24. Bölüm "Deniz Üstü Köpürür-2"

805 97 21
                                    

Zihnime değen her düşünce, kalbimdeki kıpırdayan her duygu, daha fazla pişmanlığı yüklüyor adımlarıma. Önüme gelen ilk koltuğa düşercesine bırakıveriyorum kendimi, şakaklarımı ovalamaya başlıyorum. Sıvazlaya sıvazlaya bütün endişelerimden sıyrılabilmeyi umut edermiş gibi kuvvetle bastırıyorum parmaklarımı.

Deniz'in huzursuz ağlayışı durulduğunda ben de parmaklarımı çekiyorum şakaklarımdan. Tek başıma bırakıldığım bu sessizlikte sabit durmaya dayanamıyor, tekrar ayaklanıyorum. Ayaklarım refleks olarak yatak odasına yönelse de Eylül'ün sınırlarına saygı duyup pencereye doğru yöneliyorum.

Dalgınlığımın bedelini bacağımı salonun ortasındaki sehpa kenarına geçirmek suretiyle ödüyor ve Deniz'i korkutmamak için acımı sadece yutkunmakla yetiniyorum. Sağ bacağımdaki keskin ağrıyı dindirebilmek için ovalamak isterken bakışlarımı yere indirdiğimde çarpışımın etkisiyle yere düşen bir tanıtım kataloğunu ve gözümü bir yerlerden ısıran eski bir not defterini görüyorum. Tanıtım kataloğunu tekrar düzenli bir şekilde yerine koyduktan sonra not defterini incelemek için elime alıyor ve kapağını gördüğüm an neden tanıdık geldiğini anlıyorum.

Bu defteri ona yaklaşık on iki yıl önce doğum gününde ben hediye etmiştim çünkü.

Yaşamak, seni seviyorum.

Demenin başka türlüsü...

Ahmet Erhan'ın bizi anlatan yüzlerce dizesinden bir tanesini, defterin cildine bastırabilmek için Cağaloğlu'ndaki bütün kırtasiyeleri dolaştığımı dahi hatırlıyorum.

Ah, benim fikrimin ince gülü...

Defterin son sayfalarına kadar dolu olduğunu gördüğümde istemsizce sayfalarını aralıyorum, ilk sayfanın ilk satırlarına çarpıyor gözlerim.

Kuş yürekli bir kız sevdi aslan bir oğlanı. Hercai gecede gitti oğlan.

Eşini kaybetmiş bir tırnak işaretiyim ben, aramızdaki yarım kalan sözlere sığınacağım bundan sonra. Belki hatıralarımda kelime kelime gezerken satır aralarında noktamı bulurum, o alıntının da sonuna gelip paragraf başı yapmak kısmet olur, diye yazıyorum.

Yutkunmakta güçlük çekiyorum.

Çünkü aylardır her gece gözlerimi kapamadan aklıma uğrayan sorunun cevabını ellerimde tutuyorum o an. Eylül'ün en gizli hazinesine, benden özenle sakladığı kelimelerin tümüne ulaşıyorum.

Arkamı hızlıca kontrol ettikten sonra sayfaları karıştırmaya devam ediyorum. Son yaprakların üzerindeki el yazısında duraksıyor bakışlarım.

Bu defteri bir gün sana vermek durumunda kalacağımı biliyorum, bebeğim.

Bir gün gelecek ve babanla alakalı sorduğun sorulara verdiğim yanıtların hiçbiri senin merakını doyuramayacak, daha fazlasına ihtiyaç duyacak, aramızda neler geçtiğini öğrenmek isteyeceksin. İşte o gün sana bu günlüğü vereceğim, benim geçmişimle beraber bir parçamı da feda ettiğim satırları okuyacak, zamanın yayıldığı bu sayfalarda babanla hikâyemizi bulabileceksin.

Ne kadar süre satırlarda takılı kaldığımı bilmiyorum, ancak yatak odasındaki hareketlenmeleri duyar duymaz hızla defteri kapatıp montumun iç cebine sıkıştırıyorum. Bu kelimelere ihtiyacım var, Eylül'ün neler yaşadığını en yakından, en çıplak haliyle bilmek zorundayım ki hikâyemizi mutlu sona ulaştırabilmek için tüm engelleri ortadan kaldırabileyim.

Defteri dikkatle montuma gizledikten sonra Eylül ve Deniz'i kontrol etmek için yatak odasına doğru döndüğümde Eylül'ün kulağında telefonla odadan çıktığını görüyorum. Gözleri benimkilerle buluştuğunda adımlarını değiştiriyor, telefondakine cevap vermekte gecikiyor.

"Merhaba, Selin," diye mırıldanıyor. "Kusura bakma, Deniz'i uyutuyordum da..."

Karşı tarafı dinlerken tekrar kaçamak bir bakış fırlatıyor bana doğru.

"Birazdan gideceğiz kontrole," diyor. "Ofise uğramama gerek kalmadı, işimi evden hallettim."

Arkasını dönüyor daha sonra ve nispeten biraz daha kısık bir sesle devam ediyor.

"Hayır, yalnız değilim ama yanımda olan o değil. Sümer yanımda, Deniz'i görmeye geldi."

Telefon konuşmasının ortasına dalıp düzeltmek istiyorum. Birincisi, ikinizi de görmek için buradayım. İkincisi, yanında olduğu farz edilen ilk kişi "o" kim?

"Hayır, neredeyse iki haftadır hiç konuşamadık onunla. Yurt dışında hâlâ... İşlerinin yoğun olacağını söylemişti, o yüzden ben de rahatsız etmek istemedim, zaten geldiğinde beni arayacaktı."

Eylül ısrarla isim vermekten kaçınıyormuş gibi bir türlü bilgi açlığımı bastırmama izin vermiyor.

"Kendine iyi bak, Selinciğim, kontrolden döndüğümüzde sana yazarım tekrar." diye de bitiriyor. Telefonu mutfak tezgâhına bırakıp bana dönüyor.

"Bizim şimdi çıkmamız lazım, doktor kontrolüne yetişebilmemiz için," diyor.

Son iki ayımın çoğunu hastanede geçirdiğim için yeni oluşan doktor fobisinden soruyorum: "Rutin kontrol mü yoksa herhangi bir şey mi var?"

"Rutin kontrol..."

"Güzel," diye mırıldanıyorum. "Yardım edebileceğim bir şey var mı?"

Ben de gelsem...

"Taksiyi aradım bile," diyor ve soğuk bir nezaketle ekliyor. "Teşekkürler yine de."

Hayal kırıklığı ağır bir tokat gibi iniyor yüzüme. Kafamı yavaşça anladığımı belirtircesine salladıktan sonra yatak odasını işaret ediyorum: "Deniz'i öpüp ben de ev bakmak için çıkayım o zaman."

Eylül kısa bir baş hareketiyle izin verdikten sonra odaya girip oğlumun yanına eğiliyorum, kokusunu tekrar içime çektikten sonra ona verdiğim sözü bir kez daha anımsatıyorum kendime. Yumuşacık tenine bıraktığım usul bir öpücükle mühürlüyorum sözümü.

Odadan çıktığımda Eylül temkinli bakışlarla beni izliyor.

Kararlılığımı göstermek adına üstüne bastıra bastıra yineliyorum.

"Artık buradayım," diyorum. "O yüzden tekrar görüşünceye dek kendinize çok dikkat edin."

Bana inanmadığını gözlerinden okuyabiliyorum, hiç de zor değil bakışlarındaki bu güvensizliği tanımak. Montumun gizli cebindeki not defterini ona fark ettirmeden kontrol ettikten sonra ona gülümsüyorum.

"Sizi, sizinle, sizin için..."

NOT:

Merhabalar en sevgili okurlar,


Oldukça uzuuuun bir aradan sonra yeniden birlikteyiz. Aksiliklerle geçen son üç aydan sonra çok şükür ki işlerim biraz daha yoluna girdi. Sizleri bilmiyorum ama ben gerçekten yazmayı aşırı özlemişim, burayı, sizlerle konuşmayı... Bu özlemimi sık sık bölüm yükleyerek sizlere kanıtlayacağım. (Yaşasın format atılmış bilgisayarlar!)

Mendirek Yayınları ile anlaşmamızı resmi olarak fesih ettik, Mucizevi'yi tek başına basan bir yayınevi bulmak neredeyse imkânsız olduğu için o yüzden şimdilik sadece e-kitap olarak yayınlayabileceğim. Uçmuş kitap fiyatlarını görünce de zaten şu an yayın dünyasından uzak durmakta fayda var diye de düşünmüyor değilim. Merak etmeyin, Wattpad'den ayrılmak gibi bir düşüncem asla yok. Aksine yeni kitabım Persona'ya da başlayabilmek için sabırsızlanıyorum. Mucizevi'yi bitirdikten sonra buradan kaldırmayacağım, sadece düzenlemesini yapıp ve ona güzel bir kapak ayarlayıp Amazon, Google Play gibi ücretsiz e-kitap bulabileceğimiz yerlere de yüklemeye çalışacağım.  

Kapak demişken, Mucizevi'nin e-kitap versiyonunun içine de 3 tane okur yorumu koymayı planlıyorum. Bana birkaç satırlık genel bir Efsanevi-Mucizevi serisini anlatan bir yorum koyarak yardımcı olabilir misiniz?   

Bir de yılbaşı yaklaşıyorken bence bir Efsanevi çekilişi de düzenleyelim mi? Düzenleyelim bence.

O değil de... Sizi aşırı güzel bölümler bekliyor yahu!

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin