Rüyadan Uyanış

127 66 7
                                    

Geçmişi gösteren mağarada öğretmenin bütün sırlarını gördükten sonra Beste'yle birlikte panayırdan ayrılmıştık. Her ikimiz de kendi evimize gitmiştik. Uyuyup uyandığımda kendimi kitap kafedeki odamda ve gerçek bedenimde bulmuştum. Artık rüyada değildim. Geçmişte değildim. Kitap kafedeki odamda koltuğa uzanmış şekilde duruyordum. Rüyamda gördüğüm her şeyi düşünmeye başladım.

                            Bütün ölümlerin sorumlusu olduğunu düşündüğümüz öğretmen aslında ilçede en çok acıyı çeken kişi olmuştu. Bütün ilçedeki insanlar onun daha çok mutsuz olması, daha çok korkması için öldürülmüştü. İlçede hiç kimse kalmayıncaysa ilçe içerisinde umutsuz, her şeyini kaybetmiş insanlarla tekrar doldurulmuştu. Bu şekilde o, sonsuza kadar acı çekecek duruma getirilmişti. Her yaşlandığında dönme dolaba bindirilerek tekrar gençleştiriliyor, bu sayede tüm sevdiklerinin ölümünü gözleriyle izlemek zorunda kalıyordu. Ona verilen bu şey lanetli bir ölümsüzlüktü.

                         Artık öğretmenin neden öğrenciler hariç kimseyle konuşmadığını anlamıştım. Çünkü o, insanlarla samimi olduğu zaman onların ölümlerini izlemeye dayanamıyordu. Bu yüzden herkesten kaçıyordu. Eğer yalnız kalırsam daha az acı çekerim diye düşünüyordu. Öğretmenin neden o kadar bilgili olduğunu biliyordum; çünkü o birkaç insanın yaşayacağı toplam hayatı yaşamıştı. Buraya getirilen herkes her şeyini kaybetmişti. Her şeylerini kaybederek gelmişlerdi. Bu durum öğretmen için de aynıydı. Ama bizden daha  fazla kaybetmişti o. O, sürekli kaybediyordu.

                           Peki ya rüyalarımda gördüğüm kız? Rüyalarımda bedenine girdiğim kız... O kimdi? Artık onun kim olduğunu öğrenmeliydim. Peki nasıl? Bunu bulmak için Kedi'den yardım isteyecektim. O bir yolunu bulurdu.

                         Kapı açıldı ve Dolunay içeri girdi. O asla kapıyı çalmazdı hep içeriye kapıyı çalmadan, aniden girerdi. Bu yüzden ne zaman giyinecek olsam kapının tam arkasında durur ve o şekilde giyinirdim. O zaman kapıyı açmaya çalıştığında onu engelleyeceğimi düşünürdüm.

                      "Demek uyandın." dedi. Elinde iki tane kahve vardı. İkisini de koltuğun önündeki sehpaya koydu. Birini bana doğru itti. "Saat öğlen bir oldu. Hiç bu kadar çok uyumamıştın. Seni birkaç defa kontrol ettim uyurken. Hiç bu kadar huzursuz uyumamıştın. Uykunda sürekli sayıklayıp durdun."

                          "Sayıkladım mı ne konuda sayıkladım?"

                             "Lanet konusunda sayıkladın."

                              "Peki neler söyledim?"

                               "Anlamalısın. Bu konuyu kurcalama. Bu konu sadece sana zarar verir. Lanet hakkında fazla bilgi öğrendiğini fark ettim. Onları bilmemen gerekiyordu. Her bilgi sana fayda getirmez. Zarardan başka hiçbir şey getirmeyen bilgiler de vardır."

                                  "Ne dediğini anlamıyorum."

                                   "Sadece uzak dur. Öğrendiğin şeyler sana zarardan başka şey getirmeyecek."

                                     "Bunu engellemem gerekiyor. En azından çaba harcayabilirim. Bana yardım edebilirsin. Bildiğin bir şey varsa bana söyleyebilirsin."

                                       "İnan bana. İnan bana yardım isteyeceğin en son kişi ben olmalıyım. Sadece şunu bil: Ben sadece evimi savunmak istedim." Dolunay bu sözleri söyledikten sonra odadan çıkarak kafe bölmesine gitti. Dolunay'ın gözlerinde alışık olmadığım bir şey vardı. Üzgünlük, pişmanlık, yenilmişlik, zayıflık... Bilmiyordum ama farklı olan bir şey vardı. Lanet konusunda ilerlemem onu üzüyordu. Oysa laneti durdurmak istememin nedenlerinden biri de oydu. En büyük nedenlerimden biri oydu.

                                      Dolunay bana hep nazik davranmıştı. Bana yardım etmesinde bir çıkarı olmadığı hâlde bana yardım etmişti. Bana karşı hep güler yüzlüydü. Bana kalacak bir yer ve yapacak bir iş vermişti. Kafedeki işleri bir kişi çok kolay şekilde yapabiliyorken o beni yanına almıştı. Bunun tek sebebi bana yardım etmekti. 

                                    En son ne zaman birisi bana yardım etmişti? En son ne zaman birisi bana nazik davranmıştı? Bunun cevabını biliyordum. Bana sadece Melodi nazik davranmıştı. Ama Dolunay'ın davranışlarında nazik davranmanın ötesinde koruyuculuk da vardı. Beni kardeşi olarak görüyor olmalıydı. Bana karşı konuşurken gösterdiği anlayış, yardımseverlik alışık olmadığım bir şeydi. Merkezde yaşadığım zamanlarda arkadaşım olduğunu düşündüğüm çok fazla insanla tanıştım. Ama onların hepsi sahteydi. İnsanlar birlikte zaman harcadığı kişilere arkadaş dememeliydi. Çünkü onların hepsi sahteydi. Onlarlayken asla kendim olamıyordum. Asla kabuğumdan sıyrılamıyordum. Hep olmadığım biri gibi davranıyordum. Çünkü o zaman... Çünkü o zaman onlar tarafından takdir ediliyordum. Kendimi havalı bir insan gibi gösterdiğim zaman onlar tarafından seviliyordum. Ama onlar asla gerçek beni görmemişti. Gerçek beni, kabuklarımın altındaki beni görmemişti. Sadece yaptığı her hareketinde yapaylık olan, kabukları olan beni takdir etmişlerdi. Ama artık gerçek beni gören ve onu takdir eden insanlar vardı.  Bunlardan biri de Dolunay'dı Ve ben burada gerçek beni görebilen, yanında kendim gibi olabildiğim insanları seviyordum. Onları kurtarmak için her şeyi yapmaya da niyetliydim.                       








ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin