19. Bölüm "Gelevera Deresi - Giriş"

751 93 6
                                    

Koyverdun gittun beni, oy, koyverdun gittun beni,
Allah'undan bulasun, oy, Allah'undan bulasun
Kimse almasun seni, kimse almasun seni
Yine bana kalasun

-Kazım Koyuncu, Şevval Sam

EYLÜL

Günümüz, Şubat Ayının Sonları, Karlsruhe, Almanya

Selin, kilitteki anahtarı çevirip daireme açılan kapının önünde içeri girmem için bekliyor. Yalancı kasılmaları, doğum sancısı sanmam yüzünden hastanede geçirdiğimiz heyecan ve gerginlik dolu beş saatten sonra ikimiz de yorgunluktan bayılmak üzereyiz. Doktorum, birkaç saat aralıklarla kontrol yaptıktan sonra doğum sürecinin nasıl olacağı ve gerçek doğum sancıları alakalı bizi tekrar bilgilendirmiş, son haftalarda bu kasılmaların normal olduğunu söyledikten sonra bolca dinlenmemi önererek evime gidebileceğimizi müjdelemişti.

Günler önce beraber hazırladığımız hastane çantamızı tekrar koridordaki yerine bırakan Selin, botları çıkardıktan sonra ayaklarını sürüye sürüye küçük salonuma geçerken esniyor.

"Sana gelmene gerek olmadığını söylemiştim," derken pencerenin dışındaki gece karanlığını işaret ediyorum. "Gün sökmek üzere ve yarın bir sürü işin var. Pardon, bugün."

Selin atkısını ve paltosunu çıkardıktan sonra bana saçmalamamı öneren sessiz bir bakış fırlatıyor ve köşeli kanepeye bir kedi gibi kıvrılıp yatıyor, gözlerini yumuyor.

Yatağımdaki fazla yastık ve battaniyelerden birer tanesini alıp üzerine örterken mırıldanıyorum. Kısa zamanda hayatıma en önemli dokunuşları yapan arkadaşıma "Teşekkür ederim," diyorum.

Göz kapaklarını aralayıp masmavi bakışlarla gülümsüyor. "Teşekkür etmene gerek yok," diye fısıldıyor. "Benim için endişelenme, sen doktorun yanındayken işlerimi erteledim zaten." Tebessümü sırıtmaya doğru dönerken "Hem bugün doğurmamana sevindim," diye ekliyor. "Kameramı evde unutmuştum."

Dışarıdaki dondurucu soğuktan sonra mahmur kahkahalarına eşlik etmek içimi ısıtıyor.

"Haydi, çocuklar için yatma zamanı..." derken hâlâ gülüyor. "Doktor iyice dinlenmen gerektiğini söyledi. Yarın, pardon bugün, öğleden önce kalkmanı yasaklıyorum. Kalktığında da bol enerji veren bir kahvaltı yapacağız."

"Tamam, anne," dedikten sonra iyi geceler diliyor ve ikimiz de yorucu saatlerin ardından uykuya dalmakta hiç güçlük çekmiyoruz.

Saatler sonra kilometreler ötedeki annemi sakinleştirmeye çalışıyorum.

"Biletini iptal etmene gerçekten hiç gerek yok, anne," diyorum bir dakika içerisinde yedinci kez. Gözlerimi devirince Selin yanımda sessizce kıkırdıyor. "Bak, hem yalancı kasılmaymış o. Bileti daha erkene almana gerek yok. Şimdi bir sürü ceza ödeyeceksin."

Annem söylediklerimi hiç dinlememiş olmalı ki kendisi "Keşke senin söylediğin tarihten üç hafta daha öncesine alsaydım," diye hattın ucunda devam ediyor. "Sen de tahmini tarihten bir ay önce doğmuştun."

Annemin endişelerini dindirecek sihirli sözlere sahip olmadığımı kabullenerek konuşmamızın geri kalanında konuyu değiştirmeye çalışıyorum. Ancak konuştuğumuz her konu bir şekilde bana ve yaklaşan doğuma gelince başaramayacağımı anlıyorum. Annem, havayollarını ve iş yerini arayıp Almanya ziyaretini en yakın tarihe aldıracağını söyledikten sonra konuşmamızı sonlandırıyoruz.

"Annen haklı," diyor Selin şarkı söyler gibi mırıldanarak. Telefonumu masanın üzerine bıraktıktan sonra ona kahvaltıdan sonraki bulaşıklarımız için yardım etmek üzere mutfağa doğru ilerliyorum. Selin bakışlarıyla buna hiç kalkışmayıp yanındaki sandalyelerden birine oturmamı emrederken devam ediyor. "Senin için kaygılanıyor doğal olarak."

"Kaygılanmasını anlıyorum."

Kaygılandığı için ona hatta minnettarım, diye düşünüyorum. Hayata tekrar tutunup atlattığımız onca badireden sonra aramızdaki ilişkiye verdiği sonsuz emek için, bebeğimle bana yeni bir sayfa açmamız için adeta yalvardığı için, geçmiş için şimdiki yaptıklarıyla defalarca özür dilediği için...

Selin düşüncelere daldığımı fark etmeden anlatıyor.

"Hem doktor son ayda artık doğuma her an hazır olmanı söylemedi mi? Dünkü yalancı kasılma olabilir, tamam ama gerçek kasılma başladığında hazırlıklı olmanı da söyledi. O yüzden ben de Theodore ile Floransa gezimizi sonraya erteledim. Normalde izinde olduğu için bu hafta sonu gidecektik, ama acelemiz yok, gezi bekleyebilir."

İpin ucunu son anda yakalayıp hemen itiraz ediyorum.

"Hayır," diyorum güçlü bir şekilde. "Lütfen benim yüzümden erteleme. Ne zamandır gitmeyi istiyordunuz..." İkna olmuşa pek benzemiyor ama devam ediyorum. "Ayrıca biliyorsun, doğuma neredeyse dört haftam daha var. Floransa'ya bu hafta sonu gitmeniz, ileriye ertelemekten daha uygun olabilir."

Bir süre sessiz kalıp düşününce bana hak verdiğini anlıyorum. "Ama yine bir sancın olursa hemen beni veya annemi arayacaksın."

"Söz!" diyor ve gülümseyerek elimi kalbime koyuyorum.

"Anlaştık o zaman," dedikten sonra gözlerini karnıma düşürüyor. "Lütfen iki hafta daha sabret, Deniz bebek. Biliyorum, annenle ve muhteşem Selin Abla'nla tanışmak için sabırsızlanıyorsun ama iki hafta daha sabret; çünkü sen anneni bas bas bağırtırken onu yalnız bırakmak istemiyorum."

Bulaşıklara dönmeden önce bakışlarımız karşılaşınca gülümsüyorum.

"Merak etme, Selin," diyorum. "Yalnızlığa alıştım ben."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin