22. Bölüm "Gidersen-2"

832 111 20
                                    

Kilometreleri aşıp kucağıma ulaşan tek sayfanın kenarı yıpranmış, satırların sırtını dayadığı yaprak giderek yumuşamış. Bu yine de beni mektubu bir kez daha okumaktan geri koymuyor.

Kaleminin fısıldadıkları, zihnimdeki sonsuz bir yankıya dönüşüyor; bakışlarım da sözcüklerine yapışıp kalmış sanki. Öyle ki cebimdeki telefonum titrediğinde bile kıpırdamıyorum.

Haklı, diye düşünüyorum. Sohbetimizi unutulmaz kıldığı doğru. Dikkatim yalnızca onun.

Sonra gülümsüyorum, sanki ona ait herhangi bir şeyi unutabilmek olasılıkmış gibi...

Başkalarını sanki bu zamana dek fark edebilmişim gibi...

Oturduğum bankta, elime bir tomar temiz kâğıt ve kalem alıyor; belki de yüzüncü kez ona yazmaya koyuluyorum. Onun için en güzel kelimeleri seçmem gerekmiş gibi hissettiğimden hemen bir başlangıç yapamıyorum. Bakışlarım mektuptan boş kâğıda yöneliyor, ona layık sözleri seçememenin korkusuyla savaşıyorum.

Gözlerimi kapatıp zarfını avuçlarıma alıyor; mektup yaprağını dudaklarıma yanaştırıyorum. Zarftan kâğıda, kâğıttan dudaklarıma sıcak bir fısıltı dökülüyor sanki... Göz kapaklarımın karanlık perdesinde hatıralarımı kullanarak kusursuz bir görüntüsünü ışıklandırıyor, bal bakışlarına kilitlenerek sözlerini sesinden dinliyorum. Dudaklarından cesaret alıyor, gözlerindeki ışıklarda güç buluyorum. Buradayken ona söyleyemediğim her şeyi önümdeki boş sayfaya sıkıştırmak istiyorum.

Ancak elimdeki zarfın aniden çekilmesiyle kendime geliyorum.

Cem ile göz göze geliyoruz.

"Hayırdır?" diye soruyor kaşlarını çatıp zarfa bakarken. "Bu ne?"

Tanıştırayım, Cem.

Üniversiteye başladığımdan beri yollarımızın pek çok kere kesiştiği, zıt karakterlerimize rağmen dost kalabilmeyi başarabildiğim arkadaşım Cem. Tartışarak arkadaş olduğum, kemoterapi sürecini beraber atlattığımız Cem. Benim sakinliğimi onun çılgınlığı kapattığı Cem. 


Elinden almaya çalışıyorum ancak refleksleri benden çok daha hızlı, itiraz ediyorum.

"Cem, ver!"

Arkasını dönüp mektubu evirip çeviriyor.

"Mahkeme celbi falan mı bu?" Şok içerisinde bana dönüyor tekrar. "Başın belada değil mi? Mahkemeye çağırıyorlar. Senin karanlık bir tarafın olduğunu biliyordum." Fısıldıyor. "Mafyasın, değil mi?"

Kahkahalara boğulsam da gözüm hâlâ mektupta.

"Sadece bir mektup," diye geçiştirmeye çalışıyorum. Eline kapmak için uzansam da uzun boyundan yararlanıp daha da yükseğe kaldırıyor.

"Bu devirde ne mektubu canım..." Mektubun üzerini okumaya çalışıyor.

Ben zıplayıp mektubu almaya çalışsam da nafile, sırtını tekrar bana dönüp geniş adımlarla aramızdaki mesafeyi açıyor.

"Oo, Eylül Hanım, gizli bir aşığınız var demek..." Şarkı söylermiş gibi devam ediyor. "İsmi de Sümer..."

Nezaketi deniyorum bu defa da...

"Cem, canım arkadaşım, lütfen bana onu geri verir misin?"

Taklidimi yaparken gülüyor ve "Ah, çok özür dilerim. Yoksa çok özel bir mektup muydu? Ne yazık ki bu mektubu size hemen teslim edemeyeceğim," diyor. "Ancak benim kalbimi kırıyorsunuz, kuzum. Niçin ben bu Sümer Bey'den şimdi haberdar oluyorum?"

Yüzüme dramatik bir ifadeyle bakmakla meşgul olduğu bir anda ona yaklaşıp zıplıyor ve elindeki mektubumu boş anından yararlanarak kapıyorum. Kapar kapmaz hızla koşmaya başlıyorum ki bir an evvel çantama ulaşıp mektubu çantamın güvenli derinliklerine tıkabileyim.  

Ancak Cem mektubu gerçekten merak etmiş olmalı ki arkamdan geliyor; fakat hızını alamayınca bana çarpıyor ve birlikte yere devriliyoruz.

Yere kapaklanmanın şokunu atlatamadan üstümdeki ağırlıkla düştüğüm yere hapsoluyorum. Cem hâlâ mektubun peşinde, elimdeki zarfa uzanıp kavramaya çalışıyor.

Hâlâ şakalaştığımızı zannettiği için kahkahalarının arasında endişeyle hızlanan nefeslerimi fark etmiyor. Tenime değen nefeslerinin beni beş yıl öncesindeki korkunç geceye taşıdığından bihaber. Kendimi kurtarabilecek kadar boşlukta olsam da kabuslarıma giren sahneye teslim olduğum için hareket edemiyorum. Endişem korkuya, korkum acıya, acım öfkeye dönüşürken Cem hâlâ mektup için direndiğimi sanarak çocukça kovalamacamıza devam ediyor. Tek umursadığı mektup...

"Bırak," diye bağırıyorum, bir anda ayağa kalkmaya çalışırken. 

"Asla bırakmam," diyor Cem gülerek. "Aşk mektubunu okumam lazım."

Omzumun üstünden uzanan koluyla mektubu kavrıyor ve çekiştirmeye başlıyor. Tahammül sınırlarımı aştığında çığlık atmak için hazırlanıyorum ki üzerimdeki bütün yük birden kalkıyor.

Ne olduğunu fark edemeden tok bir sesi takip eden Cem'in inleyişi kulaklarıma ulaşıyor.

Ayağa kalkıp arkamı döndüğümde karşımdaki manzara o kadar absürt ki şaşkınlıktan hareket edemiyorum.

İki metre uzağımda Cem, cenin pozisyonunu almış yerde kendini korumaya çalışıyor. Yakasından tutan eli takip ettiğimdeyse Sümer ile buluşuyor gözlerim.

"Sümer?"

Mucizevi (Efsanevi #2)Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα