ORMAN

2K 403 135
                                    

Hayal'e artık alışmaya başlamıştım. Sürekli kitap kafeye geliyor ve bahaneler bulup benimle konuşuyordu. Sokağa çıktığım zamanlarda o da gideceğim yolda oluyordu ve hep gülümseyerek bağırırdı: "Aaaaa ne tesadüf ben de buradan geçiyordum." Onun benden başka bir işi yok muydu? Bunu merak ederek ona sormuştum.

"Hayır iş yerimden on gün önce ayrıldım." dedi. Sesinde kızgınlık mı vardı? Bir şeye mi kızmıştı acaba? Genelde hep mutlu olurdu. Etrafına neşe saçardı bu yüzden farklı bir duyguya büründüğünde anlamak zor olmuyordu.

"Neden peki?" sorduğum sorunun cevabını biliyordum yine de bazen cevabını bildiğiniz hâlde sormanız gereken sorular olurdu. Çünkü bunu karşı taraftan da duymak isterdiniz.

"Çünkü kalan kısa ömrümü istediğim şeyleri yaparak geçirmek istedim."

İstediğini yapmaktan anladığı şey bu muydu? "Eğer kısa bir ömrün kaldıysa hayatın tadını çıkarabilirsin. Bir yelkenli tekneye bin mesela, rafting yap, paraşütle atla... İstediğini yapmaktan anladığın şey bu mu?"

"Şu an yapmak istediğim şeyi yapıyorum." sonra bakışları uzak bir yere çevrildi. Sanki derin bir düşünceye dalmış gibiydi: "Başka ne yapmak istiyorum biliyor musun?"

"Anlatırsan öğrenirim ben de."

"Gel." dedi beni kolumdan tutarak çekmeye başladı. Kafenin dışına çıktık. Beni kolumdan çekerken dokunduğu yer sıcaktı ve onun dokunuşunu kolumda hissediyordum. Bu benim içimde küçük bir hareketlenmeye neden oluyordu. Sanki ruhumdaki bir şeyler onun dokunuşunu hissediyordu. Sanki ruhlarımız onun dokunuşuyla birlikte birbiriyle temas ediyordu.

Yoldan dışarı çıktık. Kolumu bıraktı ağaçlara doğru gidiyordu, onun peşinden gitmeye devam ettim. Ormana mı girecekti? Ama ormanda lanetin olduğuna inanıyorsa buraya girmesi tehlikeli olmaz mıydı? Bunu bilmiyordum.

"Burası tehlikeli değil mi?"

"Ben seni korurum."

"Pek güçlü birine benzemiyorsun. Kaç kilosun elli mi?"

Ağaçların bulunduğu bölgeye girerken gülmeye başladı: "Yeterince güçlüyüm."

Ben de onun peşinden ormanın içine girdim. Ağaçların hepsi çok büyük ve çok sıktı. Etraftan kuş sesleri, çekirge sesleri geliyordu. Yerler yeşillikle kaplıydı. Bu orman balta girmemiş bir ormandı. İnsanların hiçbiri buraya giremiyor olmalıydı. Hepsi korkuyordu, bu yüden bu ormandaki doğal hayat hi.çbir zarar görmüyordu. Belki lanet söylentisini ormanı korumak isteyen birileri uydurmuş bile olabilirdi.

"Daha hızlı olsana. Bak beni güçsüz buluyordun, sense çok yavaşsın."

"Tamam geliyorum."

Onu takip ederken bastığım yerlere dikkat ediyordum. Büyük bir taşa çarparak düşmeyi ya da ağaç dalına çarpmamaya dikkat ediyordum. Bu yüzden yavaş yürüyordum. Burada her yer aynı gibiydi. Her yerde ağaç vardı ve yeşillik. Burada yeterince ilerlerlersem geri dönmemin kolay olmayacağını düşünüyordum. Bu yüzden hep geri dönüş rotamın ne önde olduğunu kollamaya çalışıyordum. Şimdi bu tarafa döndük, evet o zaman geri dönüş yönü şu tarafta, şimdi başka bir yöne döndük o zaman geri dönüş yolu bu tarafta.

Hayal garip bir şekilde bana anıdık geliyordu ama çok gizemliydi. Bu gizemi ona daha çok çekilmeme neden oluyordu ama onun tehlikeli olduğunu da hissedebiliyordum. Çünkü o çözülmeyi bekleyen bir sır gibiydi. Ve onun hakkında çok az şey biliyordum.

Ağaçların olmadığı bir alana çıkınca Hayal durdu. Yaklaşık yüz metrelik bir alan boyunca hiç ağaç yoktu yalnızca tam ortada bir kaya vardı. Kayanın yanına giderek oraya oturdu. Bana gelmem için işaret etti. Onun yanına oturdum. Onun yanında oturmak tenimde küçük bir ürpertiye sebep oluyordu, küçük bir şok dalgası... Ama bu ürperti içimde bir şeyleri aydınlatıyordu.

Küçük bir ceylan yavrusu bize ağaçların arasından çıkarak bize baktı. Bize doğru gelmeye başladı. Hayal onun gelmesi için eliyle işaret etti. Ama zaten bize doğru geliyordu. Hayal'le benim tam ortamıza geldi. Hayal onu sevmeye başladı.

"Ormanı hep sevmişimdir."

"Buradaki iblisten korkmuyor musun?"

"Burada bir şey olmaz. Tehlikeli olan yer burası değil. Ormanın her yeri tehlikeli değil. Bunu bir türlü anlamadılar."

Her ikimiz de ellerimizi iki yanımıza doğru uzatarak kayaya dayamıştık. Benim saqğ elimle onun sol eli arasında sadece on santim vardı. On santim ama ellerimizin birbirine kavuşması için çok uzak bir mesafe gibiydi. Onun eliyle benim elimin buluşmasını istiyordum. Sanki ellerimiz buluşunca ruhlarımız da buluşacak, sanki tek olacak gibiydik. Ellerimizin arasında bulunan on santimlik mesafe sanki bir ömür mesafesi gibiydi. Başını geyikten bana doğru çevirdi. Onun ellerine baktığımı görünce gülümsedi.

"Bana garip bir şekilde tanıdık geliyorsun." yüzündeki mutlu ifade değişmedi. Sanki hiçbir şey söylememişim gibiydi ifadesi. Sanki ona adının ne olduğunu söylemiş gibi, sanki zaten bildiği söylemişim gibiydi.

"Gerçekten ölecek misin?" bu sefer yüz ifadesi değişmişti. Sanki nefes almakta zorlanıyor gibi olmuştu. Bu ifadesi sadece iki saniye sürdü. Sonra bakışlarını benden kaçırark uzak bir yere bakmaya başladı.

"Evet öleceğim. Ben mulu olacağım şeyleri yapmaya çalışıyorum." O an bir gerçekliği keşfetmiştim. Hayal ormandan korkmuyordu, çünkü zaten yakın bir zamanda ölecekti. Ölmek üzere olan bir insan tehlikeden korkmazdı. Peki ben... Ben de buraya gelmiştim. "Merak etme, burası güvenli." dedi yüz ifademden neyi düşündüğümü anlamış gibi.

Ona neden güvenemiyordum? Onda beni hem kendine bu kadar çok çeken hem de bu kadar tedirgin eden şey ne olabilirdi?

"Ben ölmeden önce yapılacaklar listesi hazırlıyorum."

"Ya... O listede neler varmış, ormana girmek mi?"

"Hayır, ormana önceden de girerdim. Çok önceden de." elini elimin üzerine koydu. Elimde bir sıcaklık dalgası oluşaya başladı ve bu sıcaklık dalgası elimden başlayarak tüm vücuduma yavaş yavaş ilerliyordu. Sanki bütün ruhumdaki endişeyi, sıkıntıyı, üzüntüyü yok ediyordu. O sıcaklık dalgası önce elime ulaştı, sonra koluma sonra bütün vücuduma yayılmaya başladı. Ve sıcaklık dalgası sanki bütün vücudumu arındırıyor gibiydi. Ellerimizin arasındaki on santimlik fark kapanmıştı, artık birlikteydiler.

"Listedeki yapılacaklardan biri buydu. Başka neler eklemem gerekiyor diye karar vermeye çalışıyorum. Sana bir şey göstermemi ister misin?"

"Nedir?"

"Hıııııı, ister misin istemez misin?"

"Öyle söylediğin için merak ettim. İsterim."

Elini elimin üzerinden çekti. Ellerini birleştirerek çenesine dayadı. Gökyüzüne bakıyordu. Onun baktığı yöne doğru baktım. Yukarı baktığımda ağaç dallarının çoğu alanı kapladığını gördüm. Açık, güneşli bir hava vardı. Hiç bulut yok gibiydi...

Ama bir tane... Dağların yakınında küçük bir bulut vardı. Bize doğru mu geliyordu? Evet... Bulut bize doğru geliyordu. Küçük bir buluttu ama yavaş yavaş büyüyordu. Bize doğru gelmeye devam ediyordu. Uzaklarda bir yerlerde şimşek sesi duyuldu. Bulut bize gelmeye devam ediyordu.

Bir damla suyun saçıma düştüğünü hissetim. Sonra bir damla daha, bir damla daha. Yağmur mu yağıyordu? Hayal ellerini çenesinden çekti, bakışlarını gökyüzünden çekerek bana doğru yöneltti: "Yağmuru sever misin?"

Üstüme düşen yağmur damlaları artmaya başladı. Korkmalı mıydım? Korkmuyordum. Kaçmalı mıydım? Sanmıyordum. Çünkü bir şekilde ona çekiliyordum. Ona doğru bir şekilde çekiliyordum ama... Ama o çözülmeyi bekleyen büyük bir sırdı ve bu bir şekilde içimi ürpertiyordu.

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin