Laneti Durduran Kadın

242 124 15
                                    

Ressam öldürülmüştü. Onu kimin öldürdüğünü bulabilmek çok zor gözüküyordu. Sadece  bir dakika içeri girip onu öldüren her kimse bunu sadece  bir dakikada yapmıştı. Çünkü kamera kayıtlarında sadece bir dakika eksikti.Ama bu kadar az bir  süre bir insanı idam etmek için yeterli miydi. Peki karakola girmek? Bu kadar kolay mıydı?

                       Komiserle birlikte görüntü kayıtlarını inceleyip  ressamın nasıl öldürülmüş olabileceğine dair konuştuktan sonra kitap kafeye, Dolunay'ın yanına gitmiştim. Müşteriler gitmiş gibi görünüyordu.

                     "Dedektiflik oynamayı bitirdin mi?" başımla onay verdiğim zaman: "O zaman şu kapıdaki açık olan yazıyı ters çevir ki kapalı yazısı gözüksün." dedi. Dış kapıya kafenin açık mı kapalı mı olduğunu belirtmek için kullandığımız bir karton asardık. Bu kartonun  bir yüzünde açık, diğer yüzünde kapalı yazardı.

                        Kapalı yazısını çevirdikten sonra Dolunay'ın yanına oturdum. "Eeeee nasıl gidiyor?" diye söze girdi Dolunay.

                     "Soruşturma konusunda ilerleyemedik. Başa döndük."

                      Masaya eğilip bana yaklaştı gözlerini kaldırarak: "Soruşturman umurumda değil. Hayal'le nasıl gidiyor."

                    "Ahhh onunla iyi arkadaşız."

                   "Arkadaş mı? Dün onun evinde kaldın değil mi? Üstelik bana haber vermedin bile."

                  "Evet ama bunu hatırlamıyorum."

                 Üstüme daha çok eğilip kıyafetimi kokladı: "İçki kokmuyorsun, ter kokuyorsun ama içki değil."

                    Ona rüyalarımı anlatmak istemiyordum. Bana yeterince yardım etmişti rüyalarımı anlatırsam beni ucube gibi görebileceğinden korkuyordum. "Ben bazen yaşadığım günü unutuyorum. Bu her zaman olmuyor ama bazen oluyor."

                  "Bir de bazen davranışların değişiyor. Bazen gayet kibar bir kişiliğe bürünüyorsun, bazense ayı gibi oluyorsun."

                  "Peki şu an hangi kişiliği sergiliyorum?"

                 "Ter kokmana bakılırsa ayı." bunu dedikten sonra gülmeye başladı, eliyle saçlarımı karıştırdı. Bunu çok sık yapardı. Bir çocukmuşum gibi saçlarımı karıştırırdı. Belki de beni bir çocuk olarak görüyordu. Kendi çocuğu gibi... Onun hiç çocuğu olmuş muydu? Hiç evlenmiş miydi? Bunları merak ettiğim hâlde hiçbirini ona soramazdım. Çünkü zaten önceki hikayesini anlatırken ne kadar üzüldüğünü görmüştüm. Daha fazla üzülmesine neden olacak şeylerden kaçınmaya çalışıyordum. O bana kendisi anlatmadığı sürece hikayesinin geri kalanını ona sormayacaktım. Ama içimden gelen bir ses onun gerçek hikayesinin çocukluğundan sonra yaşadığı hikaye olduğunu söylüyordu.

                  "Burası hakkında en çok bilgi sahibi olanlardan biri sensin."

                  "Eeee ne olmuş yani?"

                  "Soruşturma konusunda bana yardım etsen iyi olabilirdi."

                   "Kaç kere söyleyeceğim senin lanet soruşturmanla ilgilenmiyorum."

                  "Peki sana bir hikaye anlatsam. Bu hikaye aynı zamanda soruşturmayı da içine alan bir hikaye olsa?"

                  Tek kaşını kaldırdı. İşin içine  hikayeler girdiği zaman Dolunay hep uyumlu biri olurdu. "O zaman durum değişir. Bekle sana kağıt kalem getireceğim hikayeni benim için yazmanı istiyorum." dedikten sonra önce masama kağıt kalem getirdi, sonra da kendisine kahve yapmaya gitti. Onun için iyi bir ziyafet olacak gibiydi. Üç dakika sonra kahvesini de hazırlayıp yanıma gelmişti. Benden başlamamı istedi.

                        "Köylerden birinde lanetli bir orman varmış. İnsanlar bu ormana girmekten korkarmış ama bir gezgin o ormana girmiş. Ormanın içinde bir mağara varmış. Bu mağara gezgini köyün beş sene önceki zamanına götürüyormuş." hikayeyi bir taraftan Dolunay'a anlatırken diğer taraftan da yazıyordum. "Gezgin kendisini seneler önceki zamana götüren bu mağaraya iki günde bir uğruyormuş. İki günde bir onu köyde hiç gören olmuyormuş. İnsanlar bu durumu merak ediyormuş ama gezgin hepsine onları inandıracak birer hikaye uyduruyormuş. Bu şekilde gezgin sorun yaşamıyormuş. Ama gezginin bir sorunu varmış. Onun bir arkadaşı öldürülmüş. Gezgin arkadaşını kurtarmak için mağaraya gidip geçmiş zamana giderek onu kurtarmayı denemiş. Ama işe yaramamış. Çünkü arkadaşını kurtarmak için onu gelecekte kimin öldüreceğini bilmesi gerekliymiş. Bu yüzden gezginin geçmişe gittiğinde ona sadece daha dikkatli olmasını öğütleyebilmiş. Başka bir işe yaramamış.

                            "Ne sıkıcı bir hikaye bu." dedi Dolunay kağıttan ilk küçük yırtığı alıp ağzına atarken: "Ama tadı güzelmiş, anlatmaya devam et." Verdiği emri yerine getirerek devam ettim. Hem anlatmaya hem de yazmaya.

                            "Gezgin bir şeyi unutuyormuş hep. Bir şeyi her defasında gözden kaçırıyormuş. Bunun farkındaymış da  sadece ne olduğunu anlayamıyormuş. Şimdi sana sorum şu: Sen gezgin olsaydın onu nasıl kurtarırdın?"

                          Dolunay kağıttan küçük bir parça daha koparıp ağzına attı: "Gerçek hayatla harmanlanmış öyküleri severim evlat. Ama ben gezginin yerinde olsaydım o mağarayı kullanmazdım. Çünkü laneti zaten bir defasında durdurdum. İkinci defa da durduran kişi olmaya hiç hevesim yok.

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin