13. Bölüm "Aç Kapıyı Gir İçeri" - Eylül

1K 86 7
                                    

"Banane şu yalan dünyadan yanımda sen olmazsan
Gözlerim kapanmaz seni sinemde uyutmazsam
Sevmeyince hayat bomboş dedin
Yaşamayı bana sen ögrettin
Aç kapıyı gir içeri gönlüm bekliyor seni"

-Özdemir Erdoğan

EYLÜL

8 Yıl Öncesi, Eylül Ayı, İstanbul

Önümde açık duran test kitabım, parmaklarımın arasında kımıldayan kalemim ve her şeyden önemlisi düşüncelere bulanmış dalgın bakışlarımla; dışarıdan bakıldığında kusursuz bir ders çalışma illüzyonu yaratıyorum. Ancak zihnimin perdesinde oynayan tek şey Sümer... Gerçeklikten tamamen kopmuşum, zira zamanın akışını reddedercesine gözlerimi her kapattığımda önceki günde, film izlerken el ele tutuştuğumuz anda buluyorum kendimi.

Aşk, her koşulda bir sığınak bulurmuş kendine. Öyle ki aldığım her nefeste Sümer'in kokusunu duyabiliyorum işte; parmak uçlarım karıncalanarak onun tenini arıyor, ismini karşımdaki kitabın her boşluğuna defalarca yazıyorum ki zaten gözlerim ondan başka bir şey görmeye katlanamıyor. Çok sevmek tüm benliğimi eritmiş gibi, onsuz herhangi bir düşünce yerini yadırgayıp barınamıyor, sahneyi tekrar onlu hayallere bırakıyor. İstemsizce iç çekiyorum, hüznün aşkın en koyu gölgesi olduğunu çözeli çok olmuş. Gencecik ruhum koca bir his yumağı gibi, özlemimi çözsem ayrılığımız dolanıyor.

Sevdamı parantezlere sığdıramıyorum ben! Penceremi açıp şiirler haykırmak istiyorum, ama en süslü tasvirler bile rüküş kalıyor onu anlatmaya.

Kalbimin haykırışları arasında test kitabımı kapatıp çalışma masamdan kalkıyorum. Yenilgiyi kabullenip, on sekiz yaşında âşık bir genç kızı gündüz düşünden uyandıracak bir gücün varlığını sorgularken onu duyuyorum.

Sümer'in kemanını...

Esip gelen notalar bir mucize yaratıyor sanki, perdemi havalandırarak odamın içine doluyor ve nefesimi kesiyor. Kalbim daha fazla kafesine sığamıyor ve müziği kanatlarına takıp uçmak istiyor sadece. Saniyeler bile tüm bu yoğun duygularla ağırlaşmış gibi... Gözlerimi kapatıp yalnızca kulağımdan yüreğime akan melodiye odaklandığımda, notalara endekslenmiş bir kriptoyu deşifre edebiliyorum. Müziğin sözcükleri duygular ise, ruhumu alev aldıran bu coşkuyla destanlar yazmaya hazırım ben. Hayatıma girdiği ilk gün gibi, ona olan sonsuz aşkımı kendime ilk itiraf ettiğim an gibi, bütün ilklerimi özel kılan bu efsanevi ezginin, bugün hangi 'ilk'e eşlik edeceğini merak ediyorum.

Belki de, diye yalvarıyor kalbim masumca, belki de Sümer'in tekrar benim olacağının kesinleşeceği gündür bugün.

Gözlerimi açıyorum sonra, penceremin kenarına gidiyor ve yatağımın kenarına oturuyorum. Tülü uzaklaştırıyorum usulca, sonbaharı giyinen ağacımızın dalları ve rüzgârın kımıldattığı yaprakları arasından odasını ve onu görebiliyorum.

Yüreğimi paramparça etmesi iki saniye sürüyor.

Birinci saniyede yayı keman tellerinden ayırıp müziği kesiyor.

Bizim şarkımızı bitiriyor.

İkinci saniyede ise Ceren geliyor yanına, kendisini öpmesine izin verdiği yetmemiş gibi bir de kollarını beline sarıyor.

Yeter!

Bastıramıyorum kalbimi yangın yerine döndüren isyanı. Tahribattan geriye kalanlar acınası; avucumu göğsüme yasladığımda hissettiğim kanadı kırık fakat hâlâ maviliğe tiryaki bir kuşun çırpınışlarından farksız.

Mucizevi (Efsanevi #2)Where stories live. Discover now