7. Bölüm 2. Kısım "Dayan Kalbim" - Eylül

1K 92 8
                                    

devam

Etten kemikten, nefesten kandan bir insanoğluna kişi sıfatını kazandıran, bizi biz yapan, yazgımızdaki o meşhur dönüm noktaları çoğu kez zaman çizgisine muhteşem bir illüzyonla kamufle olmuştur. Yaklaştığını asla çıplak gözle göremezsiniz, çünkü yalnızca nedensiz bir iç sıkıntısı olarak vuku bulur, o da ara sıra... Bu manevi evrimin tetikleyicileri, şeffaf ve sessizdir ama hep derinden etkiler bireyi. Değiştirir. Yoğurur. Büyütür.

İri dallar ve ıslak yapraklar arasındaki gece karanlığında adeta kaybolmuş olsam da düşmemek için attığım titrek adımların tedirginliği ele veriyor beni. Terle ıslanan parmaklarımın sımsıkı kavradığı pürüzlü dal, bedenimden yayılan küçük artçı depremlerle kesintisiz sarsılıyor. Yere atlayamaya cesaret edebileceğim kadar iniyor, dizlerimi kırıp kendimi aşağıya bırakmadan önce açık penceremden dağılan kesik bağırışlar dikkatimi dağıtıyor ve o anda dengemi kaybediyorum. Yumuşak bir iniş yapmak için parmak uçlarımın dokunabildiği ilk dala sımsıkı yapışsam da zavallı dal parçası ağırlığımı kaldırmaya yetemiyor, ancak yere sakız gibi yapışmamı da engelliyor.

Çarpmanın etkisiyle zonklayan sağ diz kapağımı ovalarken her iki bileğimden de dirseğime kadar uzanan, ağacın armağan ettiği kanlanmış çizikleri fark ediyorum. Bir saniye olsun durup aldırış etmeden, düştüğüm yerden kalkıyor ve ayağımda sadece çoraplar ve giderek artan bir ivmeyle Kaptan'ın evinin yolunu tutuyorum

Son saniye çantama attığım telefonun titreşimini hissettiğimde annemin aradığını telefona değmeden dahi biliyorum. Eve geldiğinde karşılaştığı manzaranın ne manaya geldiğini, o umursamazla evlenmekle yaptığı hatayı ve bedellerini biraz olsun anlamasını umarak çağrısını yanıtlamıyorum, kimseyle yüzleşmek için henüz hazır değilim.

Çünkü her şey daha çok taze...

Kesik soluklarımın arasında gözlerim hâlâ yaşarmaya devam ediyorken, haşin parmakların acımasızca bastırdığı dudaklarım sızım sızım sızlıyorken, hızla büktüğü kolumun ekleminden dalga dalga bir ağrı yayılıyorken tek istediğim şey, uzaklaşmak. Bunun tek yolu kaçmak da olsa...

Sonradan fark edecektim ki attığım her bir adım, değişimimin bir parçasıymış... Can çekişerek eski benliğimi söküyormuşum, tenimin mütemadiyen acıması ve kesik soluklarımın sebebi buymuş. Masumiyetim içimdeki bir yangınla her geçen saniye küle dönüşü yaşartıyormuş gözlerimi...

Rıhtım Market'i gördüğüm anda, o emniyetli limana nihayet vardığını anlamışlar gibi ayaklarım yavaşlıyor. Zıvanadan çıkan tüm düşüncelerimin yankısını bastırana kadar derin bir nefes çekiyorum içime. Güven, çölleşen ruhuma tatlı bir yağmurdan farksız geliyor.

Nemlenmiş yanaklarımı siliyorum ellerimin tersiyle, koşturmaktan dağılmış saçlarımı hızlıca düzgün bir atkuyruğuna toplayıp derin nefesler almaya devam ederek biraz bekliyorum. Kendimi toplamam lazım, çünkü sesimin dudaklarımı araladığım anda titremeye başlayacağından eminim.

Apartmanın işlemeli, ağır kapısına yaslanıp kalbimi sakinleştirmek istermişçesine elimi göğsümün üzerine koyuyorum, tenim sınırları hunharca ihlal edildikten sonra kendi dokunuşlarıma bile tahammül edemiyor, parmaklarımı yavaşça tekrar indiriyorum. Bugünün hatıraları, flaşlar halinde gösterime sunulmaya başlamadan, bir an evvel Kenan Kaptan'ın güven verici sükûnetine sığınmam gerekiyor, aceleyle ziline basıyorum.

Çok bekletmiyor Kaptan, "Kim o?" diye soruyor.

"Eylül..."diye ilk deneyişimde hecelerimi duyguların fırtınası kapıp götürdükten sonra tekrar deniyorum. "Kaptan, ben Eylül..."

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin