23. Bölüm "Her Şey Sensin-2"

963 113 12
                                    


Günümüz, Mart Ayının Sonları, Almanya

Taze gün ışığı dahi geceden kalan karanlık endişeleri silmeyi başaramadığında, çığ gibi büyüyüp altında nefes alamadığım kaygılardan kurtulmak için otel odasından erkenden ayrılıyor, Eylül'ün evinin yolunu tutuyorum. Hayatım şu an kara bir tünelden farksızken direnmeye devam etmemdeki nedenleri anımsamak üzere telefonuma sarılıyorum.

"Hallo?"

Sesiyle tekrar hayat buluyorum sanki; öyle rahatlıyorum ki Eylül tekrarlayana kadar cevap vermeyi unutuyorum.

"Merhaba Eylül, ben Sümer," derken önünden geçtiğim duraktaki saat gözüme çarpıyor. Daha saat sabah sekiz olmamışken ne kadar erken aradığımın yeni farkına varıyorum. "Umarım uyandırmıyorumdur."

Yüzüme kapattığını düşüneceğim kadar uzun bir sessizlikten sonra fısıltı halinde devam ediyor.

"Her şey yolunda mı?" diye soruyor.

"Yolunda, uyandırdım herhalde. Özür dilerim."

Hayal kırıklığıyla telefonu kapatacakken Eylül devam ediyor.

"Hayır, Deniz biraz önce yeniden daldı, hâlâ uyuyor." diye yanıtladığında neden fısıltıyla konuştuğunu anlıyorum. "Benimse sabah dört buçuktan beri pek uyuduğum söylenemez." Esnedikten sonra soruyor. "Hastaneden mi arıyorsun?"

"Dün akşama doğru taburcu oldum," diyorum. "Sizi görmek istedim."

Sona eklediğimi hiç duymamış gibi devam ediyor.

Fısıldamaya devam ederek "Daha iyi hissediyor musun?" diyor, "Niçin erken taburcu ettiler? Doktorla en son telefonda konuştuğumda birkaç gün daha gözlem altında tutmayı düşünüyordu."

Bir umut var, diye düşünüyorum. Doktora beni sorduğuna göre bir umut olmalı!

Telefona doğru gülümserken "Çok daha iyiyim. Ciğerlerim iyi, yeterince iyileştim. Pek uslu bir hasta olduğum söylenemez, doktor büyük ihtimalle benden kurtulduğuna seviniyordur."

"Geçmiş olsun," diye mırıldanıyor.

Neden aradığımı soracağını bildiğim için hemen lafa giriyorum. "Deniz'i görmeye gelebilir miyim, Eylül?"

Ve elbette seni...

Hastanede geçirdiğim dayanılmaz günlere Eylül'ü ve oğlumu tekrar görebilmenin hayaliyle tahammül edebildiğimi hatırlıyor, derin bir nefes alıyorum. Eylül'ün oturduğu evin önüne gelip duraksıyor ve bakışlarımı penceresine kaldırıyor ve telefonu kulağına dayayan siluetini seçebiliyorum.

"Ee, şey, aslında öğlen için bir randevumuz vardı," diye kaçmaya çalışarak beni şaşırtmıyor Eylül. "Akşam uğrayabilirsen neden olmasın?"

"Geldim bile, apartmanın önündeyim," dedikten sonra fırsatı kaçırmıyorum. "Ama tabii ki akşam da yeniden gelirim!"

Eylül kaçmakta ısrar ediyor. "Deniz daha yeni uyudu."

"Olsun," Ben de en az onun kadar kararlıyım. "Gıkım bile çıkmayacak."

İç çektikten sonra pes eden o oluyor.

"Peki..."

Beş dakika sonra birkaç hafta önce hırsız gibi açtığım kapının önündeyim, Deniz'i uyandırmamak için kapıyı hafifçe tıklatıyorum.

Kapı süzülerek açılırken krem rengi sabahlığıyla uykusuz geçirdiği geceye rağmen oldukça dinç gözüken Eylül'e bakıyorum. Gülümsemeden hafif bir baş selamıyla beni selamladıktan sonra içeriye girmem için kenara geçip içeriyi işaret ediyor.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin