-20-

14.3K 296 40
                                    

  Sabah ne yapacağımı bilerek uyanmıştım. Nasıl olduğu hakkında bir bilgim yok ama gece uyurken bile beynim bana bir şeyler anlatıyor gibiydi. Başta Lou'nun yüzüne bakmayıp, evde hiç yokmuş gibi davranmayı düşünüyordum. Bunu nasıl başaracağımı da bilmiyordum ama deneyecektim. Dün gece peşimden gelmesini beklerken gelmemiş, tek bırakmıştı. Sessiz ve karanlık sokakta giderken beni becerselerdi, pişmanlıktan geberecekti. Ama gelin görün ki hayranı olduğum poposunu sandalyeden kaldırmamış, seksi arkadaşlardan oluşan grubunu bırakmamıştı. Canı cehenneme lanet popolu insan. 

 Yatağın kenarından sallandırdığım ayaklarımı zorluyarak banyoya doğru ilerledim. Dün gece çok içmememe rağmen başımda oluşan ağrı beni deli ediyordu. Her seferinde oluşan ağrıdan sonra bir daha asla içmeyeceğim diyip, bara gittiğim zaman en az beş bardak içmeden çıkmıyordum. Kendi kendime söz verme konusunda pek iyi değilimdir. Gece eve geldiğimde Lou'nun canına okuyacağımı, ağzıma gelen her küfürü edeceğimi söylerken, şimdi onu görmemezlikten gelmenin daha iyi olduğunu söylenip duruyordum. 

 Üstümdeki geceleği hızlı hareketlerle çıkarıp sepete fırlattıktan sonra duşa girdim. Sıcak su sanki sinirlerin, düşüncelerin kaybolması için vardı. Bu konuda kesinlikle böyle düşünüyorum. Vücudumdan akan su damlaları beni rahatlatıyor, beynimin uyuşup bir şey düşünmemesine neden oluyordu. Bu da beni mutlu ediyordu. 

 Bornozumu giyip banyodan çıktım. Evi saran yemek kokuları midemin harekete geçmesini sağlamıştı. Odaya girip kapıyı kilitledikten sonra elimdeki havluyla saçlarımı kuruladım. Dağılmış saçlarımı tararken, masanın üzerinde duran telefonumun zil sesini duydum. Elimde ki tarağı yatağa fırlatıp telefona uzandım. 

Harry yazısını görünce ne kadar şaşırsam da bir süre sonra kendimi toparlayıp telefonu açmayı akıl edebilmiştim.

"Harry."
 Hem sevinçli hem hüzünlü çıkan sesim Harry'nin dikkati çekmiş olacaktı ki direk olarak "Neyin var?" diye sordu.
"Bir şeyim yok. Sen neden aradın?"
"Dünkü olayların canını sıkması ve benim bu konuda seni merak etmem olabilir mi?"
"Olabilir ama iyiyim Harry."
Değilim Harry hem de hiç değilim! Senin o kıç kafalı arkadaşını boğmak istiyorum.
"İhtiyacın olduğunda yanında olduğumu unutma prenses. Şimdi kapatmalıyım."
"Biliyorum ve teşekkür ederim. Görüşürüz kıvırcık."


Telefonu kapatıp yerine koyduktan sonra kahvaltıya inmek için üstümü giyindim. Siyah dar pantolonumu ve üstüne batman tişörtümü başımdan geçirip aşağı indim. Louis ve Troy televizyon izliyordu. Onlara günaydın deyip annemin yanına mutfağa geçtim. Doğruyu söylemek gerekirse ben sadece Troy'a demiştim ama o kıç kafalı da orada oturduğu için üstüne alınmış olacak ki "Günaydın." diye mırıldandı. Onu görmezden gelmiştim. Ama bunu fark etmediğine eminim. 

Annem tezgahta bir şeylerle uğraşırken arkasından ona sarılıp yanağına öpücük kondurdum. İlk önce korktu, arkasından kahkahayı bastı. 

"Günaydın meleğim."
"Günaydın anne." 

Kahvaltıyı hazırlayıp masaya oturduğumuzdan beri Lou ile tek bir göz temasımız bile olmamıştı. Troy ile sohbet ediyor aynı zamanda yemeğimi yiyordum. Bana baktığını fark etsem de ona bakmamak için çabalıyordum. Ki şuan başardığımı da düşünüyorum. Ara sıra öksürüyormuş gibi yapıyor, annem de her defasında iyi misin diye sorunca iyiyim deyip geçiştiriyordu. Ona bakmam için yaptığını anlamayacak kadar aptal değildim. 

"Biz bu akşam ilk uçakla Fransa'ya gidiyoruz çocuklar." 

İçtiğim çay boğazımda kalırken anneme neden diye adlandırdığım bakışımı attım. Bu da onu hemen fark etti ve "Troy'un bir arkadaşı bize ev bulmuş, bu akşam gidip yarın sabah dönücez." dedi. Rahat bir nefes aldım. Çünkü Louis ile bir süre daha bu evde tek kalmak istemiyordum. En azından şuanda. Normalde bir yıl kalacağımıza sevinirken, bugün onunla tek kalmayı göze almak bile istemiyordum. 




Yemeği yiyip odama çıktım. Zaman geçsin diye laptopu açtım ve skype'ta biraz zaman geçirdim. Becky'den gelen görüntülü aramayı kabul ettim. 

"Seni özledim Alicia!" diye bağırdı. Saçlarını ev topuzu diye adlandırdığımız şekilde toplamış, üstüne de beraber aldığımız ayıcıklı pijamalarını giymişti.
"Bende seni özledim Becky!" diye aynı heyecanla bağırdım. Bir süre sonra ikimizde kahkahalara boğulduk. 

Ona annemlerin Fransa'ya taşınacaklarını, bizim burada Louis ile kalacağımızı, okula neden bir süredir gelmediğimi anlattım. Burada kalacağımıza sevinmişti ve hareketleriyle sevincini oldukça belli etmişti. Bir kaç saat sonra okulda görüşürüz adlı vedalaşmayı yapıp kapattık. Oturduğum sandalyede gerinip ayağa kalktım. Bacaklarım fena halde uyuşmuştu! 

Ayaklarımın uyuşukluğu geçince sevgili aile bireylerimin ne yaptığına bakmak için aşağı indim. Annem elinde küçük bir çantayla aşağı iniyordu. Troy'da arkasından ceketini giymek için uğraşıyordu. Buradan hepimiz anlıyoruz ki yolculuk vakti gelmişti. Gelen taksinin korna sesiyle birbirimize sarıldık. Onların taksiye binmesini beklerken kapıya yaslanmış izliyordum. Bir süre sonra ensemde sıcak bir nefes hissettim. Bundan irkilsemde belli etmemeye çalışarak huysuzca kıpırdandım. Annemler taksiye binip el salladıktan sonra bende içeri geçmek için arkamı döndüm. Ama kıç kafalı çocuk önüme geçmiş içeri girmemi engelliyordu. 

"Çekil önümden!" diye bağırdım. 
"Alicia." 

Yüzüne bakma..bakma..


O bana bakmaya devam ederken bu fırsattan yararlanıp yan tarafından sıyrılıp salona ilerledim. Ayak seslerinden peşimden geldiğini duyabiliyordum. Koltuğa geçip yayıldığımda o da hemen dibimde bitti.

"Ya defolup gitsene!" Masumca suratıma bakıyordu. Ah hadi ama! Bu ifadeyle daha önce hiç karşılaşmamıştım. Çok sevimliydi. Ama kendime hakim olup bunları düşünmemeliydim. 

Düşünme..Düşünme.. 

Hatırlasana o senin peşinden gelmemiş, arkadaşlarıyla eğlenmişti! 

Şuan tam anlamıyla iç sesimle boğuşuyordum ve bu beni deli ediyordu.

"Eleanor'un yanına gitsene." diye mırıldandım. Ama bunu düşünerek söylememiştim. Bir anda ağzıma geldi ve söyledim. Lou'ya baktığımda yüzünü buruşturduğunu gördüm. 

"Hiç bir şey düşündüğün gibi değil Alicia." 
"Ne düşündüğümün önemi var mı?"
"Evet. Eleanor'a hiç değer vermedim." dedi. Bunu beklemiyordum. "Ya da belki çok az. Ama o artık umrumda değil. Yemin ederim."

Kendini affettirmeye çalışan Masum Lou..

"O zaman beni çıkışta neden yalnız bıraktın adi herif! Beni becerselerdi hoşuna mı giderdi?" 
Gözleri irice açılırken "Ne saçmalıyorsun sen?" dedi.
"Hep ben saçmalıyorum zaten. Gecenin bir vakti sana güvenip o bara gelip içki içtim ve sarhoş oldum. Ama sen bunu fark etmeyip beni bırakıp orada arkadaşlarınla sürttün!"
"Peşinden gelirsem yanlış anlarlar diye düşündüm." dedi sakin ses tonuyla. 
"Bana bahane uydurma Louis! Ben gittikten sonra Eleanor ile takıldın değil mi?" 
Sırıttı. 
Ben burada sinirden deliriyorum ama bana sırıtıyor!
Kıç kafalı!
"Birileri fazla kıskanmış." dedi. 
"Ne? Ben mi seni kıskancam." Güldüm. "Seni kıskanmadım." 

Koltukta kayarak yanıma geldi. Beni kollarının arasına aldı ve sıkıca sardı. Bırakması için kolunu ısırsam da o sadece ağzından bir inilti çıkarmış ve beni daha çok sıkmıştı. 

"Kabul et bebeğim. Kıskanıyorsun."
"Kıskansam da bu bir şeyi değiştirmez. Şimdi bırak beni." 

Başıma değen çenesi sağ sola sallanırken hayır demek istediğini anlamıştım. Bende daha fazla çabalamayıp kendimi kollarına bıraktım. Çünkü buna ihtiyacım vardı. Ona hala kırgındım ama şuan gerçekten ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Dediği bir bahane miydi yoksa gerçek miydi bilmiyorum ama bu beni yalnız bıraktığı gerçeğini değiştirmiyordu. Şuan bu anın tadını çıkarıp, bu meseleyi sonra uzun uzun konuşmaya karar verdim.

Kollarını gevşetip beni serbest bıraktığında gözlerine baktım. Uzamış olan saçlarını dikmiş ve arkaya bırakmıştı. Böyle yapınca gözleri daha çok ortaya çıkmıştı. Gözlerinin içine dikkatli baktığımda yoğun bir ifade belirdi. Gülümsemesi tüm odayı sardı. Çok geçmeden bu bakışların seni istiyorum demek olduğunu anladım. Ve sanırım buna hazırdım. Bir saniye sonraysa dudakları dudaklarıma kapandı. Önce soğuk parmaklarının saçlarımı boynumdan ayışırını ve sonra da ensemin üzerinde dolaşan ağzını hissettim. Ne hareket edebiliyor ne de konuşabiliyordum. Ağzı işini biliyordu ve dili sıcaktı. Bir süre sonra elleri vücudumda dolaşmaya başladı. Önce sırtımdan aşağı belimin kıvrımına indi. Bu benim irkilmeme neden olmuştu ve ağzımdan ufak bir inilti çıkmıştı. Beni biraz daha kendine çekip kucağına oturmamı sağladı. Bacaklarım iki yanında kalırken öpüşmeye devam ediyorduk. Derken parmakları göğüslerimi buldu ve bir an sonra bluzumu üstümden çıkardı.
"Ah." dedi sütyenimi gördüğünde.

Lou'nun göğsünde duran ellerim bir süre sonra saçlarına kaydı. Onu o kadar  çok istiyordum ki bunun acısını saçlarından çıkardım. 

"Seni görmek istiyorum."dedi boğuk sesiyle. "Seni çıplak görmek istiyorum." 

Öpüşmemiz uzun uzun devam ettikten sonra Louis diliyle ahenk tutturdu. O beni öpmekle uğraşırken kemerini açmaya çalışıyordum. Kısa bir süre sonra bunu başarmıştım. Sonra ellerim tişörtünün ucuna gitti ve bir çırpıda üstündekini çıkardım. Onun vücuduna bakarken istemsizce dudağımı ısırmıştım. Louis elini dudaklarıma koyup serbest bıraktı ve öpmeye devam etti.

"Yatak." dedim en az onun kadar boğuk bir sesle. "Tamam." dedi ve bacaklarımı ona daha sıkı dolayarak beni kucağında taşımasına izin verdim. Yatağa yerleştirdikten sonra onu üstüme çektim ve kaldığımız yerden devam ettik. Biraz aşağılara doğru uzanıp ona dokundum ve ağzından bir inilti koptu. Bu beni oldukça gülümsetmişti. O beni öpmeye devam ederken bacaklarımı daha çok açtım ve bana yaklaşmasını sağladım. Boxerının gözükmesini sağlayan pantolonu tek harekette çıkarmış ve fırlatmıştım. O da aynı hareketi bana yapıp pantolonumu çıkardı. 

"Mmm siyah." derken çarpık bir gülümsemeyle bana baktı.
"Ah kapa çeneni ve devam et." 

Gülümsemesi devam ederken üstüme abandı. Lou'nun dudakları dudaklarımdan boynuma kaydı, boynumda uzun süre oyalandıktan sonra sütyenin altına doğru ilerledi. Beni tek hamlede kucağına geri alıp sütyenimi çıkardı. Geri yatırıp kaldığı yerden devam ederken tek eliyle külodumu da çıkardı. Ve ta da! karşısında çırılçıplaktım. Bu beni başta utandırsa da Lou'nun gözlerinde ki heves bu duyguyu hemen götürmüştü. 
"Ah sonunda!" diye mırıldandığında onu boxerından tutup kendime çektim. Beni öpmeye devam ederken elime kavradığım boxerı aşağı doğru indirdim ve bacaklarımı ona doladım. 

"Sevgilim." dedi Louis o boğuk sesiyle. "Nasıl hissediyorsun?
"İyi." diye fısıldadım. Çünkü tam yerinde bu aptal soruyu bana sormuştu! "Devam et Louis!" dedim ve omzuna tırnaklarımı geçirdim. Nefesi kesildi ve irkildi sonra hevesli bir biçimde devam etti. 
"Hazır mısın?" diye sordu dudaklarımın üstünde. 
"Ah hazırım." 
Louis içime doğru kayarken tırnaklarımı ona daha çok bastırdım. 
"Bunu o kadar çok hayal ettim ki." dedi ve sertliğini tek hamlede içime sapladı.
Bir süre ikimizinde bir şey söylemesi mümkün olmadı. Şuan hiç olmadığım kadar Lou'yu arzuluyordum. İçimden çıkıp bana "Gözlerini aç Alicia." dedi. Kendimi rahatlamaya çalıştırarak gözlerimi açtım. "Çok iyidin bebeğim." dedi. Sonra tam ağzımı açacaken tekrar içime girdi ve bu benim bile daha önce atmadığım bir çığlığa neden oldu. Louis zafer edasıyla gülümserken dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Geri çekilip gözlerime baktı. 

"Seni seviyorum." dedi. 

"Seni seviyorum." diye karşılık verdim.


Alın size günlerce beklediğiniz bölüm sjkdnfdsjn umarım beğenmişsinizdir Xxx

Impossible is nothing.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin