-96-

8.4K 256 70
                                    

 

300.000 geçmişiz, siz harikasınız, teşekkür ederim. Xx

Çalan kapının sesini duydum. Ama yerimden kalkmak istemiyordum. Tüm bu olanlar bana zor geliyordu. Bir yanım onun gibi yapmamı, evi terk etmem gerektiğini ve benim neler hissettiğimi anlamasını istiyordu. Ama gidecek yerim yoktu. Diğer yanım ise, Louis gibi olmadığımı, onu terk ederek acı çekmesine göz yumamıyordu. Bu kadar şeyden sonra hala onu düşünmem aptallıktı. O beni düşünmeden giderken, ben hala burada, yatağımın üzerinde oturmuş onun üzülmesine dayanamayacağımı düşünüyordum.Burada suçlu kimdi? Herşeyin bu kadar zorlaşacağını düşünmemiştim. Lou'nun bu kadar çabuk döneceğinide öyle. Belki geç dönseydi, ondan şimdi olduğundan daha fazla nefret edecektim. Yani bu duyguların ne olduğu hakkında bir fikrim yok. Ona karşı birşeyler hissediyorum ama sevgi mi, nefret mi, özlem mi karar veremiyorum. O kadar karışık bir durumdu ki, kendimi kurtarmaya çalıştıkça daha çok batıyordum.

Aşağıdan gelen seslerle başımı ellerimin arasından kaldırdım. Durup dinledim ama sesler o kadar fazlaydı ki, ne denildiğini duymakta zorlanıyordum. Birşeyin kırıldığını duyunca, oturduğum yerden kalktım ve hızla aşağı indim. Merdivenden indikçe ses daha çok artıyordu. Ve ne dediğini anlayabiliyordum. Zayn, bağırıyordu. "Siktirip gittin, ne oldu seni ahmak? Ne yapmaya çalışıyorsun? Kendi başına neyini halledeceksin söylesene piç herif! Herşeyi bok ettin! Şimdi de birşey olmamış gibi geri döndün." Son merdivenden aşağı indiğimde, karşılaştığım manzara pek iç açıcı değildi. Aslında bunu beklediğimde bir gerçekti. Zayn, Lou'yu duvara yaslamış elini de boğazına yapıştırmıştı. "Sen sikik beyinli herifin tekisin! Lanet olsun biz bir grubuz! Bunu anlayamıyor musun? Bizi bırakıp gitmek neyinde nesi? Üstelik evde hamile bir sevgilin var! Ne oldu Louis? Neden bir anda geri döndün? İki gün ayrı kalmak zor mu geldi dostum? Ama giderken, tüm bunları düşünmemiştin değil mi?" Louis, boğazındaki el yüzünden cevap veremiyor, sadece başını sallamakla yetiniyordu. "Alicia'ya sen geri döndüğünde, becereceğimi söylemiştim. Biliyor musun? Şimdi bunu yapacağım." Lou'yu yakasından tutup yere attığında Liam, Zayn'i tutmaya, Niall ve Harry, Lou'yu yerden kaldırmaya çalışıyordu. "Bırak beni." diye Liam'a tıslayan Zayn'e baktım. Çıldırmış durumdaydı. Ben gerçekten bu kadar kızdığını düşünmemiştim. "Grubuda mahvettin piç kurusu!" Zayn kendini koltuğa atarken, derin bir nefes aldım. Onları böyle göreceğimi düşünmemiştim. Hatta engel bile olmamıştım. Donup kalmıştım.
"Ben hiçbir şeyi mahvetmedim." diye zorlukla konuştu. "Böyle birşeyi yapacağımı nasıl düşünürsün Zayn?"

"Bunu düşünmemi sağlayan sensin Louis. Boktan yere gidip, Alicia ve bizi bırakıp kendi kafana göre birşeyler ayarlaman, bizi bunların hepsini düşünmeye zorladı. İşimizi bile ayarlamışsın." Zayn, sinirden kahkaha atmaya başlamıştı. "Orospu çocuğu." diye tısladı. Tanrı aşkına, birbirlerine düşmüşlerdi.

"Dostum, sakin ol artık. Bir hata yaptı ve bunu anlayınca geri döndü. Ona bu kadar bağırma."

"Bağırma mı? Liam saçmalamayı kes! Alicia'nın hali gözümün önünden gitmiyor! Bizi elimiz kolumuz bağlı bir şekilde bırakıp gitti. Şimdi de sakin olmamı mı istiyorsun? Yaptığım herşeyi hakediyor!"

"Özür dilerim." diye mırıldandı Louis. "Bunların olacağını düşünmedim. Aptallık ettim. Çocuklar, grubu mahvetmeyi asla istemiyorum. Sizi ne kadar çok sevdiğimi biliyorsunuz. İşe devam edebiliriz. Diana ile konuştum. Döndüğüme sevindiğini, en yakın zamanda yeniden sahnede olmamızı istedi. Üstelik annemin yanındayken, şarkı yazdım." Bu çocuğa inanamıyorum!

"Ne yaptın?" diye sordu Niall şaşkınlıkla.

"Şarkı yazdım. Sizde beğenirseniz, söyleyebiliriz."

Zayn yine kahkaha attı. "Konumuz şuan bu değil!"

"Zayn kes şunu! Size kendimi affettiricem ve bana ne yaparsan yap, ağzımı açıp tek laf etmem. Çünkü bunu hakettim."

"Evet, hakettin. Bunu anlaman güzel Will."

Beni hala fark etmemiş, konuşmalarına devam etmişlerdi. Louis, bana anlattıklarının hepsini çocuklarada anlatmıştı. Neden gittiğini, bunu neden yapmak zorunda kaldığını, şu iki gün içerisinde neler yaşadığını anlatıyordu. Bende gözümden akan yaşları, elimin tersiyle silmeye uğraşıyordum.

"Senin gittiğin ilk gün, yanında ben kalmıştım." dedi Zayn. "Onu olabildiğince eğlendirmeye çalıştım. Hatta yemeği bile ben hazırladım. O sana kırgın değildi Louis. Sen toparlamaya çalışırken işleri daha da berbat ettin. Onu zor durumda bırakmakta neyin nesiydi? Sende hiç akıl yok mu? Annesinin gittiğini öğrendiğinde yıkılmıştı. Ama ardından çok güzel bir haber almıştı. Ve bunu sana söylemek istiyordu." Siktir! Zayn, üniversiteyi kazandığımı söyleyecekti. Buna izin veremezdim. Beni görmelerini sağlayarak, içeri hızlıca adım attım. Hepsinin bakışları bana dönse de ben bakışlarımı Zayn'in üzerine yoğunlaştırdım. Kaşlarımı çattım ve söyleyeceği şey için çenesini kapatmasını söyledim. En azından ifadelerimden onu anlamasını umdum. Ve anlamıştı. Beni başıyla onayladı. Ardından Harry ve Niall oturdukları yerden kaydılar ve bende aralarına oturdum. Normalde Lou'nun yanı boştu ama oturmak istemiyordum.

"Devam et Zayn." dedi Louis.

"Hayır." diye itiraz ettim. "Söylersen, seni mahvederim."

"Seni neyin mutlu ettiğini bilmek istiyorum."

"Gitmeseydin, öğrenirdin."

Harry, öksürdü.

"Kes şunu." diye homurdandı. "Bunu söylemeyi kes!"

"Hayır. Bunu duymaya alışsan iyi edersin Louis." dedim. "Ayrıca, Zayn teşekkür ederim."

"Ne için?"

"Lou'yu becereceğini söylediğinde ciddi olduğunu gördüm."

"Ah, evet. Kesinlikle yapacaktım. Liam bana engel olmasaydı!" Liam'a gözlerini devirdi.

"Sen iyi misin?" diye kulağıma fısıldayan Harry'e döndüm. "Evet iyiyim."
"Seni üzecek birşey dedi mi?"
"Yaptığı herşey beni üzüyor."
"Alicia-"
"Konuyu kapatabilir miyiz?"
"Pekala." Saçımı öptü.
"Teşekkür ederim."

Bir süre hepimiz sessizce oturduk. Biri bişey dese, olay kopacakmış gibi gergin bir ortam vardı. Louis artık konuşmuyordu. Zaten konuşsa ne fark edecekti ki? Üstelik şuan ki haline bakılırsa, düşünüyordu. Sağ ayağı, sol dizinin üzerindeydi. Eliyle çenesini okşuyor, bakışlarını benim üzerimde gezdiriyordu. Ondan gözlerimi kaçırmıyordum. Ayrıca öğrenmek istediği şeyi de biliyordum. Söylemem için gözleriyle beni yiyiordu. Ama söylemeyecektim. Üniversiteyi kazandığımı ona şuan söylemeyi düşünmüyordum. Aslında hepsi buradayken söylemekte istiyordum. Ama içimden bir ses, şuan olmaması gerektiğini söylüyordu.

"Artık grbumuzun bir adı var." diyerek sessizliği bozan Liam olmuştu. Louis, bakışlarını benden ayırıp şaşkın bir şekilde Liam'a baktı. "Bu da nereden çıktı?"
"Alicia, buldu." diyerek bana gülümsedi Harry. "Zayn'in kaldığı gün, akşam bize geldiler. Biliyorsun, sen aradığında telefonu ben açmıştım." Boğazıma birşey takılmış gibi hissetmiştim. "Bizde, o gün oturup bu konu hakkında konuştuk. Hepimiz bir sürü fikir sunduk ama Alicia bunların hiçbirini beğenmedi."
"Yapmayın çocuklar, o isimlerin nesini beğenmemi bekliyordunuz? Tamam gerçekten komik isimlerdi ama siz bir grupsunuz. Harry'nin kıvırcıkları, Niall'ın patatesleri, Liam'ın kasları veya Zayn'in dövmeleri değilsiniz. Siz bir bütünsünüz. Grup isimleride hepinizi ifade edecek şekilde olmalıydı."
Louis hariç hepsi bana sırıtırken, onun neden bu kadar ciddi olduğunu merak etmiştim. Pişmanlık, kıskançlık? Hangi duyguları yaşadığını tahmin etmek zordu.
"Ve grubun adını One Direction koyduk." dedi Zayn.
"Ne alaka?" Bilerek böyle yapıyordu piç kurusu.
Zayn kaşlarını çattı. "Alicia, hepimizin tek bir hedefi olduğunu, şarkı söylemeyi sevdiğimizi ve hep bir arada olduğumuz için bu yolda ilerlememizi bildiği için bu ismi bize önerdi. Bizde onayladık. Sen beğenmedin mi Will?" Zayn'in sesindeki ciddiyeti anlamak zor değildi.
"Hayır ben-"
"Ya da sorumu geri alıyorum Louis. Sana fikrini sormaya gerek bile yok."
"Zayn-"
"Kapa çeneni."

Şu ortamda, gerilmemek insanın elinde değildi. Üstelik Zayn ve Lou'nun böyle tartışıp kavga etmesi daha da gergin bir ortam yaratıyordu. Zayn onu dövemediği için belkide böyleydi emin değilim. Ama onları yalnız bıraksak, Zayn'in bir saniye bile durmadan onu döveceğine emindim. "Alicia, sakin ol." Harry'nin fısıltılı sesi kulağımda yankılanırken, onun kolunun altında iyice kıvrıldığımı anladım. "Sadece tartışıyolar." Elini saçlarımdan geçirip tekrardan sakin olmamı söyledi. Gerilmiş vücudumu rahatlatmaya çalıştım. Ona bu kadar yaklaştığımı ve kolunun altına hangi ara girdiğimi bile bilmiyordum.

"Artık gitsek iyi olur çocuklar." Hepsi Niall'ın dediğini onaylarak ayağa kalktılar. Onlarla beraber kapıya kadar ilerledik. Ve hala Harry'nin kolunun altındaydım. Şuan gerçekten, onlarla beraber buradan çıkıp bir daha geri dönmek istemiyordum. "Kendini kötü hissedersen, bizi ara." Zayn alnıma bir öpücük kondurdu ve geri çekildi. Louis ile bakıştılar ve birbirlerine birşey demeden Zayn evden çıktı. Niall ve Liam ikimize de sarıldıktan sonra Zayn'in peşinden gittiler. Harry beni kolundan ayırmadan, kendine doğru çevirdi ve sıkıca sarıldı. Geri çekilip hafifçe eğildi ve bana gülümsedi. "Herşey düzelecek." dedi. "Ama Zayn'in dediği gibi kendini kötü hissedersen ara. Tamam mı?" Başımla onayladım. Ardından "Tamam." diye mırıldandım. Benim yanımdan ayrılıp Lou'nun karşısında dikildi. Birbirlerine sarıldılar ve Harry geri çekilip ona baktı. "Bu son şansın." dedi. "Başka bir şey daha yaparsan, herşeyi kaybedeceksin. Tek bir hata dostum. Bundan sonra herşey senin elinde." Omzuna iki kez vurduktan sonra, geri çekildi ve evden ayrıldı. Arkalarından kapıyı kapattıktan sonra Lou'ya baktım. Öylece kalakalmıştı.

Yanından geçerken, beni bileğimden çekti ve kendine yasladı. Tanrım, ne yapıyordu? Elini belimde birleştirdi ve sıkıca sarıldı. Benim kollarım iki yanımda öylece duruyordu. Sarılırsam, onu affetmiş olurdum. Bunu istemiyorum. En azından bir süre daha. Bu kadar kolay değildi. Dudaklarını başıma bastırdı ve öylece durdu. Kollarıyla beni daha çok sarıyor, karşılık vermem için bekliyordu. Ne yapacağımı bilemez halde öylece durmak, zor geliyordu. Gözlerimin dolduğunu, çoktan bir kaç damla yaşın aktığını fark etmiştim. Bu normaldi. Onun karşısında güçlü kalmak benim için her zaman zordu. "Alicia." diye fısıldadı. "Yalvarırım." Peki, bu neyi değiştirirdi? Hiçbir şeyi. "Kollarını bana sar, bana sarıl." diye devam etti. "Buna ihtiyacım var." Benim ona ihtiyacım olduğunda, gitmişti. "Üzgünüm." diye mırıldandım ve geri çekildim. "Sana ne yaparsam yapayım, hiç birini haketmiyorsun Louis."
"Biliyorum, biliyorum. Sana söz verdim. Ama şimdi, bana ihtiyacım olanı ver. Lütfen." Gözlerimin içine bakmaya çalıştığında, buna izin vermedim. Gözlerimi kaçırdım ve parmaklarımla oynamaya başladım.
"Bana dolaşacağını söyleyip, dışarı çıktığın zaman sana izin verdim. Sana inanmıştım. Böyle birşeyi yapacağını düşünmemiştim bile. Sen gittin, bende salonda biraz oturup televizyon izledim. Ve sonra kapı çaldı. Bana adımın üzerinde yazılı olduğu bir zarf gelmişti. O gün yaşadığımız o kadar şeyden sonra, beni mutlu edecek şeyin o zarfın içinde olacağını tahmin etmemiştim. Zarfı açtığımda, gördüğüm şey beni ağlattı. Ama bu sefer mutluluktan ağlamıştım. Herşeyin iyi olacağını düşünmüştüm." Durdum. Bunu anlatmamak için kendimi zorlarken, kelimeler çoktan ağzımdan dökülmeye başlamıştı. "Sonra, seni arayıp mutlu haberi vermek istedim. Ama telefonun kapalıydı. Belki de, kafanı dinlemek istemişsindir diye kapattığını düşündüm. Ardından mutfağa gittim. Ve masanın üzerinde gördüğüm o şeyden sonra, mutluluğumu alıp götürdün Louis. Hiçbir şey olmamış gibi, bana bir kağıt parçasıyla, veda ettin."
"Veda etmedi-"
"Herneyse!" diye bağırdım. Ardından devam ettim. "İki gün sonra geliyor, hiç bir şey olmamış gibi devam etmemizi istiyorsun. Bu benim için ne kadar zor farkında mısın? Ve şimdi, bana sarılmaya ihtiyacın olduğunu, benden bunu yapmamı istiyorsun. Benim sana ihtiyacım olduğunda neredeydin gerizekalı herif!?"
Bir adım atıp kolumu tuttuğunda, geri çekildim. "Bunu yapma. Bana dokunarak, kendini affettireceğini düşünme. Eminim bundan daha iyisini yapabilirsin. En azından bizi düşünüyorsan. Kendini değil beni anladın mı? Bizi. Beni ve bebeğimizi."
Boşuna konuşmuştum. Anlattığım o kadar şeyden sonra, dediği tek şey "Zarfta ne vardı?" sorusu olmuştu.
"Çok mu merak ediyorsun?"
"Evet."
"Mutluluğumu nasıl götürdüğünü gerçekten merak ediyor musun Louis?"
"Kes şunu!"
"Hayır, sana kesmeyeceğimi söylemiştim."
Hızlı adımlarla salona ilerleyip, televizyon masasının altındaki çekmeceyi açtım ve zarfı elime aldım. Louis arkamdan gelmiş ve ne yapacağımı izliyordu. Elimdeki zarfı ona uzattım. Tereddütle zarfı aldı. O açıp okumaya başlarken bende yukarı, odaya çıktım. Kapıyı sertçe kapatıp, yatağa uzandım. Neyse ki ağlamam durmuştu. Derin bir nefes alıp, onu yavaşça geri bıraktım. Elimi karnıma koyup öylece durdum. "Herşey düzelecek bebeğim, söz veriyorum." Gözlerimi kapadım ve bir süre sonra geri açtım. "Ona böyle davranmak kendimi kötü hissettirse de, bunu yapmak zorundayım. Anlıyorsun değil mi bebeğim? Baban, çok aptal bir adam. Kendince yaptığı planları hep eline yüzüne bulaştırıyor. Ve ona vermemiz gereken bir ders var. Bu işte birlikteyiz ve tek dayanağım şuan sensin." Hafifçe gülümsedim. "Babanı adam edeceğim, hem kendime hem de sana söz veriyorum."

Kapının tıklatıldığını duyduğum an, konuşmayı kestim. Louis, elindeki zarfla içeri girdi ve kapıyı kapattı. Etrafa kısa bir göz gezdirdikten sonra, yatağın üzerine oturdu.
"Kazanmışsın." dedi. "Hemde Londra Üniversitesini."
"Biliyor musun, daha uzak bir yeri kazanmayı tercih ederdim."
"Ama-"
"Ama, burayı kazandım. Ve hiç bir yere gitmiyorum. Yani yine seni terk edemiyorum."
"Alicia, canımı yakıyorsun."
"Ah, üzgünüm. Benim canım hiç yanmadığı için o duygunun ne demek olduğunu bilmiyorum."
"İşimi o kadar çok zorlaştırıyorsun ki seni zorla kucaklayıp, evlenmemiz için bir kiliseye götürmek istiyorum."
Ah...
"Evleniyor muyuz?"
"Evet, evleniyoruz. Bunu istediğini biliyorum Alicia, şuan bana kızgınsın ve kalbimi kırmak istiyorsun. Gerçeği söylemek gerekirse bunu yapıyorsun. Ama bu benimle evlenmeyeceğin anlamına gelmiyor." Yatakta emekleyerek karşımda durdu. Yakınımda durarak neden işleri daha da zorlaştırıyordu ki!? "Sen benimsin, bana aitsin anladın mı? Karnında ki de ikimize ait. Bir hata yaptım, kabul ediyorum. Düzelteceğime de söz veriyorum. Sana giderken yazdığım şeyi hatırlıyor musun? Geri döndüğümde hala evlenmek için bir umudumuzun olacağını, benden vazgeçmemeni istemiştim. Vazgeçtin mi Alicia?" Bakışlarını dudaklarımdan, gözlerime kaydırdı. "Bana cevap ver? Hiç, vazgeçtin mi?"
"Evet."
Sırıttı. "İyi bir yalancı değilsin."
"Sende, benim sevdiğim eski Louis değilsin."
Gözleri irice açıldı ve gülümsemesi silindi. "Evet, değilim. Seni eskisi gibi sevmiyorum, sende beni öyle. Biz değiştik Alicia. Bizim aramızda sevgi kalmadı. Sevgiden daha fazlası var anladın mı? Aşk var. Birbirimize bu kadar bağlıyken ne sevgisinden bahsediyorsun sen?" Ah, neler diyordu böyle? "Benden hiçbir zaman vazgeçemezsin, bunu biliyorum."
"Böyle konuşurken, beni senden vazgeçirmeye zorlarsın."
Gülümsedi. "Geri kazanmak içinde herşeyi yaparım."
"Şuan, bu pek işe yaramaz."
"Benden ne kadar uzun süre uzak kalabileceksin Alicia? Bana bunu söylemeni istiyorum."
Omuz silktim. "Bu senin elinde."
"Bana izin vermiyorsun. Kendimi affettirmeme izin vermiyorsun güzelim."
"Ne yapmamı istiyorsun? Bana dokunarak, seni affetmemi falan mı bekliyorsun?"
"Aslında hayır, başka fikirlerim var ama onun için bir kaç güne ihtiyacım var. Zaten, sonra herşey değişecek. Ama şuan ikimizin ihtiyacı olan şeyi sende biiiyorsun." Dudağını dudağıma sürttü.
"Biliyorum, ama bu sefer izin vermiyorum."
"Ah, öyle mi?"
Başımla onayladım. "Defol git."
Zaten, dediğimi yapmasını beklemiyordum. Ama en azından şansımı denemiştim. Louis defolup gitmek yerine, sağ elini tişörtümün içine sokmuş ve bedenimin ürpermesine neden olmuştu. "Bana, dokunuşumu özlemediğini söyleme Alicia." Dudağımın kenarına öpücük kondurdu. Elini karnımdan çekmeden, emekler pozisyondan dikleşerek, kucağıma oturdu. Ah, hadi ama! Tişörtü daha çok kaldırdı ve karnımın tamamiyle ortaya çıkmasını sağladı. Hafifçe eğilerek karnıma bir kaç kez öpücük kondurdu. Tamam! Bunu özlemediğimi söylersem koca bir yalan söylemiş olurdum. Ama dudakları o kadar yumuşaktı ki, beni ona itiyordu.
"Babacık, eve geri döndü ufaklık." Bebeğimizle konuşuyordu. Bir kez daha karnımı öptü. "Bana kızgınsındır. Anneni üzdüğüm için, seni üzdüğüm için benden nefret ediyor olabilirsin, ama kendimi size affetireceğim bebeğim. Siz bana aitsiniz ve benim yüzümden üzülmenize dayanamam." Bakışlarını kaldırıp, bana baktı. "Tek sorunum, annenin fazla huysuz olması." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerimi devirdin. "Bana şuan göz deviriyor ve onu çok fena becermek istiyorum."
Ne?
"Ama o bana izin vermiyor."
"Vermeyeceğim de."
"Eğer böyle giderse ufaklık, anneni zorla elde edeceğim. Ve bunun için bana kızma. Bunu hakediyor."
"Konuşmalarına dikkat etsen iyi olur."
"Hayır, bunları öğrenmeli."
"Sen ne tür bir sapıksın?"
Kahkaha atarak, dikleşti. "Sana deli gibi aşık bir sapık." Burnunu burnuma sürttü.
"Seni affetmedim Louis, üzerimden kalk."
"Hayır."
"Üzerimden kalk gerizkalı herif!"
"Hayır."
"Louis!"
"Bebeğim."
Ah, harika. Başlıyorduk.
"Üzerimden kalk."
"Yapma, sevgilim. Kalkarsam kaçarsın, bunu istemiyorum."
"Bütün gün böyle oturup, beni sevişmemiz için ikna edeceğini sanıyorsan yanılıyorsun."
Omuz silkti. "Sevişmeyelim. Ama sana yinede yaramazlık yapabilirim."
"İstemiyorum, Louis üzerimden kalk. Yoksa bağırırım."
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten."
"Bende seni sustururum."
"Bunu yapamazsın. Tecavüz ettiğini söylerim herkese."
Kaşlarını çattı. "Sen ne saçmalıyorsun?"
"Çığlık atarsam, komşulardan biri belki duyar. Sonra kapıma gelir ve neler olduğunu sorar. Bende senin tecavüz ettiğini söylerim."
Kahkaha attı. "Hayal dünyan çok geniş bebeğim."
Hala aramız iyiymiş gibi davranıyordu. Sanırım çıldırıcaktım.
"Evet, öyle. Sana yapmak istediğim bir sürü işkencelerle dolu bir hayal dünyam var!"
Kollarını iki yana açtı. "Ne yaparsan yap. Karşındayım."
"Gerizekalı." Gözlerimi devirdim. "Üzerimden kalk, gerçekten bağırırım."
"Sustururum." Sırıttı.
"Elini ısırırım."
"Elimi? Hmm, güzel işkence."
"Louis üç saniyen var."
"İki kaldı." dedi alayla. "Bağır Alicia, emin ol bağırman bana inlemen gibi gelecek." Dudaklarını yaladı. Piç. Daha fazla dayanamayıp bağırdım, ama bu sadece Lou'nun gülmesini sağlamıştı. "Susturman gerçekten güzelmiş Louis."
"Az bağıracağını biliyordum."
"Ne?"
"Bir daha bağır. O zaman susturayım."
"Nasıl bu kadar kendini bilmiş oluyorsun?"
"Bebeğim, bu benim her zaman ki halim."
"Bana bebeğim demeyi kes! Seni affetmedim Louis."
"Ama affedeceksin."
"Belki."
"Seni pataklarım Alicia."
"Bağırırım."
Elini havada salladı. "Bağır güzelim."
Dediğini yapıp bağırdım. Bana yine sırıttı. "Seni susturmanın en güzel yolu." diyerek alt dudağımı kendi dudaklarının arasına aldı. Ve gerçekten susmuştum. Nefesim kesilmişti. Lanet olsun! Alt dudağımı emerken, ne yapmam gerekiyordu? "Karşılık ver." diye tısladı. "Alicia, karşılık ver yoksa üzerindekileri yırtar seni beceririm." Ah, lütfen. "Beni affetme, tamam. Beni öpersende beni affetmiş olmayacaksın. İnan bana. Ama lütfen, şimdi seni tekrar öptüğümde bana karşılık ver. Çünkü şuan tek ihtiyacımız olan şey bu." Gözlerinin içine baktım. Dudaklarımız birbirine sürtüyordu. Lou'nun mavi gözleri istekle bana bakıyor, benden izin istiyordu. Onu affetmiş olmayacaktım. Üstelik dediği gibi, ikimizinde buna ihtiyacı vardı. Başımı hafifçe salladım. Ve Louis, bana gülümsedikten sonra, dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Bende gözümden bir kaç damla yaşın, yüzlerimiz arasından geçmesine izin verdim.

Impossible is nothing.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin