-10-

15.3K 349 18
                                    

 Şuan korkudan mı bilmiyorum ama ellerimin titremesine bir türlü engel olamıyordum. Lanet olsun aptal biri yüzünden evime gitmeye korkar olmuştum. Ama beni dürten deli cesaretim sayesinde şuan taksiye binmiş, evime doğru gidiyordum. Bana ne yapacağı hakkında tek bir bilgim yok. Kafamda oluşturduğum aptal senaryoları bir kenara atıp kendimi toparlamak için başka şeyler düşünmeye başladım. Taksiye bindiğimden beri ufak ufak atıştırmaya başlayan yağmur beni huzursuz ediyordu. Ondan neden korkutuğumu bile bilmiyordum ki. Belki de biliyordum. Bana resmen yatacağımızı ima etmişti. Arada onu arzuluyor olabilirim. Biliyorsunuz. Ama Louis'nin bana ima ettiği şeyi hiç bir zaman düşünmemiştim. 

"Son beş dakika. -Lou" 

Elimde sımsıkı kavradığım telefonuma bakıp sıkıntıyla nefes aldım. Beş dakikadan kısa sürede eve gelmiş, taksiciye parayı uzatıp arabadan inmiştim. Şuan ne yapacağım hakkında tek bir bilgim bile yoktu. Kapıyı çalıp çalmama konusunda duyduğum endişe beni deli ediyordu. Ama sanırım buna gerek kalmadan açılan kapı benim ürkmeme neden olmuştu. 

"Geleceğini biliyordum." 

Bana bakıp pis pis sırıtan o ifadeye yüzümü buruşturup içeri geçtim. Etrafa göz gezdirdiğimde Eleanor'un gittiğini anladım. Bana burada kalacağını söylemişti. Ah hadi ama! Sehpaya baktığımda Louis'nin bir kaç tane bira içtiğini görmüştüm. Ve sanırım sarhoşluğunun verdiği etkiyle bana sımsıkı sarılmıştı. Ellerimi ceplerime koymuş, tepki vermeden benden ayrılmasını bekliyordum. Yüzünü boynuma yerleştirip öylece durdu. Beni koklayıp, bir kaç öpücük sonrasında başını geri çekti. 

"El-eleanor yok mu?" diye kekelerken Louis ellerini belimde birleştirmişti. 

"Hayır." dedi. "Yalnız kalalım diye onu gönderdim." 

Sinirlerim yavaş yavaş gerilirken gözlerimi ondan ayırıp etrafa bakmaya çalıştım. Ben onunla yalnız kalmak istemiyorum ki. Zaten bu yüzden evden çıkmamış mıydım? Şuan gerçek anlamda korkuyorum. 

"Titriyorsun." diye fısıldadı. O söyleyene kadar fark etmemiştim bile. Ağlamamak için sıktığım gözlerimi yavaşça açıp ona baktım. "Beni korkutuyorsun." Gözlerinin küçüldüğü o gülümsemeyi yaptı. Keşke gerçekten böyle sevimli olsa. "Korkma." dedi. "Canını yakacak hiç bir şey yapmam." 

Bir kaç saat önceki Louis gitmiş,  yerini melek yüzlü bir Louis gelmişti. Bu işte kesinlikle bir boklar olduğuna eminim. Ellerimi göğsüne yerleştirip onu geri doğru ittirdim. 

"Sen yalancının tekisin! Aptalsın! Bana böyle davranarak elde edeceğini mi sanıyorsun? Sana söyledim Louis ben senin oyuncağım de-ği-lim. Git Eleanor'u becer!" 

Tek nefeste söylediğim kelimeler beni bile şaşırtmıştı. Ellerimi saçlarımın arasından sinirle geçirirken Louis'e baktım. Sinirlenmişti. Tanrım, gözü dönmüş gibiydi. Yukarı çıkmak için adım atmıştım ki beni sırtımdan tutup koltuğa fırlattı. Ne olduğunu anlamadan üstüme çıktı ve beni sert bir şekilde öptü. 

Karşılık verme.. karışılık verme.. 

Tanrım, karşılık veriyorum. Bunu yapmamam gerektiğini biliyorum. Arzuladığımdan mı, korktuğumdan mı bilmiyorum ama onu resmen öpüyordum. Nefes almak için geri çekildiğinde gülümsedi. Bu kesinlikle yanlıştı. 

"Siktir git Louis." dedim. Evet bunu dedim. Gülümseyen suratı bir anda düşmüş ve ciddileşmişti. "Sana git dedim. Kalk üstümden seni lanet olası aptal." Kafası karışmıştı. Kesinlikle. İfadeleri o kadar anlamsızdı ki ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Tek hamlede üstümden kalktı. Derin bir nefes alıp televizyonun üstündeki saate baktım. Gece on ikiye geliyordu. "Gitsene!" diye tekrarladım. Hızlı adımlarla salonu terk edip, gitti. Gözlerimi iri iri açtım. O kadar büyük bir rahatlama hissetmiştim ki gevşeyerek gülmeye başladım. "Aptal." Rahatlamanın verdiği huzurlukla kendimi uyumak için odama doğru ilerlettim..

Impossible is nothing.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin