Kaç Sarp

89 36 10
                                    

Herkes kadının cesedinden uzak durmaya çalışıyordu. Sanki o cesette insanlara bulaşma ihtimali olan bir mikrop var gibi davranıyorlardı. Tek bir kişi yaşlı kadının yanına gitmeye çalışıyordu: on yaşlarında kıvırcık saçlı, küçük bir kız çocuğu. Küçük çocuğun kadının cesedine gitmesini engellemek için arkasındaki bir yetişkin tutuyordu. Küçük çocuk en sonunda kendisini tutan ellerden kurtulup cesede doğru koştu. Onun yanında çömeldi. Elleriyle yaşlı kadının yüzüne dokunuyordu.

Nene sana ne oldu nene?

Sarp titremeye başladı: "Ama ben ölü olanı öldürdüm. Öldürmüştüm. Ağabeyimi öldürmüştüm. Ölümlerin bitmiş olması gerekirdi. Ölümler neden bitmedi?"

Ölümler haftada sadece bir defa olmalıydı. Daha dün bir kişi öldü. Lanet üst üste iki kişinin canını aldı. Bu görülmemiş bir şey.

Kalabalıktan birisi: "Bu senin yüzünden!" diyerek Sarp'ı işaret etti.

"Evet. Bu zalim çocuk ağabeyini öldürerek laneti ilçenin üstüne çekti."

"Ne diyorsunuz siz? Lanet zaten vardı." Sarp korkmuşa benziyordu. İnsanlardan iki adım geriye çekildi.

"O ağabeyini öldürdü. Lanet onun yüzünden arttı. O kötü bir insan, cezalandırılmalı."

"Evet, belki de ölü olan bu çocuktur. Kim bilebilir."

Bu iş artık tamamen cadı avına dönmüştü. Herkes birbirini suçluyordu.

İnsanlar Sarp'a doğru ilerleyince Sarp artık daha çok geri çekilmeye başlamıştı.

"Hey millet ciddi olamazsınız. Yani gerçekten böyle mi? Ben hayatımda hiçbir kaza geçirmedim. Bir kere bile. Üstelik gencim. Sadece on yedi yaşındayım. Bu kadar gençken ölmüş olduğumu düşünmüyorsunuz değil mi?"

"Bunu kimse bilemez, göreceğiz."

"Evet, denemeden bilemeyiz."

"Gençler de erkenden ölebilir. Gençlerin ölümsüz kalacağını söyleyen bir kural yok."

"Sen ağabeyini öldürdün."

Silah sesi bütün kalabalığın sesini susturmaya yetti.

"Yeter bu ne saçmalık." diye bağırdı polis. Şimdi böyle mi olacak birbirimizi mi öldüreceğiz? Ne uğruna? Onun ölü olan olmadığını zaten biliyorsunuz."

"Ama o ağabeyini öldürdü."

"Hangi ağabey? Ben göremiyorum. Çocuk belli ki aklını kaçırmış. İlçedeki ölümler yüzünden ilk aklını kaçıran kişi o değil. Son da olmayacak." Polis in etrafındaki kalabalık onun etrafını sarıyordu. İnsanların gözü Sarp'taydı. Onu istiyorlardı. Sanki hayatlarında yaşadıkları tüm kötü şeylerin suçlusu oymuş gibi hissediyorlardı artık.

"Çocuk ağabeyini öldürdüğünü söylüyor." diye seslendi başka bir adam. Başka bir kişi Sarp'a doğru taş fırlattı. Diğeri ona küfür etti.

"Çocuğun kimseyi öldürdüğü yok. Öldürseydi cesedi burada olurdu. Hemen dağılın buradan. Sarp sen gel, yanımda dur. Uzaklaşmanı istemiyorum. Al şu anahtarı. Bunlar karakolun anahtarı. İşler daha da tatsızlaşırsa karakola girip kapıyı arkandan kilitlemeni istiyorum."

Sarp, polisin yanına gelip anahtarları aldı. Kalabalık polise ve Sarp'a daha çok yaklaşıyordu. Polis silahını çıkardı: "Şimdi evlat karakola doğru koş. Hadi koş, ne bekliyorsun?" sarp koşmaya başlayınca kalabalıktan birkaç kişi Sarp'a doğru yöneldi. Onun peşinden koşmaya başladılar. Polis silahını havaya doğrultup bir el sıktı. Sarp'ın peşinden koşanlar, bir an duraklayıp durdular. Polise baktılar. Ardından devam ettiler. Polis havaya birkaç el daha sıktı. Polisin havaya sıktığı kurşunlar kalabalık için korkutuculuğunu yitirmişti. Kalabalık, polisin o kurşunları kendilerine sıkamayacağından emin olmuştu artık. Kalabalıktan iki kişi polise doğru yaklaştı.

"O ölüyü savunuyorsun. Peki neden?"

"Aklınızı mı kaçırdınız? Çocuk ölü falan değil. Hayatında bir kere bile ölümün eşiğine ne yaklaştı ne de şüpheli bir durum yaşadı. Hiçbiri yok, çocuk tertemiz."

"O zaman neden adaletten korkuyorsun? Çocuk temizse ölümler devam eder ama ölü olan oysa ölümlerin hepsi durur."

Sarp; koşarken peşinde hâlâ üç takipçi vardı. Karakola yaklaşınca elleri titreyerek anahtarla kapıyı açtı ve karakolun içine girdi. Kapının arkasından sürgü ve kilit sesleri geldi. Kapıyı sürgülemişti, karakolun camlarındaysa demir parmaklıklarla kaplıydı. İçerisi bir kale kadar korunaklıydı ve hiçbir giriş yoktu.

"Ölüyü neden savunuyorsun polis? Yoksa onun ortağı mısın?"

"Ölü olanı ormana gömüp canlandıran sen misin polis?"

"Söylesene bu ilçeye geldiğinden beri hiçbir suçu engelleyemedin. Sen nasıl bir polissin?"

"Belki işini çok iyi yapan polistir o. Öyle demeyin siz ona. Baksanıza suçluları nasıl koruyor."

"Evet, nasıl da korudu o ölü olanı."

"Ölü olanı neden koruyorsun polis?"

Kalabalık polise doğru ilerliyordu, polisse geri adımlar atarak kalabalıkla arasına mesafe koyuyordu. İnsanlar lanetten korkuyordu ve korku insana her şeyi yaptırırdı. Silahlı bir insana olan korkuları, ölümcül bir lanete karşı duydukları korkunun yanında çok hafif kalıyordu.

"Sizler kafayı yemişsiniz. Gerçekten kafayı yemişsiniz."

"Neden ölü olanı savunuyorsun polis? Bırak onu öldürelim ve ilçemiz kendine gelsin.

"Belki de ölü olanı savunmak için önemli bir bahanen vardır polis.

"Ne gibi bir bahane? Neyden bahsediyorsunuz?"

"Ölü olanı ormana sen gömüp onu uyandırdın polis. Onu bu kadar savunmanın tek nedeni bu olmalı

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin