-14-

14.4K 319 20
                                    

 Ertesi sabah hiçte şaşırtıcı olmayan bir şekilde çok geç uyandım. Başımın ağrısı biraz da olsa geçmişti. Baş ucumda duran telefonu alıp saate baktım. Çoktan öğlen olmuştu bile. Okula dün akşam gitmemeye karar vermiştim. Hem başımın ağrısında hem de Harry.. Ona söylecek bir bahanem yoktu. Gerçeği söylersem herşey bok olcaktı. Sanki hayatım mükemmelde. En azında ondan bir gün daha kaçmıştım, ona söyleyecek bahaneler düşünebilirdim. Hızlı bir şekilde dolabımın karşısına geçip dar kot pantolonumu, gri kısa kollu tişörtümü ve beyaz botlarımı ayağıma geçirip banyoya gittim. Uzun siyah saçlarımı tarayıp sağ omzumdan aşağı serbest bıraktım. Aşağı indiğimde her zaman ki gibi yarı çıplak Lou ile karşılaştım.

"Günaydın." dedim bana bile soğuk gelen sesimle. Buzdolabının kapağını açıp soğuk su arayışlarına başladım. Dolabın kenarında duran şişeyi alıp içmeye başladım.

"Günaydın meleğim." dedi.

Zaten demesiyle beraber ağzımda ki bütün su dışarı çıkmış, öksürüklere boğulmuştum. Lou tezgahta uğraştığı şeyleri bırakıp yanıma geldi.

"Alicia iyi misin?"

Başımı evet anlamında sallayıp suyu dolaba geri koydum. O da tezgahta ki işine geri dönmüştü. Gözlerim şaşkınlıklan hala irice açıktı. Bana meleğim demişti. Tanrım. Sanırım gebericem. Ama ben ondan küçüğüm onda demiştir değil mi? Ah kimi kandırıyorum. Aramızda hiç bir zaman yaş konusu sorun olmamıştı ki. Basbaya, yani bildiğimiz meleğim demişti. Anlaşılan dünkü olay yine olmamış gibi davranacaktık. İki seferdir aynı şeyi yapıyordu ve bunun nedenini öğrenmek için uğraşacağım.

"Hala beni süzmeye devam edecek misin?" diye sorunca affaladım. Hey ben onu izlediğimin farkında bile değildim ki. "Se-seni izlemiyordum. Sadece-"
"Sadece ne Alicia?" Ellerimi tutup ona bakmamı sağladı.
"Sadece dalmışım Lou. Kendi üzerine alınma lütfen."
Ellerimi geri çekip televizyon izlemek için salona geçtim. Lanet olsun ki oturduğum gibi kalktım. Odamda çalan telefon sesim bütün evi sarmıştı. Koşarak odama çıktım ve çalan telefonumu aramaya başladım. Yastığımı ve örtümü hızla yataktan ittirip telefonumu buldum.

"Efendim?"
"Alicia." Üzgün ve kırılmış ses tonu.
"Harry."
"Okula neden gelmedin?"
"Im kendimi pek iyi hissetmiyorum."

Dikkatimi kapıya yaslanmış bir şekilde duran Louis çekti. Gülümsüyordu çünkü telefonda kiminle görüştüğümü bilmiyordu. Yutkundum.

"Alicia beni duyuyor musun?"
"Ah efendim ne demiştin?" Lou'ya gözlerimi devirip camdan dışarıya bakmaya devam ettim.
"Yanına gelmemi ister misin?"
"Hayır. Hayır." Telaşlanmıştım." Ama dışarıda buluşabiliriz."
"Tamam yarım saat sonra seni alırım."
"Kendim gelirim. Nerede buluşucağımızı söyle."
"Okulun önünde buluşalım sonra kararlaştırırız."
"Tamam. Görüşürüz."

Sanırım kaçmak iyi bir seçim değildi. Telefonu kapatıp cebime tıktım. Lou'ya bakmadan yanından geçmeye çalıştım ama buna izin vermedi. Kolumdan tutup beni duvara yasladı.

"Telefonda ki kimdi Alicia." Önümde sevimli bir ifadeyle dikilirken yine o lanet sesini kullanmış ve beni baştan çıkarmıştı. Neyse ki kendime hakim olabiliyordum.
"B-becky."
"Hmm.. Ne istiyormuş?"
"Neden okula gelmediğimi sordu. Bende rahatsızım dedim. Şimdide onunla buluşmaya gidiyorum."
Bir kaç saniye birbirimizin gözlerine baktık ve hiç konuşmadık. "Seni bırakırım.""Kendim gidebilirim. Hem Becky seni yanımda görünce rahatsız oluyor."

Impossible is nothing.Where stories live. Discover now