-100-

8.5K 328 102
                                    

Merhabaaa! Sonunda ben geldiim. Öncelikle burayı okumanızı istiyorum. Bu kadar bekletmek istememiştim çok üzgünüm. Bu hafta hep dershanem vardı ve yazmaya bir türlü fırsat bulamamıştım. Elimden geldiğince uzun yazmaya çalıştım. Umarım başarılı olmuşumdur. 

Ve 100. Bölümdeyiz! 100 ya! 100! Nasıl oldu tüm bunlar inanın bilmiyorum. Böyle birşey olacağını hiç beklemiyordum. Hepsi sizin sayenizde. Beni buralara kadar getirdiniz ya başka bişey demiyorum ksdmkdfm. Siz çok özelsiniz ya. Ben bebeklerimsiniz yeminlen. Yorumlarınıza cevap veremiyorum diye sizi takmadığımı falanda asla düşünmeyin, çünkü öyle birşey yok. Ben sadece zaman bulamıyorum. Ama yorumlarınızı görüyorum. Ve hepsi beni mutlu ediyor. İyi ki varsınız! 

Bu bölümü yazmama, beni bu bölüme kadar sürüklediğiniz için binlerce kez teşekkür ederim! İyi ki, yazamadığım zaman pes edip bırakmamışım. Sizin sayenizde geldik işte buralara :D. Hepiniz iyi ki varsınız! Ve hepiniz benim için ayrı ayrı değerlisiniz. Sizi seviyorum. 

Umarım bu bölümü beğenirsiniz. 

Teşekkür ederim, uzatmadan gidiyoruuum :D Öptüm sizii Xxx 


"Neredesin gerizekalı herif!? -A"

"Senin olmadığın bir yerde güzelim. -L"

"Saçmalamayı kes! Uyandığımda yanımda değildin! Seslendim, odaya gelmedin. Neredesin? -A"

"Beni mi özledin? Seni tekrardan becermem için hala yataktamı bekliyorsun? -L"

"Louis, ağzına sıçtırma! Son kez soruyorum neredesin? -A"

"Çocukların yanındayım. Birazdan gelirim. Oldu mu? -L"

"Evet! Kaçtım bebek. -A"

"Gelince yakalarım bebek ;) -L"


Son attığı mesaja kıkırdayıp, yatakta gerindim. Ama bu fazla uzun sürmemişti. Dünden kalan kasılmalarım buna izin vermemiş, ağzımdan çıkan ufak iniltiye engel olamamıştım. Kendimi hala deli gibi yorgun hissediyordum. Ayaklarım, yatağın içinden çıkmamak için direniyordu. Ama banyo yapmaya ihtiyacım vardı. Sonunda, direnmekten vazgeçip ayağımı yatağın kenarından sallandırdım. Bir süre yatağın kenarında oturup, pencereden içeriye giren güneş ışıklarına baktım. Hava çok güzeldi. Bende kendimi çok mutlu hissediyordum. Yine Louis ile eskisi gibi olmanın mutluluğu ve sevinci üzerimdeydi. Yataktan kalkarken, bütün olayların sona ermesini umdum. Böyle şeyler yaşamak istemiyordum artık. Çünkü daha fazlasını kaldıramazdım. Üstelik güçlü durmam gereken bir durum vardı. Herşeyin farkındaydım artık. Louis ile yakında sorumlu olmamız gereken bir durum vardı. Ama biz hala çocuk gibi tartışıp, kavga ediyorduk. Anne, baba olucaktık ve tüm bunlar şaçmalıktı. Bir daha olmasın, diye geçirdim içimden. Çünkü bundan sonra bu kadar kolay toparlanamazdık.

**

Banyodan çıkıp, dolaba ilerledim. Altıma iç çamaşırımı geçirdikten sonra, üzerime Lou'nun tişörtlerinden birini geçirdim. Bana mini elbise gibi oluyordu ve evin içinde kendimi rahat hissettiriyordu.

Saçlarımı tarayıp, kuruladıktan sonra aşağı indim. Mutfağa gidip, dolaptan bir bardak çıkardım ve içine su doldurdum. Suyumu yudumlarken, kapının açıldığını duydum. Ardından, Lou'nun sesi kulaklarıma geldi.

"Sadece on dakika önce oradan ayrıldım Harry! Ne bok yaptın?"

Bağırdığını duyunca, elimdeki bardağı tezgaha bırakıp koridora ilerledim. Elindeki torbalarla, kapıdan içeri girmeye çalışıyordu. Bu haline kıkırdadım.

"Hayır! Liam'a söyle o halletsin! Ahh Harry! Seni gebertmek istiyorum dostum."

Elindeki poşetleri bırakıp derin bir soluk aldı. Sırtını dikleştirdi ve o an benimle göz göze geldi. İrice açılan mavi gözleri, bir anlığına parladı. Bu durumda, kaçmam gerekiyor muydu? Çünkü fazla parlıyorlardı.

"Evet, tamam. Herneyse Harry." Gözlerini devirdi. Sonra tekrardan bana baktı. "Düzeltin. Halledin. Bok ettiğin o işi hallet Harry. Ciddiyim dostum seni mahvederim." Arabanın anahtarını cebine koydu. Hem telefonla konuşuyor, hemde dudaklarını ısırıp beni baştan aşağı süzüyordu. Ona dil çıkardım. Göz kırptı. "Tamam, seni sonra arayacağım." Dedi ve telefonu kapattı. Ayaklarının dibine bıraktığı torbaların arasından sıyrılıp, bana yaklaştı. Elini belime koydu ve eğilip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Öpüşüne karşılık verdim. Geri çekilip, "Merhaba bebeğim." dedi. Yüzünü saçımın arasına gömdü. "Çok güzel kokuyorsun." Kıkırdadım. "Sana da merhaba sevgilim." Kollarımı boynuna doladım. O da bunu fırsat bilerek beni kendine daha çok çekti ve kollarını belimde çapraz şekilde bağladı. "Şuan o kadar çekici görünüyorsun ki." Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp, sırıttım. "Ayrıca dudağını ısırıyorsun." Çenemden çekip dudağımı serbest bıraktı. "Üstelik, benim tişörtümü giymişsin. Hemde içinde sütyenin yok." Seksi bir şekilde gülümsedi. Ardından elini kalçalarıma yerleştirdi ve hafifçe sıktı. "Şuan, resmen gel beni s-" Parmağımı dudağına bastırdım. "Sakın. Azma." Başını arkaya yatırıp kahkaha attı. Bende aynı şekilde ona eşlik ettim. "Senin yanındayken bu pek mümkün olmuyor güzelim." Alnımı öptükten sonra geri çekilip, yerdeki poşetlerin hepsini eline aldı. Louis, mutfağa ilerlerken bende peşinden gittim. Kapıya yaslanıp, onu izlemeye başladım. Üzerindeki ceketini çıkarıp, sandalyenin arkasına gelişigüzel fırlattı. Giydiği beyaz, kısa kollu tişörtünün yakasını çekiştirdikten sonra başından çıkardı. Siyah pantolonu neredeyse kasıklarında duruyor, içindeki Topman markalı boxerını gözler önüne seriyordu. Ve şuan karşımda gördüğüm Louis Tomlinson görüntüsü, beni içten içe eritmeyi başarıyordu. Ve bu seksi adam, benim kocam olacaktı. Ayrıca karnımdaki miniğinde babası... Ben şanslı bir kadın ve anneyim.

"Manzarayı izlemek hoşuna gittiyse, yanıma gelip dokunmana izin verebilirim." Kollarını iki yana açmış, sırıtarak bana bakıyordu. Düşüncelerimden sıyrılıp ona dil çıkardım. "Manzara umrumda mı sanıyorsun?"
"Ya öyle mi?"
"Evet, öyle." Göz kırptım. "Poşetlerde ne var?"
"Mm.. sanane?"
"Ne?"
"Sanane bebeğim."
"Ne demek sanane?"
Gözlerini devirdi. "Beni burada yalnız bırak demek." Şaka mı yapıyordu?
"Yine ne işler karıştırıyorsun sert çocuk?"
"Sert." Yüzündeki gülümseme tüm yüzüne yayılmış bir şekilde bana baktı. Tanrım, bu çocuğa ne desem her seferinde konu sekse geliyordu. "Dün geceden sonra mı farkına vardın?"
"Eğer, o çeneni kapatmazsan sertliği bok görürsün William."
"Oh, bebeğim yavaş gel."
Bir kaç adı atıp bana yaklaşırken, bende geri gitmeye başladım.
"Benden kaçıyor musun?"
Omuz silktim. "Belki?"
"Kaçmanın sana bir yararı olmayacak biliyorsun."
"Louis, gerçekten sinir bozucu olabiliyorsun." Önüme dönüp hızla salona adımladım. Buradan sonra kaçacak yerim olmadığını bilsemde lanet olası salona girmiştim bir kere.
"Sinir bozucuyum, gerçekten mi Alicia?" Kolumda hissettiğim parmaklarla olduğum yerde kaldım. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Louis." diye inledim. Beni yavaş adımlarla koltuğa doğru götürdü ve omuzlarımdan ittirerek sırt üstü yatmamı sağladı. Ardından ata biner gibi üzerime oturdu.
"Seni, bana ettiğin laflar ve bu çok bilmişliğin yüzünden sertçe becermek istesemde hamile olduğun için bundan vazgeçiyorum. Dün yeterince zorladık zaten. Üstelik kasıklarında hala ağrıyordur, öyle değil mi bebeğim?" Elleri göğsümün üzerinde dolaşmaya başlayınca, derin bir nefes aldım ve hızlıca başımı salladım. "Peki, şimdi sana nasıl bir ceza versem?" Yutkundum. "Louis, ben-"
"Sanırım buldum."
"Ne?"
Dudaklarını yalayıp, bana sırıtmaya başladı. Olacakları beklerken, gözlerinin içinde bakıp ne yapacaksa bundan vazgeçmesini diledim.
"Ah,bana öyle bakma küçük hanım." dedi ve parmakları karnımı gıdıklamaya başladı. Louis, üzerimde oturduğu için rahat hareket edemiyor ve kıvrılamıyordum. Hem kahkaha atıyor, hem de gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. "Louis!" diye bağırdım daha fazla dayanamayıp. "Tanrım! kes şunu hemen!" Benim kahkahalarımla beraber, onun kahkahalarıda salonu dolduruyordu. "Lanet popolu aptal herif!" Karnımdaki parmaklarının hareketi yavaşladı. Rahat bir nefes aldım.
"Sanırım, bana karşı gelirsen yiyeceğin cezanın farkına varırsın Alicia. Ve bir dahaki sefere, bundan daha farklı şeyler yaparım." Göz kırpıp üzerimden kalktı.
"Senden nefret ediyorum." Gülmeme hala engel olamıyordum. Eğilip dudağını dudağıma bastırdı. "Bende seni seviyorum huysuz sevgilim." Burnunu burnuma sürttükten sonra, salondan çıktı.

**

Louis, gelen önemli bir telefondan sonra evden çıkmak zorunda kalmıştı. Neler olduğunu soramamış, şuan oturduğum yerde tırnaklarımı yiyerek onu çağıran kişinin kim olduğunu düşünüyordum. Çocuklardan biridir, diye düşündüm. Çünkü sabahtan beri onlarla konuşuyordu. Neredeyse her saat başı çocuklardan biri ona telefon ediyordu. Ne halt olduğunu anlayamamıştım. Açıkcası endişelenmiştimde.

Saate baktım. 16.10. Louis, akşam yedide yemeğe çıkacağımızı söylemişti. Nereye gideceğimizide merak ediyordum. Bunu konuşma fırsatımız bile olmamıştı. Ya Louis mutfakta birşeylerle uğraşıyor ya da telefonda konuşuyordu. Tam yanıma geldiği zamanda acilen gelen o telefon yüzünden yanımdan ayrılmak zorunda kalmıştı. Bugün normal bir gün değildi. Gittiğinden beride ona defalarca mesaj atmıştım. Bana herşeyin yolunda olduğunu merak edecek birşeyin olmadığını söylemişti. Daha fazla üstüne gitmedim. Ama burada kendi kendimi yediğim bir gerçekti.

Sıkıntıyla nefesimi üfledikten sonra, kendime atıştırmalık birşeyler hazırlamak için mutfağa gittim. Dolaptan çıkardığım bir kaç malzemeyi ekmeğin arasına koyduktan sonra kendime sandviç hazırladım. Üzerimdeki yorgunluk hala geçmemişti. Ayakta durdukça da bu daha çok artıyordu. Aslında tatlı bir yorgunluk ama yinede sıkıcı bir durumdu.

Telefonumun sesini duyduğumda, elimdeki sandviçi hızla bir tabağa koyup salona geri döndüm. Tabağı sehpaya koyup, koltuğa oturdum. Telefonumu elime aldığımda, gelen ne bir mesajdı ne de cevapsız bir arama. Gelen bir hatırlatmaydı. Ama ben belli bir saat için not aldığımı hatırlamıyordum.

* Odaya çık.

Buda neyin nesiydi böyle? Bu aptal hatırlatma istemsizce kaşlarımı çatmama neden olmuştu. Hatta, bu notu anlamadan başka bir not belirmişti.

*Aptal gibi kaşlarını çatmayı bırak ve odaya çık Alicia!

Tamam, bu fazlasıyla garip bir olaydı. Ve hitap şekline bakılınca, Louis yine iş başında gibiydi. Ne halt ettiğini merak etmeye başlamıştım. Telefonumu avuç içimde sımsıkı tutarak, odama doğru ilerledim. Kapalı olan kapıyı açtım. Vay canına! Yatağın üzerinde kocaman bir kutu vardı. Meraklı bir şekilde kutuya doğru ilerledim. Üzerindeki zarfı alıp, içindeki notu çıkardım.



Sonunda şaşırmayı bırakıp, odana çıkabildin meleğim... Hala neler olduğunu anlamaya çalışıyorsun değil mi? Uğraşma. Nasılsa zamanı gelince anlarsın. Bu benden, sana küçük bir hediye. Beğeneceğini umuyorum. Sen dünyanın en güzel eşi, en güzel annesi olacaksın. Ve bende seni mutlu etmek için elimden geleni yapacağım.

Elbiseyi üzerinde görmek için sabırsızlanıyorum.

Not: Akşam üzerinden çıkarmak eğlenceli olacak ;)

Seni seviyorum sevgilim.

-Louis



Tanrım! Gülmeme engel olamıyordum. Küçük bir notu bile beni gülümsetmeye yetiyordu. Aptal herif. Elimdeki kağıdı tekrardan zarfın içine koyduktan sonra, yatağın üzerine bıraktım. Büyük bir heyecanla, önümde duran büyük siyah kutuyu açtım. İçinden göz alıcı kırmızı renkteki elbiseyi çıkardım. İncecik askılarından tutup elbiseye göz attım. Tanrım, çok güzeldi. Ve fazla kısaydı. Göğüs dekoltesinde ve göğüs kısımlarının iki yanında , siyah transparan bir bölüm vardı. Bu fazla, seksi bir elbiseydi. Louis, bana bunu nasıl almıştı?

Elbiseyi güzelce yatağın üzerine bıraktım. Ardından, kutunun içerisindeki zarf dikkatimi çekti. Anlaşılan bu işi küçük notlarla halledecektik.



Umarım beğenmişsindir sevgilim. Çünkü ben bu elbisenin içindeki seni düşününce, küçüğüme pek hakim olamadım. Akşam yedide hazır ol! Yemekten sonrayı sabırsızlıkla bekliyorum.

Kaçtım bebek.

-Louis


Kıyafeti çok beğenmiştim. Lou'nun yazdığı ve benim sırıtmama neden olan notlarda hoşuma gitmişti. Bunun içinden ne çıkacağını merak ediyordum. Ama bir yandanda hoşuma gidiyordu.

Sonra bir an kendimi, Lou'nun kendini affettirmeye çalıştığı için böyle yapıyor diye düşünürken buldum. Birşeyler yapacağım derken ciddiymiş demek ki.

Düşüncelerimden kurtuldum ve elimdeki notuda yatağın üzerine bıraktım. Yatağın üzerideki kutuyuda, odamdaki koltuğun üzerine bıraktım.

Birkaç dakika sonra, telefonum tekrardan çaldı. Bu sefer hangi sürprizle karşılaşacaktım?

*Sana saçlarına birşeyler yapması için birisini gönderdim bebeğim! Aşağı in ve kapıyı aç.

Ne?

Kapının zil sesini duyduğum an telefonum parmaklarımın arasından sıyrılarak yere düştü. Ağzımdan çıkan birkaç küfüre engel olamadım. Bu da neyin nesiydi böyle? Louis resmen eve, saçımın yapılması için birini göndermişti. Tüm bu şeyleri ne zaman ayarlamıştı?

Yere düşen telefonumu alıp hızla aşağı indim. Kapıyı açtım. Karşımda uzun boylu, saçları gri renkte bir bayan vardı. Beni görünce gülümsedi. "Merhaba." dedi. Üzerine giydiği dar, yırtık kot pantolonu hoşuma gitmişti. "Merhaba." dedim aynı şekilde. "İçeri geçin." Beni başıyla onayladıktan sonra, içeri girdi. Ona elimi uzatıp, ilerlemesini söyledim. O ilerlerken bende peşinden gittim. "Lou'nun bunu yaptığına inanamıyorum." dedim. "Yani bana söyleseydi, kendim gelebilirdim."
Gülümsedi. "Hayır, sorun değil. Bunu yapması bence çok hoş." Göz kırpınca, kızardığımı hissettim. "Ben Lou." dedi elini uzatarak. Adının Lou olması bir tesadüf müydü? Louis bilerek öyle demesini istemiş olabilir miydi, diye düşündüm. Ama bunun çok saçma olduğuna karar verdim. Elimi uzatıp ona karşılık verdim. "Alicia."
"Evet, bunu çok duydum."
Kaşlarımı çattım. "Çok mu?"
Başıyla onayladı. "Ben barda çocukların yanında çalışıyorum."
Ah... "Bunu bilmiyordum."
"Yeni başladım sayılır. Diana eskiden beri arkadaşımdır. Bir süre önce çocukların saçlarıyla ilgilenmem için beni işe aldı."
Lou'nun saçlarının bu kadar iyi gözükmesinin nedeni şimdi anlaşılıyordu. "Bu işe sevindiğimi söylemeliyim." Omuz silkti ardından gülümsedi. "Otursana." 
"Teşekkür ederim." Elindeki büyük çantayı yere koydu. "Saçına yapmak istediğin herhangi bir şey var mı?" Aslında bunu hiç düşünmemiştim. 
"Sanırım fazla uzunlar, kestirebilirim." 
"İyi fikir." 
"Elbisemi sana göstersem, ona göre saçımı ayarlar mısın?" Yüzümü buruşturarak ona baktım. Bu halime kahkaha attı. "Tabiki hayatım. O zaman odana çıkalım ve elbisene bir bakayım." Ellerimi mutlu olmuşcasına birbirine çarptıktan sonra, Lou'yu odama çıkardım. Yatağımın üzerinde duran elbiseyi görünce başta şaşırdı, sonra bunun harika bir elbise olduğunu söyledi. "Lou'nun zevkli olduğunu bir kez daha anladım." 
Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Kesinlikle öyle." 

Impossible is nothing.Where stories live. Discover now