Duvarın Arkası

168 85 9
                                    


Ağacın dalına çıktığımızda duvarın karşısında beklemediğimiz bir manzaranın olduğunu gördük. Büyük bir lunaparkın her tarafını otlar sarmıştı. Giriş kapısında "Cehenneme Hoş Geldiniz" yazılı oldukça eksi görünen ve yazıları yer yer silinmiş bir levha vardı. Gözlerim bu levhayı gördüğünde içimde nefesimi kesen bir şey hissettim. Sanki bir şey sadece bir saniyeliğine bile olsa boğazımı tutmuş ve beni nefessiz bırakmıştı.

Giriş kapısının hemen arkasında otların metrelerce uzayarak yarısını kaplamış olduğu bir atlı karınca vardı. Bu atlı karıncayı uzun süredir kimse kullanmamış olmalıydı. Atlı karıncadaki hayvanların yer yer boyası solmuştu, bir atın ayağı kırılmış, diğerinin kulağı kopmuş gözüküyordu. Bu aletin bakımının en son ne zaman yapıldığını kimse bilemezdi. Daha ilerisinde aynalarla kaplı bir labirent vardı. Bu aynalar artık iyice tozlanmış gibi gözüküyordu. Bu labirent oldukça büyük gözüküyordu. Ve ağacın dalında olduğumuz, labirenti tepeden görüyor olduğumuz hâlde oranın çıkışını tespit etmemiz kolay değildi.

Daha ileride "Geçmişe Hoş Geldiniz" yazılı bir tabelanın asılı olduğu bir mağara vardı. Bu mağara çok büyük bir ağacım altı oyularak yapılmıştı ve mağara girişi yerin altına doğru iniyordu. Ağacın ortasına göz şeklinde resimler yapılmıştı. Sanki ağacın pek çok gözü var bu gözlerle de bizi izliyor gibi bir izlenim ediniyordunuz.

Mağaranın yanında camdan büyük bir küre bulunuyordu. Kürenin önündeki tabelada ne yazdığını okumama imkân yoktu, çünkü uzaktaydı. Bunların hepsinin arkasındaysa büyük, mavi bir dönme dolap vardı. Bu dönme dolabın tüm bölmelerindeki renkler soyulmaya başlamış. Yer yer paslanmaya yüz tutmuştu. O şeyin hâlâ çalışıp çalışmadığından emin olmak imkansızdı. Sanki yüzlerce yıldır orada gibiydi.

Burası nasıl bir yerdi böyle? Neden ormanın derinliklerinde bir luna park vardı? Buraya kim geliyordu?

"Sen süper kahramansın unutma, sen süper kahramansın unutma." Beste'nin arkamdan sayıklanma seslerini duyabiliyordum. Arkamı dönerek onun elini tuttum: "Sen güçlüsün Beste. Tanıdığım en güçlü insansın. Her şeye de gücün yeter. Beni koruyacağına inanıyorum." dedim. Beste'nin yüzünde bir gülümseme belirdi. Başını salladı. Birlikte ağacın dalında ilerlemeye başladık. Dalın duvarın ötesindeki tarafına geldiğimizde kalbimin atışının hızlandığını hissediyordum.

Yeterince ilerlediğimize kabul getirince omzuma doladığım sarmaşığı çıkardım. Sarmaşığı ilk önce dala bağladım sonra aşağı sarkıttım. Beste de ben de aşağı indiğimizde ilk bir dakika ne yapacağımızı bilemedik. Olduğumuz yerde etrafa bakıyor, sadece etrafı izliyorduk. Buradaki her yeri yeşil otlar kaplıyordu. Otların boyu kalçamıza kadar geliyordu. Bir ot denizindeydik sanki. Burada mağarayı oluşturan ağaç haricinde hiçbir ağaç da yoktu. En arkadaki dönme dolabın arkasındaysa büyük ve dimdik bir dağ vardı. Hiç ağaç yok, her yeri otlar kaplıyor. Duvarın geldiğimiz yönünden tamamen zıt bir görüntüydü bunlar.

Çimlerden oluşan bu yerde hışırtı seslerini duyunca kalp atışlarımızın tekrar yükseldiğini hissettik. Seslerin geldiği yöne baktık. Siyah gömlekli ve siyah pantolonlu, başındaysa siyah fötr şapka olan birisi elinde bir bastonla mimleri iterek ilerliyordu. Her attığı adımda ittiği çimlerden hışırtı sesleri duyuluyordu. O adam... O adam kimdi.

Bu adam buraya nasıl gelmişti? Üstelik geldiğimizden beri onu görmemiştik. Ne ağacın tepesinde etrafa bakarken ne de ağaçtan atladığımız, dakikalarca süre geçirdiğimiz an...

Adam bizi görmemiş gibiydi. Atlı karıncaya doğru ilerliyordu. Adamın peşinden ilerledik. Adam atlı karıncaya çıkıp ayağı kırılmış at maketinin önünde durdu sonra bize doğru döndü. Bizim ona doğru yürüdüğümüzü görünce şaşırmış gibi gözükmüyordu. Sanki ömrü boyunca bizi bekliyor gibiydi:

"Cehenneme hoş geldiniz." dedi.

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin