29. Bölüm "Aşkın Kederi-1"

946 84 11
                                    

İki yıl öncesi, Mayıs Ayı, İstanbul

Eylül

Rıhtım Market'e adımınızı attığınızda, geçmişten kopup gelen duygu yüklü, ölümsüz bir şarkı sizi ilk karşılar. Bugün de öncekilerden farklı değil.

"Belki de yıllar sonra
Yine senle olmak var eskisi gibi
İsterim ki yerimi almasın başka biri
Kurtar Allah'ım beni, bu aşkın kederinden"

Sanatçının içli yakarışı beni öylesine etkiliyor ki şarkıyla beraber içeriden gelen konuşmaları sonradan duyuyorum. Fakat ses, Kenan Kaptan'a ait değil. Sümer'in de Kaptan'ın yanında olduğunu fark ettiğimde müziğin savunmasız bıraktığı kalbimi yıkarcasına sarsıyor bir anda kabaran tüm hisler.

Tedirgin adımlarla marketin eşiğine kadar yürüyor ve sessizce ikisini izlemenin keyfini çıkarıyorum.

Sümer, muhtemelen Kaptan'ın eline tutuşturduğu bir karton kutuyla rafa pirinçleri yerleştiren Kaptan'ın hemen yanında duruyor. Dükkanın arka kısımlarında yürüttükleri hararetli konuşmadan dolayı girdiğimi fark etmiyorlar.

"Kaptan, lütfen!" diyor Sümer, Kaptan'ın daha rahat ulaşması için karton kutuyu biraz daha kaldırıyor.

"Hayır." Kenan Kaptan, Sümer her ne istiyorsa çoktan kararını vermiş.

Sümer pes etmiyor.

"Kaptan, aşırı tepki verdi, anlamıyor musun?" diyor. Kalbim, şüphelerimden daha hızlı davranıp gümbür gümbür çarpmaya başlıyor. "Bir şey var. O gece sen beni yalnız bıraktın, dedi. Bir şey olmuş, Kaptan ve benim haberim yok. Lütfen sen anlat, Kaptan. Ne oldu ona?"

Nefesim kesiliyor.

Kaptan'ın sabır taşı neredeyse çatlayacak: "Oğlum, kaç kere diyeceğim sana? Bu durum ikinizin arasında, beni karıştırma."

"Kaptan ne olur..." diye ısrar ediyor Sümer. "Kaç gündür kafam patlayacak. Bir ipucu ver. Bir şey söyle. Yardım et. Yemin ederim, çıldıracağım. Uyuyamıyorum, aklımda türlü türlü felaket senaryoları dönüyor. Engin mi?" diye soruyor Sümer. "Biliyorsun, bir kalemde silebilirim onu-"

Kaptan, Sümer'in sözünü kesiyor.

"Bir nefeslen, aslan oğlan!" diyor Sümer'in elindeki karton kutuyu alırken. "Bir sakin ol sen önce."

"Yani gerçekten bir şeyler var..." Sümer hâlâ cevap peşinde. "Kabul ediyorsun yani gerçekten çok önemli bir şey olduğunu."

Kaptan önce aynı cevabı vermekten yorulmuş gibi derin bir iç çekiyor ardından sabırla tekrar ediyor.

"Sümer, oğlum, neden benimle vakit harcayacağına onunla konuşmayı denemiyorsun?"

Bakışlarını yere düşürüyor Sümer.

"Benden kaçıyor, Kaptan," diyor hüzünle. "Ama suç bende, son günlerde çok üstüne gittim onun."

Araya giriyorum.

"Senden kaçmıyorum," dediğimde ikisi de aynı anda arkasını dönüp beni görüyor. "Bayağı bir işim vardı." Elimdeki evrak dosyalarını gösteriyorum.

Kaptan uzun adımlarla mesafeyi kapatıyor, yanıma gelip kocaman sarılıyor.

"Merhaba, Eylül kızım," diyor her zamanki huzur dolu gülümsemesiyle. Gözlerinden Sümer'in ısrarcı sorularından kurtulmanın rahatlığını okuyabiliyorum. Fakat işleri temelli karıştıracağından habersiz bir şekilde "Hallettin mi konsolosluktaki işlerini nihayet?"diye bitiriyor cümlesini.

Sümer, Kaptan'ın hemen arkasından beliriyor.

"Konsolosluk mu?" diye soruyor, kaşları kafası karışmış gibi çatık.

Şaşkınlık içerisinde ne diyeceğimi bilemezken Kaptan ikimizi baş başa bırakmanın iyi bir fikir olacağını düşünüyor ki "Benim arkada biraz daha işim var," diyerek adeta kaçıyor.

Sümer, merak dolu bakışlarını evrak çantasından gözlerime kaldırıyor tekrar. Konuyu değiştirmeye cesaret edemeyeceğim kadar kararlı bir şekilde, cevabını alana kadar gözlerimin derinliklerine bakmayı sürdürüyor.

Bir deli cesaretiyle uzatmadan bir anda söylemeye karar veriyorum.

"Ben gidiyorum, Sümer," diyorum. "Almanya'ya. İş teklifi aldım oradan."

Sümer cevap vermiyor, öyle uzun süre sessiz kalıyor ki beni duyup duymadığından emin olmak için tekrar etmeyi düşünüyorken ela bakışlarında değişen bir şeyler beni gayet iyi duyduğunu ele veriyor.

"Ne zama- Nasıl ya-?" Cümleleri tam olarak çıkaramayınca susuyor, hemen yanında durduğumuz tezgahın arkasında duran iki tabureden birisini çekip oturuyor. Sağ elini kaldırıp ensesini ovalamaya başlıyor. Üç derin nefesin ardından tek bir soru soruyor?

"Ne zaman belli oldu?" diye soruyor.

"Şirket ile Vedat Hoca'nın bir projesi aracılığıyla beş ay önce iletişime geçmiştik ve başvuruda bulunmuştum, iş teklifini ise bir ay kadar önce resmi olarak yaptılar," diye anlatmaya başlıyorum yanındaki tabureye otururken.

Dirseklerini dizlerine dayadıktan sonra ellerini izlemeye başlıyor. Mırıldanırcasına soruyor: "Neden daha önce söylemedin?"

Güçlü kalabilmek için derin bir nefes alsam da kalbimin ve ruhumun paramparça olmasına ramak kalmış gibi hissediyorum.

"Ke- kesinleşmesini bekledim," diyorum. "Teklifin yani. İş teklif edeceklerini tahmin etmiyordum."

Sümer başını bana çeviriyor. Bal bakışlarının zaafım olduğunu çok iyi bilirmiş gibi uzun uzun seyrediyor beni.

"Gidecek misin peki?" diye soruyor. Sonra kucağımda duran evrak dosyalarını görünce sorusunun cevabını alıyor. "Gidiyorsun."

Bakışlarını tekrar ellerine indiriyor.

"Çok iyi bir fırsat, bunu kaçıramazdım," diyorum ama sesim o kadar kısık ki kararım konusunda duyduğum tüm tereddütler kendini ele veriyor.

Sümer ise ağzımdan çıkanlara inanmış görünüyor. Kafasını yavaşça sallarken yutkunuyor ve sessizlik yemini etmiş gibi öylece ellerini izlemeye devam ediyor.

Suskunluğu beni o kadar rahatsız ediyor ki ortamı yumuşatmaya çalışıyorum.

"Hadi ama," Parmağımla kolunu ardı ardına dürtüyorum. "Sen Fransa'ya giderken iyiydi ama..." Titrek bir gülüşle noktayı koyacakken Sümer elimi yakalayıp avuçlarının içerisine alıyor.

"Ben giderken bile mutlaka geri döneceğimi biliyordum," diyor Sümer.

Gülüşüm dudaklarımda solarken yumuşacık ellerinin arasındaki elime bakıyorum.

Tekrar sessizliğe büründüğünde o kadar canım yanıyor ki yeniden konuşmaya başlıyor, zihnimde dizebildiğim ilk cümleyi söyleyiveriyorum.

"Hem biz alışığız mesafelere..." diyorum.

"Öyle mi dersin?" Elimi dudaklarına götürüp usulca bir öpücük bıraktığında nefesimi de çalıyor ciğerlerimden. "Ben ayrılığı hiçbir zaman kolay kaldıramadım, Eylül. O yüzden tam da buradayım ya." Gözlerini tekrar gözlerime dayıyor. "Olmam gereken yerde."





Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin