18. Bölüm "Evvelim Sen Oldun-Son"

826 113 33
                                    

SÜMER
Günümüz, Mart Ayının Başları, Fransa  

"Bay Mercier..."

Göz kapaklarımı araladığımı sanıyorum, ama gözlerimin önünde uzanan karanlık devam ediyor.

"Bay Mercier, beni duyuyor musunuz?"

Cevap vermek istesem de boğazım kuru, zorlu bir nefesten başka bir yanıt veremiyorum. Kafamı sallamak istediğimde başım aniden zonklamaya başlıyor.

"Lütfen kendinizi yormayın, sakin olun. Hastanedesiniz, Bay Mercier."

Gözlerimi nihayet aralayabildiğimde hareket ettiğimi görüyorum. Tavanda birbiri ardına sıralanan ışıklar rahatsız edince tekrar tanıdık karanlığa sığınıyorum. Sol elimi kaldırmak istediğimde önce koluma saplanan dayanılmaz ağrıyı, daha sonra da onu çevreleyen ağırlığı fark ediyorum. Sağ elimi acısız bir şekilde hareket ettirebildiğimde sol koluma dokunduğumda, sert bir materyali elliyorum. Başımın zonklaması ah bir dursa, kafamı kaldırıp sol koluma ne olduğunu çözeceğim.

"Hareket etmemeye çalışın, Bay Mercier," diye sesleniyor yine aynı ses. "Sedyedesiniz, birazdan yatağınıza geçeceksiniz."

Gözlerimin buğusu yavaş yavaş silinmeye başladığında sesin sahibine bakıyorum. Yanımda yürürken sedyeyle beraber bir serum askılığını da beraberinde taşıyan beyazlar içinde bir kadın da bana dönüyor. Sesim öylesine güçsüz ki, ancak üçüncü deneyişimde kendimi kadına duyurabiliyorum.

"Kolum?" diye soruyorum.

"Alçıda," diye yanıtlıyor. "Bay Mercier, büyük bir kaza geçirdiniz. Kolunuzda kırıklar olduğu için ameliyata alındı."

Kaza...

Kaza anını net hatırlayamasam da tüm bedenimle acı çektiğimi çok iyi hatırlıyorum.

"Haftalardır yoğun bakımdaydınız, şimdi sizi servise devrediyoruz. Lütfen istirahat edin, doktorunuz birazdan yanınıza gelecek," diyor yine aynı kadın.

Haftalar mı?

Zamanın benden habersiz akması, beni öylesine korkutuyor ki nefesim kesiliyor. Her solukta ağrıyan bedenim bütün gücümü emince kadını dinleyip gözlerimi kapatmaktan başka bir şansım kalmıyor.

*****

"Taburcu olmak istiyorum," diyorum belki yüzüncü kez.

Kendime gelip ağrılara direnecek gücü bulmamla hastaneyi terk etme çabalarım son hız başlıyor. Doktor bu muhabbetten sıkılmış gibi derin bir nefes verip artık ezberlediğim cümleleri sıralamaya başlıyor.

Taburcu edebilmem için vücudunuz uygun durumda değil.

Kendinizi riske atıyorsunuz.

Akciğerleriniz hâlâ kritik bir durumda, birkaç tetkik için daha biraz sabretmeniz gerekiyor.

Bla... Bla... Bla...

En büyük tehlikenin akciğerlerim olduğunu düşünen doktora, beni daha büyük tehlikelerin aradığını ve bu sahte kimlikle bulunmamın an meselesi olduğunu nasıl anlatabilirim ki?

Uyandığımdan beri istihbarattan ne güvenebildiğim birisine ulaşabilmiş ne de bana emir verme yetkisine sahip üstümdeki birisi yerimi tespit edip yeni komutlar vermişti. Onca haftadır hazırlandığımız plan vahşi bir biçimde patladıktan sonra benden beklenen, güvenli bir yerde beklemek ve teşkilatla iletişime geçmek olsa da kimseye güvenmiyorum. Hector'un bizi bu kadar kolay tuzağa düşürmesinin ardında bir köstebeğimizin olduğu kesin. İtiraf etmem gerekirse, istihbaratın beni bulmasını da hiç arzulamıyorum. O kazada öldüğümü düşünmeye devam etmelerini istiyor, aslında camdan fırlayıp metrelerce uzağa düşüp gözden kaçtığımı bilmesinler istiyorum. Böylelikle Eylül'üme geri dönebileyim.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin