30. Bölüm "Ne Pleure Pas-2"

679 63 1
                                    

Sümer, Mezuniyet Günü

"Seninki geldi."

Ahmet dirseğiyle dürtüp elindeki şişeyle girişi gösteriyor.

Uyarmasına gerek yok, nereden geldiğini anlayamadığım bir güç, bakışlarımı direkt onun üzerine konduruyor.

Allah'ım...

Nefes alamıyorum.

O kadar güzel ki, ona sinirlenmek istiyorum. O kadar kusursuz ki, tüm bu insanların yanından onu çekip alıp sadece kendime saklamak istiyorum. Saçlarına, tenine dokunma isteği o kadar kuvvetli ki, bulunduğu tarafa doğru hareket ettiğimden habersizim. Arkadaşları çok geçmeden onu karşılıyor, çevresinden elbisesine, saçına, makyajına dair pek çok iltifat yağdığını tahmin edebiliyorum. Yumuşak kıvrımlarını okşayan kırmızı elbisesi, dalgalanarak sırtına düşen ipek saçları ve görenin mest ettiği güzel yüzü benim de iltifatlarımı tüketse de biliyorum. Sarıldığında beni nasıl tamamladığını, saçlarının kokusunun bana verdiği sonsuz huzuru, gözlerime bakarak gülümsediğinde tüm dünya telaşının nasıl silindiğini çok iyi biliyorum. Ruhumu boydan boya saran bir heyecan dalgası kalbimin göğsümü ağrıtacak kadar hızlı çarpmasına, nefeslerimin birbiriyle yarışmasına sebep oluyor. Bu heyecan çok tanıdık, lisesinin önünde bağır çağır aşkımı ilk kez ilan ederken de heyecan beni esir almış, kendimi kaybetmeme ramak kalmıştı. Bu kez farklı olan tek şey, artık korkmuyorum. Bu kez reddedilmek bir seçenek değil. Bu kez gerekirse ayaklarına kapanıp beni anlaması için yalvaracağım.

Ona ulaşmama birkaç metre kala bulunduğu arkadaş grubundan birisi beni görüyor ve niyetimi bakışlarımdan anlıyor ki arkası bana dönük olan Eylül'ün kulağına bir şeyler fısıldıyor. Eylül sırtını biraz daha dikleştirse de, geldiğimi bildiği halde hâlâ bana dönmüyor.

Bugün beni görmesi için her şeyi göze aldığımı hissedebiliyor mu? İstediği duvarları örsün, kalbine ulaşmak için artık engel tanımayacağımı artık anladı mı?

Yaklaşıyorum, ona yaklaştıkça kendimi biraz daha onda kaybediyorum.

Duyma mesafesine girdiğimde sesleniyorum.

"Eylül..."

Bugün ayrı geçireceğimiz son gün.

Eylül

Tam arkamda. Beni beklediğini biliyorum ve arkamı döndüğümde tüm korkularımla baş başa kalıyorum. Bal bakışlarındaki kararlılıkla karşılaştığımda bugün ondan kaçamayacağımı ve sakladığım gerçeği öğrenene kadar rahat bırakmayacağını anlıyorum.

"Merhaba, Sümer," diye selamlasam da içimden başka şeyler mırıldanıyorum.

Kalbime nazik davran.

Senin önemsizce bahşettiğin sevgi kırıntıları bile benim kalbim için ziyafet sofraları gibi... O yüzden ne olur kalbime nazik davran, Sümer.

Sümer cevap vermeden sadece beni izliyor, gözlerinden düşüncelerini, sessizce anlatmaya çalıştığı her şeyi bakışlarından görebiliyorum, yıllarca uzaktan bunun alıştırmasını yapmıştım çünkü...

"Sümer... Selam."

İkinci selamıma yanıt alamadığımda kaşlarımı kaldırıyorum ve Sümer, daldığı düşüncelerden kendini sıyırıp bir şeyler söylemeye çalışıyor.

İki kırık hece, bolca ıı'lama sonucu yanımda ikimize bakarak sırıtan arkadaşım Burcu Sümer'in imdadına koşuyor.

"Harika bir parça çalıyor şu an, bence Eylül'ü tam dansa kaldırma zamanı, Sümer. Öyle değil mi?"

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin