27. Bölüm "Duvar-Giriş"

770 93 8
                                    

Günümüz, Nisan Ayı, Almanya

Eylül

Onu izliyorum.

Deniz'i görebilmesi için buluşmaya sözleştiğimiz parkta adımlarken, caddenin karşı tarafında, dükkânların sıra sıra dizildiği kaldırımda onu yürürken görüyorum. Seslenmeye yeltensem de sonra vazgeçiyorum, aramızdaki mesafe beni duyabileceği kadar yakın değil. Güneş gözlüğünü taktığı için beni görüp görmediğinden emin olamıyor, onu öylece uzaktan izlemeye devam ediyorum.

Küçük bir fırının önünde aniden durup vitrindekilere bakıyor, ardından fırının kapısından içeri girip gözden kayboluyor.

Bakışlarımı göğsümün üzerinde, kangurusunun içinde uyuyan bebeğime indiriyorum. Başına onu rahatsız etmeden ufak bir öpücük kondurduktan sonra arkamı dönüyor, Sümer'i beklerken bahar güneşinin aydınlattığı banklardan birine gidip oturuyorum. Kollarımı bebeğimin etrafına doladıktan sonra başımı geriye atıyorum, gözlerimi kapatıyorum ve ayaklarımı uzatıp aylar boyunca suretine hasret kaldığımız güneşin tenimde dans etmesine izin veriyorum.

Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum ama "Çok güzelsiniz," diyen Sümer'in sesiyle göz kapaklarımı tekrar aralıyorum.

"Merhabalar!" diyor, gözlüklerini hâlâ takıyor olsa da bu kez beni izlediğinden eminim.

Banka oturup bana doğru dönüyor, elinde tuttuğu paketi kaldırıyor.

"Senin için... Fırının önünden geçerken taze muffin kekleri vitrine yerleştiriyorlardı."

Buluşmamızın gerginliğinden dolayı kahvaltı yapmadığım için, sıcak ve taze bir kekin lafı bile ezilen midemi bayram ettirse de direniyorum.

"Gereği yoktu," diyorum. "Teşekkürler ama alma-"

"Sadece basit bir kek, Eylül..." Gülüyor, ama kelimeleri buruk. " Minik bir kekle kazanamayacağım kadar seni hayal kırıklığına," Acı çekermiş gibi yüzünü buruşturup nefes veriyor. "Hayal kırıklıklarına uğrattığımı biliyorum. O yüzden keke itiraz etmek zorunda hissetmene gerek yok."

Aramıza öyle tuhaf bir sessizlik çöküyor ki uzattığı paketi alıp önüme dönüyorum.

"Deniz'i kucağıma alabilir miyim?" diye soruyor, "Sen de rahatça kekini yiyebilirsin."

Kabul edip kanguruyu çıkarmaya uğraşırken onu uyandırmamaya çalışsak da başarılı olamıyoruz. Deniz tam ağlamaya başlamışken Sümer onu kollarının arasına alıyor, eğilip alnına bıraktığı usul öpücüklerle sakinleştirmeye çalışıyor. Anne refleksiyle bebeğimi kucağıma almak için kollarımı uzatsam da Deniz'in ağlaması, Sümer'in kollarındayken aniden kesiliyor. Ağlama sesi tamamen dindiğinde bu sihrin arkasında neyin olduğunu fark ediyorum.

Sümer ona mırıldanıyor. Neyi mırıldandığı tabii ki şaşırtmıyor beni...

Fikrimin ince gülü... 




Not: Devamı yarın akşam.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin