-108-

5.1K 275 69
                                    

Merhaba Nothingerlerim! Bu bekletme için üzgünüm. Size birşey söylemek istiyorum. Başta bu bölümü yazmakta zorlandığımı söylemeliyim. Hatta hiç beğenmedim bile ama direniyorum ksmdgmsd. Bir an önce ikinci kitaba geçmek istiyorum gerçekten. Ve bu ya 109 ya da 110. bölümde son bulacak. Çok uzatmadan ve sıkmadan bitsin istiyorum. İkinci kitapta daha çok eğleneceğimizi umuyorum. 

Sabrınız için teşekkürler, sizi seviyorum. İyi okumalar! 

Louis ile alışverişe çıkmadığımız için ona ve kendime bir kez daha küfrettim. Bugün özel bir kutlama yapacaktık, ama gelin görün ki benim giyecek hiçbir şeyim yoktu. Olsa bile bu karınla giyemezdim ki! Rahat edebileceğim bir kot pantolonum bile yoktu. Lanet olsun! Ne yapacaktım? Lou'nun beni yemeğe götürdüğü gün giydiğim elbiseyi düşündüm ama hayır, o günden bu güne oldukça zaman geçmişti. Tekrardan o kıyafetin içine sığabileceğimi sanmıyordum.

Elimi saçımdan geçirip, sıkıntıyla nefesimi üfledim. Ardından kendimi yatağa attım. Lou'nun pantolonlarını giysem? Hayır, bu kesinlikle saçmaydı! Onların içine bile giremezdim ki! Gerçi bacaklarım hala aynı incelikteydi. Karnım şiştiği için, düğmeyi kapatamama gibi bir sorunum olabilirdi. Peki ya önceki elbiselerim? Onları deniyebilirdim. Belki biraz daha kısalacaklardı karnımdan dolayı ama yapacak başka birşeyim yoktu.

Yataktan kalkıp dolabın başına geçtim ve tekrardan elbise aramaya koyduldum. Bir kaç dakika sonra, giyecek bir şey bulduğum için dans ettim. Ne? Burada gerçek anlamda kafayı yemek üzereydim.

Sıfır kol, siyah düz bir elbisem vardı. Bunu en son ne zaman giydiğimi hatırlamaya çalıştım. Ama bir cevap bulamamıştım. Herneyse. En azından şuan bununla idare edebilirdim. Eğer Louis, bu elbiseyle ilgili en ufak bir şey söylerse onu öldürebilirdim. Haklı olurdum. Çünkü beni alışverişe götürmeyen oydu. Ben gitmek istediğim zamansa buna izin vermeyerek beni çıldırtma noktasına getirebiliyordu.

Siyah elbisemi başımdan geçirdim. Pekala, çok kısa değildi. Belkide. Aynanın karşısına geçip nasıl durduğuna bir baktım. Dizimin, sadece bir karış yukarısındaydı. Demiştim, kısa değil.

Ya da kısa! Ama yapacak başka birşey yoktu. Elbise kısa değildi. Karnım onun kısalmasına neden olmuştu. Zaten bu durum için iyi bir mazeretim vardı. Hepsi Lou'nun suçuydu.

Ayağıma siyah converselerimi geçirdim. Böylelikle kendimi daha rahat hissedebilirdim. Gerçi evde olacaktık ama ayağıma topuklu giyecek kadar da keyifli hissetmiyordum. Üzerimi giyindikten sonra, aynanın karşısına geçtim ve saçımı at kuyruğu şeklinde topladım. Saçlarımın inanılmaz derecede uzadığını fark ettim. Topladığımda bile belime geliyordu. Bu hoşuma gitmişti. Ama bir anda kendimi yenilemem gerektiğini düşündüm. Yani saçlarımı kestirip, boyatabilirdim. Belki de bana değişik bir hava katardı. Bilemiyorum. Bunu aklımın bir köşesine bırakıp, elime makyaj malzemelerimi aldım. Makyaj yapmaktan nefret ediyordum. Ama bugün için buna katlanabilirdim.

Göz kapağıma ince bir eyeliner çektim. Ardından kirpiklerime bolca rimel sürdüm. En sonda dudağıma kırmızı bir ruj sürdüm. Sanırım üzerimdeki tek renkli şey rujumdu. Tamamiyle siyaha bürünmüştüm. Ama yinede iyi görünüyordum. Bir hamile kadına göre gayet iyi görünüyorsun, dedi iç sesim.

Bu duruma sevinerek kendi kendime gülümsedim. Ardından kendimi son kez baştan aşağı süzdüm. Birkaç saniye sonra zilin sesi tüm evde yankılandı. At kuyruğumu sağ omzuma alıp, odadan çıktım. Yavaş adımlarla merdivenlerden indim ve kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda, tüm yakışıklılığıyla Harry karşımdaydı. Dizleri yırtık siyah pantolonunu giymiş, üzerine de üç düğmesi açık bırakılmış bir şekilde kırmızı kareli gömleğini giymişti. Ve başında da bir şapka vardı. Tanrım, ne kadar da harika görünüyordu.

Impossible is nothing.Where stories live. Discover now