3.Bölüm 2.Kısım "Yolun Sonu" - Eylül

1.6K 142 24
                                    

Git artık şuramda kor ateşler yanmadan
O masum anıları ortalığa saçmadan
Git artık yüreğimi daha da çok kanatmadan
Bilirsin yapamam sağa sola çatmadan

-Kıraç

Günümüz, İstanbul

İsmimi, sesinin farklı renklerinde duymaktan ne kadar hoşlandığımı anımsıyorum bir an. Zihnimde tuttuğum bir koleksiyon gün yüzüne çıkıyor öncelerden, içindeki her bir ton diğerinden farklı ama hepsi özel... İsminizi farklı yazı tiplerinde görmeye benziyor ancak ondan çok daha güzeli... Yeni güne gözlerimizi beraber açtığımızda günaydın deyişindeki Eylül, kahkaha atarken nefesini zar zor topladığındaki Eylül, dudaklarının boynumdan başladığı tutku yolculuğundan kulağımda bitirdiğindeki zafer fısıldayışı Eylül...

Teslim olmak yok!

Derin bir nefes alıp korkumun üzerine gidiyor ve bakışlarımı direkt gözlerine dikiyorum. Dikkatimi anında başka bir şeye yöneltebiliyorum. Çünkü Sümer, gerçekten dağılmış bir vaziyette, gözleri kan çanağı, yüzü soluk, yanaklarının çöküklüğünü uzayan kirli sakalı bile örtememiş...

Perişanı daha kibar bir sözcükle değiştirip "Yorgun görünüyorsun," diyorum. "Gözlerinin altı mosmor..."

Omzunu silkiyor, önemli bir şey değilmiş gibi üzerinde bir saniye bile durmuyor.

"Uyuyamadığımdandır... Uykusuz geceler insanı yıpratıyor," diye yanıtlıyor.

"Bilmez miyim!" Onu rahatsız etmesini istediğim türden bir dürüstlükle devam ediyorum. "Sayende..."

Hıçkırıkların parçaladığı uykularımın bedelini, tatlı rüyalarına mal olduğunu duymaktan daha büyük bir şey oluyor. Sümer, gözlerini düşürüyor, kirpikleri adeta yerleri sürüyor. Utanıyor mu? Pişmanlık mı, üzüntü mü tüm bu tiyatronun sebebi? Belki de üçü birden? Hissettiği her neyse pençesinden kolayca kurtulamıyor, karşı koyamıyor ve çaresizliği kabulleniyor.

"Konuşmak istiyordun," diyorum benden bir kez daha kaçmasına engel olmak için. "Buyur..."

Ela bakışlarını tekrar kaldırıyor gözlerime, güneşsiz bir günün soğuğunda söyleyecekleri beyaz bir buğu suretinde dudaklarını terk ediyor.

"Ben gittiğimde," diye başladığında biraz daha eziliyor yüreğim. "Hamile olduğunu biliyor muydun?"

Daha derin nefesler alarak ciğerlerime ulaşan soğuğun kalbimi ferahlatmasını umarken yanıtlıyorum.

"Hayır..." diyorum önce. "Bana da sürpriz olduğunu tahmin edebilecek kadar zeki birisin sen, Sümer. Yüzde birlik gebelik ihtimalindeki piyango bana vurdu."

Hiç düşünmeden "Hamilelik sana çok yakışmış," diyor hızla. "Hayal ettiğimden bile daha güzel olmuşsun."

Ben yutkunuyorum, o devam ediyor.

"Bebek nasıl? Sağlığı? İyi mi?"

Hazırlıksız yakalandığım bir anda karnıma dokunduğunda donakalıyorum.

"Cinsiyetini öğrendin mi?" Sesi bir anda umutla doluyor: "Kız mı?"

Bir adım geriye gittiğimde eli karnımdan düşüyor, kollarımı önden bağlayıp bebeğimi koruma altına alıyorum.

"Neden bebeğim hakkında soruyorsun, Sümer?" diyerek çıkışıyorum, sinirimi bastırmaya çalışsam da dokunuşunun bir kibrit misali çakıp ucundan tutuşturduğu ruhumda yangın engellenemez bir şekilde başlamıştı. "Bilsen kalacak mıydın?" diye soruyorum.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin