Polisin Hikâyesi

271 145 13
                                    

İnanamıyordum Kedi'nin ölümünü ormandaki lanete bağlayacaktı ve bunu soruşturmayacaktı bile. Zihnimde Kedi'nn görüntüsü belirdi. Benden şüphelenişi, bana bir gün farklı diğer gün farklı kişiliğe bürünüyorsun deyişi, konuşurken her cümlenin sonunda miyav deyişi, derslerle hiç ilgilenmediği hâlde her derste okulda birinci olması... Onun ölümünün araştırılmamasına izin veremezdim.

"Katili aramayacak mısın yani?"

"Katil mi? Katil filan yok. Az önce söylediklerimi dinlemedin herhalde. Onun neden öldüğü zaten belli. Buradaki herkesin de neden öldüğü belli. Hepsi lanet yüzünden ölüyor. Bas git evlat. Bas git."

Onu kışkırtmak zorundaydım, onu kışkırtmak zorundaydım yoksa soruşturmaya başlamayacaktı. "Eğer polis olmasaydın." dedim elimi çeneme dayayarak konuşmaya başlamıştım bu şekilde kendime ciddi bir duruş vermeye çalışıyordum. "O zaman katilin sen olduğunu düşünürdüm."

Aniden yüz hatları kırışmaya başladı, öfkelenmişti. Bu sefer eliyle tüm gücüyle beni ittirdi. Göğsümden iteklediğinde elinin vuruşu sanki kemiklerimi kıracak kadar güçlüydü. Geriye itilmeni gücüyle sendeledim, dengemi kaybettim ve yere kapaklandım. "Bir polis memuruna saygısızlık yapıyorsun ha? Hem de benim ilçemde. Burası benim ilçem ve benim kurallarım geçer. Burada yabancıları sevmeyiz." Beni yakamdan tutarak polis arabasına bindirdi.

"Gözaltındasın." dedi bana.

"Bak beni istersen gözaltına al ama bu olayın peşini bırakma. Bilemezsin, her ihtimali göze almak zorundasın."

Kapıyı arkamdan kapattı. Sonra çenesini yukarı doğru kaldırdı ve hıh iye bir ses çıkardı. Sonra arabanın kapısını üstüme kilitleyerek okula doğru yola çıktı. Polis okul binasına girdiğinde ben de kapıyı açmak için uğraştım ama açılmıyordu kapı kilitliydi. Şimdi de gözaltına mı alınacakım? Bu adam nasıl bir polisti böyle?

Yaklaşık üç dakika sonra polis okulun kapısndan çıkmıştı. Arabaya doğru gelirken elinde bir dosya olduğunu fark ettim. Kapıyı açtı, arabaya bindi. Beni karakola götürene kadar hiç konuşmadı. Karakola girdiğimizdeyse bana "Hücrene bayılacaksıni, tuvalet bile var. Altına işemek zorunda değilsin." demişti. Sonra da hücrenin kapısıı açarak benii içeri fırlattı ve kapıyı kapadı. Hücrede sadece demirden yapılmış bir ranza, bir tuvalet, bir de lavabo vardı. Hücre tozla kaplıydı. Bu küçük ilçede hücreye senelerdir tıkılan tek kişi ben bile olabilirdim. Hücrenin kapısı demir parmaklıklardan oluşuyordu. Bu yüzden karşımdaki odayı görebiliyordum. Bu karakol dedikleri şey bir hücre ve bir polis odasında ibaretti. Polisin odası çok sayıda kaktüs bitkisi vardı. Onun haricinde görebildiğim tek şeyse siyah bir masa ve onun üzerinde bulunan bilgisayar ve kalemlerdi. Odadaki tek eşya olan bu masada bile çok sayıda küçüklü büyüklü kaktüs bulunuyordu. Polis memuru masanın başına geçti ve bilgisayarını kurcalamaya başladı.

"Hey komiser bey." diye seslendim parmaklıklara yaklaşarak. "Bu ilçeye gelen herkesin bir hikayesi, bir sebebi var demiştin. Peki senin sebebin neydi?"

"Boşversene." diye seslendi. Sesi tepkiliydi.

"Ama buraya gelen herkesin bir sebebi varsa senin de bir sebebin olmak zorunda öyle değil mi? Bir polisin buraya gelme sebebi ne olabilir ki? Üstelik gayet güçlü biri gibi gözüküyorsun hiç kimse sana zarar verebilirmiş gibi gözükmüyor."

"Sen kendi geliş sebebine bak." dedi pois. Sonra bir şey hatırlamış gibi: "Duyduğuma göre hafızanı kaybettiğini söylemişsin. Ne garip ki bütün suçlular hep aynı şeyi söyler. Önce suçu işlerlerve sonra hafızam kayboldu, hatırlamıyorum derler. Sen kimi öldürdün peki? Bunu araştıracağım ve peşini bırakmayacağım." bunu söylediğinde içimde bir burkuntu hissetmitim. Sanki bir şey nefes almamı birkaç saniye engellemiş gibiydi.

"Kimi öldürdüğümü söyleyeceğim." dediğimde polis birden başını bilgisayardan kaldırı bana baktı. Katil olduğunu biliyorum der gibiydi sanki. "Ama benden bir itiraf almadan önce sen bir itiraf yapacaksın: Buraya gelmene sebep olan olay neydi?"

Polis derin bir nefes alıp verdi ve sonra bilgisayara tekrar bakmaya başlayıp konuşmaya başladı: "Ben bir dedektiftim. Ama en iyilerinden olan bir dedektif. Ailesinden birine zarar gelmiş olan insanlar polis eğer soruşturmayı çözemezse bana gelirdi. Bazen çocukları ya da kendileri iftiraya uğramış olan zenginler, kendilerine iftira atan düzenbazın kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmam için bana gelirdi. Her seferinde başarılı olurdum, hem de her seferinde. Çünkü yöntemlerim sınır tanımazdı. Onları öyle gözetlerdim ki... Ahhh tüm gün hedefimin peşinde olurdum. Günlerce uyumazdım bile. Ve onlar evlerinde uyurken evlerine girerdim sanki bir hırsız gibi. Yöntemlerinin çok aşırı olduğunu söyleyen bazı polisler vardır, şüpheli evde yokken onun evini araştırırlar. Ahhh onlar salaktan başka bir şey değildir. Şüpheli evde yokken evinde delil bırakabilir mi? Bunu yapması için salak olması lazım. Her akıllı katil evden çıktığında evinde bir tane bile delil bırakmaz. Evi onun mabedi gibidir çünkü. Bense şüpheli evinde uyurken içeri gizlice girerdim. Yastığının altındaki telefona bile bakardım. Bazı telefonlarda şifre olurdu ama onu çözmek kolay olurdu. Onun panolonunun ceplerine, bilgisayarına her şeyine. Bazıları işlediği cinayetten sonra sayıklardı. Çözmesi en eğlenceli olan cinayetler de onlar olurdu. Onların uyurken sayıklamalarını kameraya kaydederdim. Hakim böyle bir delile nasıl ulaştığımı ne kadar sorarsa sorsun meslek hayatında görüp görebileceği en iyi delillerden biri olurdu bu."

"Bu kadar başarılı bir dedektif nasıl oluyor da bu kadar kötü bir polis olabiliyor? diyerek sözünü kestim

"Dinle!" dedi bana sertçe. Sonra anlatmaya devam etti. "Bir defasında zengin bir aile beni tutmuştu. Fakir bir kızın zengin züppe çocuklarına iftira attığını, onu tecavüzcü diye suçlayarak para koparmaya çalışığını söylemişti. Bana yüklü bir para önermişlerdi. Para paradır diye düşünmüştüm. Nereden geldiği önemli değil. Öyle sanmıştım. O fakir kız gece evdeyken onun evine gizlice girmiştim. Kapıyı açtığımı anlamamıştı bile. Ruhu bile duymamıştı. Telefonda bir arkadaşıyla konuşuyordu. Davadan kazanacağı parayla neler yapacağından bahsediyordu ve gülüyordu. Bu görüntüyü kameraya kaydettiğimde o fakir kızın hakimin karşısındaki durumu çok kötüye düşmüştü. Sunduğum kanıtın geçerliliği bile yoktu çünkü bu kanıt hukuk dışı yollarla elde edilmişti. Ama bu, o kızın hakimin gözünde büyük bir değer kaybettiği gerçeğini değiştirmiyordu. Artık o fakir kız nasıl bir kanıt sunarsa sunsun hakim hep önyargıyla bakacaktı ona karşı."

"Heyy dostum." diyerek tekrar sözünü kestim polisin: "Kızın davadan gelecek parayla ilgili planlar yapması ve gülmesi onun iftiracı olduğunu kanıtlamaz. Belki kız gerçekten tecavüze uğramıştı ama sonuçta o fakir bir insandı ve davadan gelecek para illa ki onun bir işine yarayacaktı. Belki o da böyle düşündü."

"Bence de öyle." diye onayladı polis. Bu sefer kızmamıştı ve tekrar devam etti: "Bir gün aracımda yol alırken telefonda bir haber aldım. Karım ve kızım öldürülmüştü. O an dünyam başıma yıkılmıştı. Benim gibi bir insan suçluları adalete teslim etmez. Adalet sadece güçlüler için vardır. Adalet kimin haklı kimin haksız olduğuna değil, kimin daha güçlü olduğuna karar verirdi. Ve öyle de oldu. Suçlu olan kişi o fakir kıza tecavüz eden zengün züppe çocuktu. Ailemin cesedinde o züppenin parmak izleri vardı. O züppe en iyi avukatları tuttu. Ülkenin en iyi avukatlarını. Polisten hakime savcıa kadar herkes o çocuğa bir mağdur, banaysa mazlum bir çocuğa iftira atan bir fırsatçı gibi bakıyordu. Mahkemede o çocuk masum bulundu. Ve o gün suçlunun cezasını kendi ellerimle vermeye karar verdim. Gece çocuğun evine girdim susturucu bile kullanmadım. Tabancamla iki el ateş ettim ve evden çıktım. Sonra kaçtım her şeyden kaçtım. Çünkü karımın ve kızımın tek katili o züppe çocuk değil aynı zamanda onu fakir kıza karşı savunan bendim. Eğer fakir kıza karşı o züppe çocuğu savunmasaydım o zaman o hapse girecekti ve ailem zarar görmeyecekti. İşte bu yüzden kaçtım. Eski hayatımdan, hatalarımdan kaçtım.İnsanları kolaylıkla suçlayan eski karakterimden kaçtım ve şimdi buradayım." dedi.

Polis bunu söyledikten sonra bir an donakaldı. Birkaç saniye boyunca bilgisayara baktı sanki şok olmuş gibi bakışlarını iyice bilgisayara yakınlaştırdı. "Resime gerçekten de biri yazı yazmış. Gecenin köründe... İlçede kendisine "Da Vinci" diyen ressam... Bu o. Gecenin köründe okula girip sonra resim atölyesine gidiyor ve o resime yazı yazıyor. Cinayetin işlendiği gün hem de. Ufaklık sanırım sen haklıymışsın."

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin