Kapı açıldı. Öğretmenin üzerinde siyah bir sweet ve yine siyah bir pijama vardı. Bizi gördüğünde şaşırmış gibiydi. Onunla okulda çok fazla zaman geçiriyor olsak da asla evine ziyarete gelmemiştik. Gözlüğünü takmamıştı, evde gözlüğünü kullanmıyor olmalıydı. Kaşlarını çatarak: "Sizi pijamayla karşıladığım için üzgünüm. Benim evime insanlar kolay kolay gelmez ve... Ev hâli işte." konuşurken yavaş konuşuyordu. Bir yandan konuşup bir yandan neden geldiğimiz üzerinde düşünüyor olmalıydı. Bunu yaptığına daha önce de şahit olmuştum. "İçeri gelsenize." dedi yana çekilerek. Bize neden geldiğimizi sormanın doğru olup olmayacağını düşünüyor olmalıydı. O, diğer insanlara karşı ne kadar soğuksa da kendi öğrencilerine karşı o kadar sıcakkanlı ve sevecendi.

Bizi salona doğru buyur etti. Hepimiz salonda farklı bir koltuğa oturduk. Sonra bize atıştırmalık bir şeyler getirmek istediğini söyleyerek mutfağa yol aldı. Öğretmen gözden kaybolur kaybolmaz Beste tabletini çıkararak işe koyulmaya başladı. Bir dakika sonra öğretmen elinde kurabiyeler ve çayla birlikte geldi. Öğretmen bize servisini yaparken Beste tabletini kapattı ve bize onay anlamına gelecek şekilde başını salladı. Beste işini halletmişti. Öğretmenin modeme bağlanan tüm teknolojik aletlerinin içini görebilecektik artık.

Öğretmen, bize servis yapmayı bitirdiğinde karşımızdaki koltuğa oturdu. Bize hayatımızın nasıl gittiğini sordu. Her şeyden ve hiçbir şeyden bahsetmeye başladı. Sonra kurabiyeleri nasıl bulduğumuzu sordu. Çayı birkaç saat önce demlediğinden dolayı taze olmadığını, bu yüzden üzgün olduğunu söyledi. Geleceğimizi haber verseymişiz bize taze çay yapabilirmiş. Bize sürekli bir şeylerden bahsetti ama asla neden geldiğimizi sormadı. Bunu sormanın doğru olmadığını düşünüyor olmalıydı. Bize karşı bakışları hep sevgi doluydu.

"Çocuklar biliyorsunuz burası sizin de eviniz sayılır. İstediğiniz zaman gelebilirsiniz buraya. Hatta kalacak yer sorununuz olduğu zaman odalarımdan birini size ayırabilirim bile." onun bu sözlerinde cümlelerinden bizim geliş sebebimizi merak ettiğini fark etmiştik. Kedi:

"Bu ilçede kötü bir şeyler var miyav. Burada her hafta birisi ölüyor. Ve herkes bunun hakkında anlamsız açıklamalar yapıyor miyav. Ormana bir ölü gömülünce onun dirildiğini ve doğanın da dengesini sağlamak için her hafta birisinin hayatını aldığını söylüyor. Peki bu nasıl oluyor miyav? Ormanın bu kadar lanetli olmasının nedeni ney miyav?"

Öğretmenin keskin yüz hatları gerildi, alnını kırıştırdı. O, düşünürken hep böyle yapardı: "Öğrencilerimin sorgulamasını her zaman desteklemişimdir. Fakat bu soru için neden bana geldin? Bu sorunun doğru cevabını benim bildiğimi sana düşündüren şey nedir?"

"Herkes buradaki en eski kişinin siz olduğunuzu düşünüyor miyav. Buradaki herkesten önce gelmişsiniz insanlar öyle söylüyor miyav."

"Sen de bu yüzden benim bildiğimi düşündün. Ama buraya gelen en eski kişinin ben olduğumu sana ne düşündürüyor. Burada benim yaşımdan iki kat daha yaşlı gözüken insanlar var." Öğretmenin söylediği bu söz doğruydu. O, oldukça genç duruyordu öğretmenliğinin henüz ilk seneleri olmalıydı. Onun bu ilçeye gelen ilk kişi olma ihtimali oldukça saçma bir olasılıktı. Yine de ilçedeki herkes bunu söylerdi ve bu konuda kimse tartışma bile kabul etmezdi. Öğretmen konuşmaya devam etti: "Ama evet lanetin nereden geldiğini biliyorum. Aslında herkesin zannettiğinin aksine orman lanetli değil, lanetli olan şey ırmak. Peri Çayı, lanetli olan şey o."

Söylediği şeyleri kavramamızı istermiş gibi birkaç saniye duraksadı. İnsanların hepsi ormandan korkuyordu, orada iblisin yaşadığını söylüyordu. Öğretmense lanetli olan şeyin orman değil Peri Çayı olduğunu söylüyordu. Bu bilgiyi kafamda bir yere oturtmaya çalışıyordum.

"Bana sadece şu sorunun cevabını verin çocuklar: Şimdiye kadar ormana gidip de geri gelen pek çok kişiyi gördünüz. Halk yakacak odun bulmak için sürekli ormana gider ormandaki pek çok ağacı keser. Bunların hepsi de akşam evlerine geri döner ve ormanın lanetli olduğunu söylemeye devam eder. Peki bana şunu söyleyin: Neden Peri Çayı'nın karşı kıyısında hiç ev yok? Neden hayat o nehrin karşısında bitiyor? Neden o nehirde kimse yüzmeye gitmez?

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin