Adım Melodi

155 42 24
                                    

Defteri tekrar okudum: Seni görebiliyorum tamircim, yazıyordu. Beni görebiliyor muydu? Ama burası sadece benim anılarımın bir yansıması değil miydi? Peki ya giriş kattaki ablamın da beni görebilmesi?

Ama o... O bana tamircim yazmıştı. Tamircim... Bu kelimeyi bana karşı kullanan birisi daha vardı... Yoksa o...

Hayır bu çok mantıksızdı.

"Hey sen defterini neden sağa sola çeviriyorsun. Ucube misin?" ses arka sıradan geliyordu. Arka sırada benim küçüklük hâlimin sesiydi. Kafamın içinde şimşeğin çaktığını hissettim. Bu anıyı hatırlıyordum. Küçüklüğümüzde Melodi benim önümdeyken onu izlemiştim ve onun defterini sanki yanında birisi oturuyormuş gibi sağa doğru getirdiğini, bir süre sonra da geri çektiğini hatırladım.

Sınıftaki öğrencilerin çoğu güldü. Onlardan sonra Melodi de kısık sesle gülümsedi. Gülümserken eliyle dudaklarını kapatmıştı. Sanki gülümsemeyi bile kendisine yasaklıyordu.

"Neden kendi kendine gülüyorsun ki şimdi. Bu kız deli diye söylüyorum size." kafamın içinde bir şimşek daha çaktığını hissettim. O gün Melodi'nin sağına doğru bakarak güldüğünü görmüştüm. 

Son dersin bitmesiyle birlikte bittiğini belirten zil çalınca herkes hızlıca toparlanmaya başladı. Melodiyse onlara kıyasla çok daha yavaş toparlanıyordu. Öğretmen Fevzi Erdem herkese iyi akşamlar dileyerek dışarı çıktı. Onun ardından Benim küçüklük hâlim dışarı çıkmıştı. Sonra diğerleri. Sınıfın çoğu çıkınca kıvırcık saçlı bir kız kapıya giderken Melodi'ye döndü: "Sen okuldan çıkmayacak mısın?" kızın adı Atiye'ydi. Onu  hatırlıyordum; uysal, kendi hâlinde bir kızdı. Belki de Melodi'den tek farkı işitme engelli olmamasıydı. O zamanlar uysal bir kız olduğu hâlde Atiye'yle iyi arkadaş olduğumu hatırlıyorum. Belki de Melodi'ye kötü davranmamın tek nedeni işitme engelli olmasıydı. Öyle olmasaydı... Çok farklı olabilirdi. 

"Beğnn çıhıyoyum." bu basit cümleyi bile kurarken harcadığı çabanın büyüklüğünü anlayabiliyordum. Ağzını kocaman açarak Atiye'ye gülümsedi, Atiye de ona gülümsedi. Çantayı sırtına yükleyerek koşa koşa sınıftan dışarı çıktı. Atiye de onun peşinden gitti. Onun peşinden gitmeli miydim? Bilmiyordum ama sanki öğrenmek istemediğim bir gerçek vardı. O gerçeği öğrenmekten korkuyor muydum? Bilmiyordum.

İki dakika sonra Melodi'nin sınıfa tekrar girdiğini gördüm. "Hâlâ buyada mısın tamiğcim?"

"Evet buradayım. Ben... Seni özledim."

"Biliyorum, özlediğini biliyoyum. Hey sefeğinde söylüyoysun."

Her seferinde onu özlediğimi mi söylüyordum? Hayır bu doğru değildi. Onu özlediğimi hiç söylememiştim. Ondan hiç özür de dilememiştim. Oysa bunu yapmam gerekirdi. Bunu yapmam gerekirdi. Ama yapmamıştım.

"Ben... Kötü zamanlar geçiriyorum.  Belki de bu yüzden tüm bu anılar zihnimde canlanıyor."

"Biliyoyum tamiycim. Biliyoyum. Beğn hep senin yanında olacağım. Unutma bunu oluy muğ?" 

Benim yanımda olacağını söylüyordu. Oysa o ölmüştü.

"Ben ölüyüm tamiğcim ama aynı zamağnda yaşıyoyum da."

Ölüydü ve aynı zamanda yaşıyordu. İşte farkına varmaktan kaçtığım gerçek buydu. O ölmüştü ama aynı zamanda yaşıyordu da. Tanrım ne yapmıştım ben? Her şeyin suçlusu gerçekten ben miydim?

"Yaşıyoyum tamiğcim. Artık öğyenmen geyekiyoydu. "

Ama bu olamazdı. Melodi, o olamazdı. Çünkü Melodi işitme engelliydi ve ancak bir cihaz yöntemiyle sesleri az miktarda duyabiliyordu ve işitme engelli olduğu için konuşurken sıradan bir insana göre sesleri daha kötü çıkarıyordu. Öyleyse Melodi kimdi? Benim yüzümden miydi?

"Keğndini daaa fazla suçlama tamircim. Gel." Elimi tuttu ve beni sınıfta cam kenarına doğru çekti. Cam kenarına doğru gelince onun işaret ettiği gibi aşağıya baktım. Görüntü bulanıktı. Neden bulanıktı? Bir sis vardı. Ama yine de aşağıyı görebiliyordum. İki kişinin olduğunu görebiliyordum. Birisi yerde yatıyordu, diğeriyse ayaktaydı. O sıvı... O kandı. Yerde yatan kişinin etrafında birikmişti. Ayaktaki kişi önce diz çöktü. Bağırıyor muydu? Büyük bir sesin aşağıdan geldiğini anlayabiliyordum ama bu sesi tam olarak algılamıyordum. Sanki sis sesi de bulanıklaştırıyordu. Sis, sesi bulanıklaştırır mıydı? Sanmıyordum. Ama ses bulanıktı işte.

Çocuk ayağa kalkarak okulun içine doğru koşuyor. Buraya mı bu kata mı gelecekti? Hayır, sanmıyordum. Çocuk birkaç dakika sonra okuldan koşarak çıkıyor. Yerde yatan kişiye bakmıyor bile, koşuyor. Bir süre sonra geri geliyor yanında bir motorla. Kasalı bir motordu bu. Yerde yatan çocuğu kaldırmaya çalışıyor. Kaldıramıyor. Sonra  tekrar deniyor, yine kaldıramıyor. Bağırıyor, diz çöküyor. Çocuğa doğru eğiliyor, başını onun karnına koyuyor ve yatıyor. Birkaç dakika hiç kıpırdamadan yatıyor. Sonra ayağa kalkıyor. Çocuğu koltukaltlarından tutarak motora doğru sürüklüyor. Motorun tam dibine yaslıyor onu. Sonra bacaklarını teker teker kaldırarak motorun kasasına doğru dayıyor. Sonra kasaya kendisi de çıkarak çocuğun kalçasının da kasaya yerleşmesini sağlıyor. Çocuk, onun vücudunu tek parça hâlinde taşıyamadığı için onu parça parça taşımıştı. O zamanlar bu kadar akıllı mıydım gerçekten?

"Geğl" diye seslendi Melodi tekrar elimi tutarak. Beni sınıf kapısından dışarı çıkarttı. Sonra alt kat merdivenlerine yöneldik ve dışarı çıktık. Ama artık başka bir yerdeydik. Burası okulun bahçesi değildi. Kesinlikle okulun bahçesi değildi. Oradan altmış kilometre uzaktaki Yedisu ormanıydı burası. Okuldan dışarı çıkar çıkmaz arkama, okula bakmaya çalıştım. Okul yerinde yoktu. Her taraf alabildiğine ağaçlarla doluydu. 

Ağaçların ilerisinde yüzü kapüşonla kaplanmış birisi vardı. Karşısındaki çocukla konuşuyordu. Çocuğun yüzünü sisten dolayı seçemiyordum. Sis burada da vardı.

"İstediğin şeyin neye mâl olacağını biliyor musun?"

Çocuk biliyorum anlamında başını salladı.

"Doğada bir denge hâkimdir küçük çocuk." bu ses küçük bir kıza aitti. Kapüşonlu kişi küçük bir kız mıydı? O iblis miydi?

"Denge olmadan doğa var olamaz. Eğer bir canın geri gelmesini istiyorsan ona yer açmalısın. Başka canlar yok olmalı. Kendini mi gösteriyorsun. Ahh fedakarlığın beni etkiledi küçük çocuk. Ama senin canın işime yaramaz. Bana başka canlar lazım. Üstelik tek bir canın alınması bir kişiye hayatını geri vermek için yeterli olmaz. Asla yeterli olmaz. Çok fazla can olmalı küçük çocuk. Peki bunu kabul ediyor musun?"

Küçük çocuk evet anlamında başını salladı.

"Öyleyse onu bu toprağa göm ve ben de seni ödüllendireyim."


ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin