Bölüm 70 Kaçamak

113 18 51
                                    

Taylor bir çarşamba sabahında erkekler yatakhanesinde genelde olduğu gibi uyanan ilk kişi olmuştu. Güneşin parlak ışınları camlardan süzülüp gözlerini yakarken kalkıp üstünü giyindi. Havalar iyice ısınmaya başlamıştı, bu yüzden o da üstüne gömlekten başka bir şey giymiyordu.

Aynaya bakıp saçıyla biraz oynadıktan sonra ortak salona indi, orada da kimse yoktu. Şöminenin üstündeki saate baktığında kahvaltının başlamaya yakın olduğunu gördü, şimdi yürümeye başlasa tam vaktinde yetişebilirdi ki öyle de oldu. Taylor hareketli merdivenleri aşıp Büyük Salon'a geldiğinde içeride sadece o ve birkaç Ravenclaw öğrencisi vardı.

Masanın ortalarına doğru yürüdü ve bulduğu ilk kahve demliğinin yanına oturdu. Sabahları genel olarak yaptığı şey yemek yemektense olabildiğince kahve içmek oluyordu. Bir kupayı önüne aldı ve sonuna kadar doldurdu, bir andan da tekrar yazmaya başladığı günlüğüne bir şeyler karalıyordu.

Sıkıcı bir sabahtan merhaba. Ortak Salonun ahşap iskemlesinde kahvemi içerken bu ucube deftere karalamayı ihmal etmek istemedim. Geçtiğimiz günlerde Kovuk'ta geçirdiğimiz günlere kıyasla son iki gündür okul bayağı sıkıcı gidiyor. Ashley'i şimdiden özledim, keşke hiç gitmek zorunda olmasaydı. Harry dün akşam bir şeyden bahsetmişti, Dumbledore ile bir yere gitmeleri gerekiyormuş. Aslında bayağı detaylı anlatmıştı ama o ara bir şey düşünüyordum ne dediğini pek hatırlamıyorum. Gerçi şu an onu bile ha

Defterine yazdığı yazı pencereden giren bir baykuşun kafasına attığı mektıpla kesilmişti. İlk başta şaşırdı, ona kim mektup gönderecekti ki? Meraklı bir şekilde zarfı açtı ve sadece tek bir satır yazan kağıdı okudu.

Bu akşam saat onda arka kapı, yalnız gel.

-Patiayak

Mektubu okuduktan sonra Taylor'un suratında bir gülümseme belirdi, hem heyecanlı hem de meraklıydı. Sirius onu o saatte neden orada istiyordu ki? Dumbledore'un gideceği geceyle aynı zamana denk gelmesi tesadüf müydü? Muhtemelen değildi, Sirius fırsat bulmuşken biraz eğlenmek istiyordu. Taylor notu katladı ve zarfın içine geri koydu, onu da çantasına koyacakken topuz yapılmış saçlarıyla karşısında Hermione belirdi.

-Günaydın, dedi esneyerek ve karşısına oturdu.

-Günaydın, kafandaki tenis topunu neye borçluyuz?

-Ne? Hermione onun neden bahsettiğini anlamaya çalışırken Taylor karşısında kıkırdıyordu. Birkaç saniye sonra elini başına attı ve onun ne demek istediğini anladı.

-Öf, her şeye bir şey demek zorunda mısın? Hava çok sıcak ne yapayım.

-Yine ne yaptım ya? Ama tenis topuna benzediği konusunda hâlâ iddialıyım.

-Çeneni kapatır mısın lütfen? İki lokma bir şey yemek istiyorum tek dileğim o.

-Emredersin kraliçem.

-Sende bir gariplik var. Bir şey mi oldu?

-Ne zaman sana karşı gelmesem aynı soruyu soruyorsun farkındasın değil mi?

-Sanırım öyle.

Yaklaşık yarım saat boyunca Büyük Salondan çıkmadılar. Hermione yemek yerken Taylor kahvesini yudumlayarak onu izliyordu. Arka arkaya derslere girip çıktıktan sonra nihayet akşam olmuştu ve Taylor için beklenen an gelmişti. Harry'de ortadan kaybolduktan sonra yavaşça yatağından kalktı ve ortak salona indi. Kimseye yakalanmadan sıvışmaya çalışıyordu ki başarılı da oldu, arka bahçenin kapısını aralayıp dışarıya çıktığında ilk başta hiçbir şey göremedi.

ʜᴀʟꜰ-ʙʟᴏᴏᴅ ʙʟᴀᴄᴋ ~ ꜱᴏɴ ᴏꜰ ʀᴇɢᴜʟᴜꜱHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin