Ehven-i Şer

71 25 5
                                    


Küçük çocuk ben olmalıydım. Şeytanla anlaşan ben miydim? O hâlde bunca insanın ölümüne sebep olan kişi kendimdim.

Melodi...

O kurtulmuştu.

Onu kurtarmıştım.

Ama o neredeydi?

Onu kurtarmak uğruna ne kadar insanın ölümüne neden olmuştum.

Buna değer miydi?

Değerdi.

O küçük çocuk bendim.

Halkın söylediği sözler, zihnime hücum etmeye başladı. Her şey sen geldikten sonra başladı demişlerdi. Ne zaman bir yabancı gelse uğursuzluk gelir, demişlerdi. Doğruydu, benim suçumdu.

Ama... Ama ben suçluluk duymuyordum. Onu kurtarmıştım. İçimdeki bir yükün artık yok olduğunu hissediyordum. Yaşıyordu.

HAFIZA BİNASI HASAR ALIYOR... HAFIZA BİNASI HASAR ALIYOR...

Ses her yerden geliyordu. Sanki bu yapının her noktasına hoparlörleri yerleştirmişler de her bir noktadan ses yankılanıyordu.

YABANCI, HAFIZA BİNASINA GİRDİ. YABANCI HAFIZA BİNASINA GİRDİ.

Yabancı? Bahsettiği yabancı ben miydim? Binadan ayrılmalı mıydım? Arkamdan metalik seslerin geldiğini işittim. Bu sesin asansör sesi olduğunu fark ettim. Biri geliyordu. Bu ablam mıydı? Asansör bulunduğum kata yaklaşınca durdu. Kapı açıldı.

Kapıdan gelen kişinin üzerinde uzun kırmızı bir kapüşonlu vardır. Kapüşonunun dışına çıkan kızıl saçları seçilebiliyordu. Başını kaldırdığında yüzünü görebildim. Yüzündeki çiller burnundan başlayıp sağ ve sol yanağına doğru yayılıyordu. Bu çiller ona sevimli bir hava katıyordu.

"Merhaba Rüzgar"

"Kedi?"

O ölmüştü. Onun öldüğünü biliyordum. O hâlde nasıl... Ama burası hafıza binasıydı. Burada olan her şey hafızamın yansımasından ibaretti.

"Seni özledim Rüzgar miyav." Yanıma gelerek bana sarıldı. Onun sarılışında sıcaklığını hissettim.

"Seni özledim miyav." diye tekrarladı.

Ama burada bir sorun vardı. Kedi... O beni asla kendi vücudumdayken görmemişti. Beni sadece Hayal'in vücudundayken görmüştü. O hâlde nasıl oluyordu da benim kim olduğumu biliyordu?

"Beni nasıl tanıyorsun Kedi?"

"Burada her şey mümkün miyav. Bu bina senin zihninin içi. Bu binaya giren bir kişi senin zihninin içine girmiş sayılır. Gel miyav, biraz daha ilerleyelim." Elimi elinin arasına aldı ve beni ormanda sürükledi.

"Artık bu kata çıktığın göre ölümlerin senin yüzünden olduğunun farkındasın miyav."

"Evet, biliyorum; benim suçum."

"Ama hepsi senin suçun değildi miyav. Yani hepsi değil. Artık romanın sonu geldiğine göre her şeyi öğrenmen gerektiğini düşünüyorum." Elimi çekmeye devam etti. Beni ormanda neresi olduğu konusunda hiçbir fikrimin olmadığı yerlere doğru götürdü ve en artık en sonunda nehre geldik. Periçayına.

"Buraya neden peri çayı dediklerini hiç düşündün mü Rüzgar? Çünkü gerçekten periliydi. Bu çayın diğer kısmında bir peri yaşar. Küçük, sevimli bir peri ama aynı zamanda korkutucudur da. En azından onu gören insanlar böyle söyler. O sevimli peri, çayın diğer tarafından insanları seyrederdi. Bir zamanlar öyleydi. Onları seyretmenin zevkli olduğunu söylerdi. Peri ilçeyi bütün kötülüklere karşı korur, karşılığında da insanlar periye hediyeler sunardı. Bu binlerce yıldır böyle sürdü Rüzgar. Binlerce yıldır... Ama sonra her şey değişti. İnsanlar çayın diğer tarafına uzun zamandır gitmiyor. Çünkü periden artık korkmaya başladılar. Ve peri yalnızlaştı. Tek eğlencesi olan insanların hediyelerine artık kavuşamamaya başladı. Hayatındaki birisini kaybedince ve kısacık olan birkaç yılını yalnız geçirince kendini üzülmüş olarak mı görüyorsun Rüzgar? O hâlde bu acıyı binlerce yılla çarp. Önceleri peri ormana yerleşme kararı almış. Artık ağaçlarla konuşur olmuş. Bütün ağaçlara teker teker isim vermiş. Hepsine. Onlarla onlarca yıldır konuşmuş. Ağaçlarla. Ama bir sorun varmış Rüzgar. Ağaçlar periye cevap vermiyormuş. Asla. Üstelik ona hediyeler de sunmuyorlarmış. Ve sonra bir şey olmuş. Bir kişi periye gelmiş ve köyün kurtarılmasını istemiş."

Kedi karşımızda beliren iki kişiyi işaret etti. Bunlardan birisi Dolunaydı, diğeriyse suratı kapüşonla kaplı olan biriydi. Bu peri olmalıydı ya da köylülerin ona verdikleri isimle şeytan.

"Peri, o teklif kendisine yapılınca bir şeyi fark etmiş. İnsanların ölmesi ya da yaşaması onu artık asla ilgilendirmemeye başlamış. Öyle ki onları yüzlerce yıldır görmemiş zaten. Yüzlerce yıldır görmediği insanlar ilçeyi yok oluşun eşiğine getirmiş ve şimdi bir de kendisinden yardım istiyormuş. Yine de peri yardım etmeye kararlıymış Rüzgar. Peri açgözlü insanlara rağmen yardım etmeye kararlıymış. Ama açgözlü insanın bilmediği bir şey varmış. O, sadece periymiş ve asla bir şeyi yoktan var edemezmiş. Her büyününse bir bedeli vardı. Büyük büyülerinse büyük bedelleri olurdu. Peri bunu açgözlü insana anlatmaya çalıştı ama insanlar bunu asla anlayamazdı. Yine de... Yine de peri bedelin bu kadar ileri gideceğini, bu kadar insanın öleceğini kestirememişti. Bedelin bu kadar yüksek olmasının nedeni insanların içindeki nefretti. Peri, yüzlerce yıldır insanlarla birlikte değildi ve onların en son gördüğü zamanki gibi olduğunu düşünmüştü. Ama öyle değildi. Perinin insanları göremediği onca zamanda insanlar çok değişmişti. İçleri nefretle dolmuştu. Yarım düzine ölüm olacağını düşünmüştüm. İlçeyi yok etmeye çalışan köprüyü yapan inşaat firmasının yöneticilerinden yarım düzine ölüm gelecekti ve karşılığında dört bin kişinin yaşadığı ilçe kurtulacaktı. Ehveni şer, Rüzgar. Ehveni şer. Kötünün iyisi.

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin