Öğretmen Sorgu Altında

137 55 9
                                    

                  "Sen  ne diyorsun böyle, ne saçmalıyorsun?" polis öğretmenle olan konuşmamızı anlamadığı için rahatsız olmuş, bu da onu kızdırmıştı. Aslında benim de konuşmamızı çok iyi anladığım söylenemezdi.  Öğretmen hâlâ benim bilmediğim çok şeyi biliyordu.

                   "Suçlu olarak beni mi görüyorsun yani komiser? Durum bu mu?"

                 "Durum filan yok ortada. Sana sadece olanı söylüyorum. Seni şüpheli gösteren çok fazla şey var. Bunlara karşı bir yanıtın var mı?"

                   Öğretmen eliyle gözlüğünü geriye itti. Bunu hep gergin veya sinirli olduğu anlarda yapardı.

                  "Bekçi esrarkeş adamın tekidir. Söylediklerine güven olmaz. Sen uzun süredir bu ilçedesin, biliyorsun o adam bütün gün nöbetinde uyur. Onun uyuşturucu kullanıp sokaklarda uyuyakaldığını daha önce defalarca görmüş olmalısın. Kimsenin ona uyuşturucu vermesine ihtiyaç duymaz, o adam bu ilçedeki herkese yetecek kadar uyuşturucu tüketiyor zaten. O maddeleri de büyük ihtimalle kendisi yapıyor."

                      "Se burada herkesten önce de bulunuyordun öğretmen. Peki neden? Kimse senin ne zaman geldiğini bilmiyor. Herkesten önce vardın. Ama nasıl? Ben seni bu ilçedeki en yaşlı insanlara bile sordum. Bazıları otuz yıldır bu ilçedeymiş. Düşünsene otuz yıldır buradalarmış. Ve senin onlar bu ilçeye geldiği zamandan beri burada olduğunu söylüyorlar. Ama nasıl? Sen en fazla yirmi beş yaşında olmalısın. Bazı insanlar kendi yaşlarından küçük gösterir. Öyleyse gösterdiğin yaşa beş yıl daha ekleyeceğim ve otuz diyeceğim. Daha fazla da olamazsın. Ama sorun şu ki otuz yıldır bu ilçede olan yaşlı insanlar senin otuz yıl önce de bu yaşta göründüğünü söylüyorlar."

                          Polisin söylediklerinin nedenini biliyordum. Çünkü öğretmen yaşlandıkça tekrar gençleştiriliyordu. Her seferinde tekrar gençleştiriliyordu ve sonsuza kadar sevdiği insanların ölümünü izlemek zorunda bırakılıyordu.

                           "Panayırı biliyorum." dedim ona tekrar. "Panayırı biliyorum, neler çektiğini biliyorum ve başına neler geldiğini de. Olanların hiçbiri senin suçun değil."

                            Öğretmen gülmeye başladı: "Her şeyi biliyor musun yani? Panayırı öğrenince hakkımdaki her şeyi öğrenmiş mi oluyorsun sence? Bu kadar az şey mi bildiğimi düşünüyorsun ya da bu kadar az şeyi yaşadığımı?"

                           "Neden bahsettiğinizi anlamıyorum." diye araya girdi polis memuru. "Bana aranızdaki olayın ne olduğunu anlatacak mısınız?"

                             "Pekala anlatırım." dedi öğretmen sonra ayağa kalktı. Askılığa doğru gitti, hırkasını aldı: "Ama aynı zamanda göstermem de gerekecek. Benimle gelin. Bu sadece sözlerle anlatabileceğim bir şey değil."

                           Bir dakika sonra öğretmenin peşinden dışarı çıkmıştık. Öğretmen ortamızda ben sağ, polis sol yanında şekilde yürüyorduk. Polis "Nereye gidiyoruz." diye soracak olduğunda adımlarını ormanın bulunduğu tarafa doğru çevirdi. Ben de onu takip ettim. Polis ilk önce onu takip etmede kararsız kaldı ama sonra o da peşimizden gelerek bize yetişti.

                          "Cinayetleri sen mi işledin öğretmen?"

                           Ormana doğru girmiştik. Rüzgarın ağaç dallarına ve yapraklara çarparak yarattığı hışırtı sesini duyuyorduk. Havada yağmurun toprağı ıslatmasıyla oluşturduğu toprak kokusu vardı. Yürüdüğümüz yerlerde ağaçlar ortalama beşer metre aralıklıydı. Yerlerin çoğu çimen ve sarmaşıkla kaplıydı, toprak çok fazla gözükmüyordu bile. Bu yüzden attığımız her adımda çimenlerin ve sarmaşıkların ezilmesiyle oluşan hışırtı sesi duyuluyordu.

                     "Bir bakıma evet."

                     Bir an durdum. Adım atamadım. Onun söylediği şeyin anlamını kavramaya çalıştım. Anlamını kavrayamıyordum. Cinayetleri o mu işlemişti? Cinayetleri o mu işlemişti?

                        "Senin geçmişini gördüm" dedim ona inanmayarak. 

                         "Çok uzun bir geçmişin sadece küçük bir kısmını gördün. Tamamını o panayırda seyrettiğine inanıyor musun?"

                            Kalp atışlarımın hızlandığını hissettim. Bulunduğum ortam aniden soğumuştu ve vücut ısım birden düşmeye başlamıştı. Vücudumda istemsizce titreme eğilimi başlamıştı. Öğretmenin çok uzun bir geçmişi vardı. Öyle olmalıydı. Peki ben karnavalda onun bütün geçmişini görmüş olabilir miydim? O mağarada ne kadar süre durmuştum ki? Birkaç dakika? Beş dakika? On dakika? Hiçbir insanın geçmişi o kadar kısa bir sürede gösterilemezdi. Öğretmenin geçmişi de öyle olmalıydı.









ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin