Kâtil Ressam

264 140 16
                                    

Bana haklı çıktın demişti polis, haklı çıktın. Katil bir insandı. Lanet bir uydurmacadan ibaretti. Öyle miydi?

Polis henüz hücremin parmaklıklarını açmamıştı ama sandalyesini parmaklıkların önüne koyup karşıma oturmuştu. Artık beni ciddiye almaya başlamıştı. Bu polis, bu küçük ilçede bulunan tek polis olmalıydı. Çünkü saatlerdir burada olmama karşın tek bir polis daha gelmemişti. Sadece onu görmüştüm. Bu yüzden Kedi'nin ölümünün intikamını alacaksam o zaman polisin beni ciddiye almaya başlamasına sevinmeliydim ve bir daha onunla tartışmamalıydım.

"Sana hep polis diyorum. Bir adın yok mu? Adın nedir?" diye sordum onunla samimi olmaya çalışarak.

"Adımı boşver. Buraya gelince eski kimliğimi çöpe attım ve adımı da öyle. Bu yüzden bana polis de yeter. Ben isimsiz bir polisim."

"Şu ressam." diyerek konuşmaya devam ettim: "Önce insanları öldürüp sonra oraya isimleri yazıyor olabilir."

"Veya tam tersi. Çünkü o ismi yazdıktan sonra Kedi öldürüldü."

"Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun komiser?"

"Öncelikle..." diye başladı hücrenin parmaklıklarını açarken: "Onu sorgulayacağız."

"Birlikte mi sorgulayacağız? Bu kanunlara uygun mu?"

Beni tekrar göğsümden itekledi fakat bu sefer sadece şaka yollu zayıf bir itişti bu: "Sabahtanberi bu davanın içine girmeye çalışıyorsun ve bunun kanun dışı olduğunu şimdi mi söylüyorsun? Burası merkezle hiçbir bağı olmayan bir ilçe. Ve ben buradaki tek polis memuruyum. Burada benim kanunlarım geçer. Şimdi benimle geliyorsun."

Komiser silahını yanına aldı ve iki yedek şarjörü daha yanına aldı. Bir çatışmaya gidiyor gibi hâli vardı. Bir siville birlikte? Bu kahrolası adam nasıl bir polisti böyle? İki dakika sonra arabaya binmiştik. Yol boyunca konuşmadı. Yedisu'yun tek bir yolu vardı o da nehirin ve ormanın arasında kalan yoldu. Bu yüzden her nereye giderseniz gidin aynı yoldan gitmek zorundaydınız ve burrada adres karıştırmak ya da adres sormak tamamen bir hayaldi. Çünkü karıştırabileceğiniz ikinci bir yol yoktu. Ressamın evine giderken yol boyunca konuşmadık ve evin önüne geldiğimizde komiser sanki zamanla yarışıyormuş gibi kapıdan çıkıp eve doğru yol aldı. Beni unutmuş gibiydi. Ressamın evi iki katlı sarı renkli bir evdi. Duvarların biri boydan boya camla kaplıydı. Bahçesinde kırpılmış çimler ve melek şeklinde küçük heykeller vardı. Heykellerden biri küçük bir süs havuzunun ortasındaydı ve elinde kova taşıyan bir melek şeklinde betimlenmişti. Bu heykelleri de o ressam yapmış olmalıydı.

Komiser kapıya gelince kapıyı sertçe yumruklamaya başladı. Onun arkasından küçük adımlarla kapıya yaklaşıyordum. Ama kapıyla aramda birkaç metre mesafe bırakacaktım. Katille yüzleşmek polisin işiydi, benim değil. İçeriden neşeli bir adamın sesi duyuldu: "Kapımı kırma sakın. Kırarsan yenisini sen alırsın." sonra kapıyı açtı. Kapı açılınca siyah uzun saçlı, ince sivri bir bıyığı olan, oldukça zayıf görünen tahminen bir yetmiş beş boyunda olan bir adam belirdi. Komiser sağ eliyle adamın yakasına yapıştı ve onu ileriye itmeye başladı. Tek kelime bile etmedi ama adamı yakasından tutarak eve sürüklüyordu. Onun sırtını duvara yapıştırdı. Ressam duvara çarpınca büyük bir küt sesi duyuldu. Ressam acıyla inledi.

"Ben sana ne yaptım, neden böyle yapıyorsun?

"Kes sesini." dedi bu sefer ressamı duvardan çekti sürüklemeye başladı. Bir odaya. Burası salon olmalı. Hayır. Onun çalışma odası, Belki de her ikisi de. Odanın içinde birkaç tuval vardı. Duvarlara resimler yapılmıştı. Odanın orta yerine konmuş bir abajur odaya loş bir ışık saçıyordu.

Komiser bu kez de onu salondaki duvara dayadi. "Katil kim söyle!" diye haykırdı. Ressamın yüzü ilk önce şok olmuş bir ifadeye büründü, sonra elindeki her şeyi kaybetmiş bir iş adamının yorgunluğu belirdi yüzünde. Ama polis neden katil kim? diye sormuştu? Öldürülenlerin ismini tablolara ressam yazdıysa o hâlde katilin ressam olması gerekmez miydi?

Ressamın yüz ifadesi birden değişti. Mücadele eder gibiydi: "Benim. Katil bendim."

Komiserin ressamın yakasını tutan elleri gevşedi. "Sen mi? Bunu yapmak için ne sebebin var ki?"

"Çünkü ilham alıyordum. İnsanların korkularından... Onların hayatlarının son anına geldiğini hissettiklerinde yaşadıkları panikten, heyecandan, korkudan ilham alıyordum. Çünkü bu saf duyguydu ve ben saf duyguların, gerçek duyguların ressamıyım. Ben bu yüzden en iyi ressamım. Ben Dünya'nın en iyi ressamıyım çünkü gerçek duyguların resmini yapıyorum.Herkes ressamlık için hayal gücünün yeterli olduğunu düşünüyor. Hayır. Bu sahte. Gerçek değil. Gerçek duygu insanların kendi duygualarıdır. İnsanların kanları akarken yavaş yavaş öldüklerinin farkına varırken yaşadıkları o tükenmişlik duygusu, o kaybediş duygusu... İşte bunlar gerçek duygu."

Polis var gücüyle adamın göğsüne yumruk attı. Ressamın bir an soluğu kesildi. "Saçma! Bu ilçedekiler lanet yüzünden ölüyor. Bunu çocuklar bile bilir."

""Ressam çıldırmış gibi gülmeye başladı. Lanet mi? Ne laneti? Siz salaklar benim oyunuma geldinz. Hepiniz... Onları öldürdüğümde bunun anlaşılmasını istemiyordum. İşte bu yüzden lanet yalanı benim imdadıma koştu. Tabiat insanları öldürüyor doğru, çünkü tabiat benim."

Polis bu kez var gücüyle ressamın başına doğru vurdu. Büyük bir tak sesi geldi. Ressamın başı önce polisin yumruğuyla sonraysa duvarla buluştu. Ressam yere yığılmıştı.

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin