-11-

14.7K 343 22
                                    

Titrek adımlarla kapıya doğru ilerlerken Louis'nin bana yalvarması beni oldukça büyük bir şaşkınlığın içine sürüklemişti. Ya benimle alay ediyor, ya da gerçekten bana ihtiyacı vardı. Kapının kilidini açmakta tereddüt ederken bekledim. Ne yapmam konusunda tek bir fikrim bile yoktu. Sana ihtiyacım var. Yalvarırım. Dedikleri son kez kulağımda yankılanırken kapının kilidini açtım. Kolunu kapının kenarına yaslamış, başınıda kolunun üstüne koymuştu. İfadesizce ona bakarken başını kolundan kaldırıp bana baktı. Biraz utanmış görünüyordu. Bir insan içtenlikle söylemezse utanmazdı değil mi? O ciddiydi. Beni istemesi, zarar vermeyeceğini söylemesi.. Hepsi gerçek miydi? Düşündüm. Böyle düşünmem beni bile şaşırttı. Aramızdaki sessizlik hala devam ederken Louis içeri geçip yatağıma oturdu. Başını ellerinin arasına alıp öylece durdu. Daha fazla dayanamayıp sessizliği bozdum. 

"Sorunun ne?" 

Yumuşamamam gerektiğini biliyorum. Bunun içinde fazlasıyla çabalayacağım. Başını kaldırıp, bıkmadan bakmak istediğim gözlerini bana kilitledi. Küçük bir gülümsemenin arkasından konuşmaya başladı. 

"Hala anlamadın değil mi?" diye sordu. Başımı hayır anlamında salladım. 
"Sana ihtiyacım varken ciddiydim Alicia. Seni ilk gördüğüm günden beri yanımda olmana ihtiyacım olduğunu hissettim."


Güldüm. Hemde kahkaha atarak güldüm. O ise aptalmışım gibi beni izliyordu. Gerçekten kendimi durduramıyordum. "Bunun bana kendimi nasıl hissettirmesini anlayamadım?" Gülmekten gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim. Yataktan kalkıp yanıma, camın kenarına geldi. "Zorla anlayacağın dilden konuşabilirim Alicia." dudaklarını yaladı. "O zaman hissedersin." Şuan ben ciddileştim, o ise alay edercesine gülüyordu. İşte gördünüz mü? Gerçek Louis geri dönmüştü. Zaten hangi akılla o kapıyı açmıştım ki? Zamanı beş dakika öncesine alma gibi bir imkanımız yok mu? O hala gülerken ben kendime küfür etmekle meşguldüm. 


"Aptal." diye çemkirdim. 
"Demek ki duygusal olmak her zaman işe yarıyormuş." Göz kırpıp tekrar yatağıma yayıldı. Bana yanına gelmemi işaret ederken başımı salladım. Ben de aptalım yatağa, yanına gidip yatıcam ha? Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? 


Tamam ben tam bir aptalım. Kesinlikle. Şuan Louis'nin yanında oturmuş, hatta saçlarımla oynamasına bile izin vermiştim. Nasıl ve ne şekilde şuan buraya geldiğimi bile hatırlamıyorum. Tek bildiğim bana söylediği tek laf onun yanına oturmamı gerektirdiğiydi. Saçlarımın uçlarıyla oynamaya devam ederken "Bakire misin?" diye sordu. Gözlerim irileşmiş bir şekilde ona bakıyordum. "Benimle dalga mı geçiyorsun Lou." Omuz silkti. "Hayır." Başımı umutsuzca sallarken aynı zamanda gözlerimi devirdim. Beni takmamış ısrarla soruyu tekrarlamıştı. 

"Değilim." diye yanıtladım.

Verdiğim cevap onu tatmin etmiş olmayacak ki bu sefer kiminle yattın, sana nasıl dokundu? gibi salak saçma sorular sormaya başlamıştı. Hani beni barda terk eden 'Tyler' adında bir sevgilim vardı. Onu gerçekten çok seviyordum ve bana gerçekten sahip olmak istediğini düşünüp onunla birlikte olmuştum. Gerçekten de öyleydi. Ama gelin görünkü o aptal beni aldatmıştı. Öğrendiğim gün onu bara sürüklemiş, deliler gibi içmiş sonra sahneye çıkıp herkesin önünde onu rezil etmiştim. Zaten bir daha da görüşmemiştik. Ama bunu Louis'e anlatmayarak sadece sanane demiştim. O ise hiç şaşırmayacağım bir cevap vermişti. 'Zaten işime gelir güzellik.' Ve bende saçlarımı ellerinden çekip salona ilerlemiştim. Sanki aynı evde yaşamıyorduk, o da peşimden gelemezdi. Ondan kaçmak istedikçe yanımda bitiyordu. Belki şuan Harry ile mutlu bir şekilde sevgilicilik oynuyor olabilirdik. Ama gelin görün ki bu gözlerimi bir türlü alamadığım lanet popolu insan göya beni 'koruyor' ya da 'kıskanıyor' olduğu için Harry'nin yanına yaklaşmama bile izin vermiyordu. 

"Peşimde dolaşmaya devam edecek misin?" diye sordum sıkıntıyla. 

Dişlerini alt dudağına bastırıp kafasını salladı. Koltuğa oturup ayaklarımı sehpaya uzattım. Louis ise bu durumdan faydalanarak  başını bacaklarıma koymuş, koltuğa yatmıştı. Televizyonda güzel bir film ararken, boşta kalan elimi alıp oynamaya başlamıştı. Bu aptal haline gülerken başını hafifçe arkaya yatırdı. Bana bakıp gülümsedi. Yine iki dakika önceki şeytan ruhlu Louis gitmişti anlaşılan. Sanırım benim yeni tabirimle İki yüzlü Lou'ya alışmam gerekecekti.  Bir tarafım ondan korkup, nefret ederken diğer tarafımda onun ne kadar masum ve sevilesi biri olduğunu düşündürüyordu. Herkes bizi abi-kardeş olarak biliyordu. Zaten sadece başkalarının yanında birbirimize öyle hitap ediyorduk. Ama biz beraberken sadece bizdik. Alicia ve Louis. Kulağa hoş geliyor. Ama bu benim için imkansız bir şey. Yani onun Eleanor'u varken bunları düşünmek biraz saçmaydı. Hem o beni sevgili olarak hiç görmemiş, eğlence ve seks kaynağı olarak görmüştü. Buna emindim. Çünkü dedikleri ve söylediği şeyleri ima ederken hiç çekinmiyordu. 

"Ne düşünüyorsun?"

Masum denilecek kadar hoş çıkan sesiyle irkilmiştim. "Hiç." dedim. "Hiçbirşey." 
Gözleri küçüldü. Tanrım.Yine.O.Gülüş. "Yalan söylüyorsun." 
"Nereden çıkardın bir şey düşündüğümü." 
"Kanalları durmadan gezerken bu sevişme sahnesinde duraksadıysan, ya azmışsındır ya da dalmışsındır diye düşündüm." 
Başımı televizyona çevirince Louis'nin haklı olduğunu gördüm. Bir elimde gözümü kapatıp diğer elimle de kanalı değiştirmek için çabalıyordum. Lou ise bu halime kahkahalarla gülüyordu. Omzuna bir tane vurup benimle dalga geçmemesini söyledim. Her zaman ki gibi beni takmamış, halime gülüp benimle dalga geçmeye devam etmişti. Bir süre sonra bende ona eşlik etmiş, ne kadar aptal olduğumu düşünmeye devam etmiştim. Gözleri iyice kısılmıştı. Tanrım, çok sevimli! 

Kendine gel Alicia..


Uzun süredir duymadığım iç sesim, Louis'e karşı bir şeyler hissetmeye başlayınca karşıma çıkıyordu sanki. Keşke hep şimdi ki gibi olabilsek. Ama biliyorum ki yarın her şey daha farklı olacak, o yine beni korkutacaktı. Belki de olmayacaktı. Bilmiyorum. Gerçi Lou'nun iki yüzlü olduğu aklıma gelince her an herşeye hazırlı olmam gerektiğini biliyordum. Her neyse. Şuanın tadını çıkarmaya çalışmalıydım. 

Bir kaç dakika süren gülüşmelerimiz sonunda ben televizyonda güzel bir film bulmuştum. Louis ise elimi tekrar ellerinin arasına almıştı. 

"Jurassic Park mı? Ciddi misin Alicia?"
"Ne? Bu filme bayılıyorum." 

Bana cevap vermemiş, ellerimle oynamaya devam etmişti. Ben filme dalmışken ellerimizi birbirine kenetlemiş inceliyordu. Bu benim dikkatimi oldukça çekmişti. Gözlerimi filmden ayırmış bir süre onu incelemiştim. Bir filme bakıyor, bir kenetlediği ellerimize bakıyordu. Bundan bir anlam çıkarmam gerekiyor mu? 

"Yakışıyorlar."

Lou elimi bırakmadan yattığı yerden, bacaklarımdan kalktı. Farkında değilmişim gibi bakışlarımı televizyon alıp ona çevirdim. "Kim yakışıyor?" diye sordum. 

"Ellerimiz." dedi. "Biz yakışıyoruz Alicia."

Impossible is nothing.Where stories live. Discover now