27.Bölüm "Duvar-2"

915 99 16
                                    


Kalbim ağrıyor.

Hem de o kadar ağrıyor ki, parkın ortasında çektiğim acıdan inlememek için derin bir nefes alıp dudaklarımın içini ısırıyorum.

Sevda, öfke, hayranlık, nefret, özlem, hayal kırıklığı... Bütün bu duyguların kum torbasına çevirdiği zavallı yüreğim mosmor bir şekilde atmaya devam ediyorken Sümer bana dönüyor tekrar, güneş gözlüklerini çıkardıktan sonra bakışlarını elimdeki paketten bana kaldırıyor.

Ona döndüğümde şaşırıyorum, çünkü bal gözlerini çevreleyen koyu halkalarla karşılaşıyorum. Öyle yorgun, öyle bitkin görünüyor ki, kaşlarımın çatılmasına engel olamıyorum.

"Hasta mısın?" diye soruyorum.

Yakalanmış gibi hemen gözlerini kaçırıyor, Deniz'i izlemeye başlıyor.

"Hayır," diyor ardından. "Uykusuzum sadece."

"Bir şeyin yok yani?"

"Ah, hayır, hayır... Gerçekten iyiyim, hasta falan değilim." Bana dönüp gülümsüyor. "Tüm geceyi okuyarak geçirdim sadece."

"Okuyarak mı?" Şaşırıyorum.

Kafasını aşağı yukarı sallarken Deniz'in başını okşuyor.

"Hayatımın kitabını buldum sanırım," diyor oğlumuza gülümseyerek. "Hapsoldum resmen. Her kelimesinde daha da içine çekildim, sayfalara dökülen tüm hisler esir aldı beni, bazen nefes almakta zorlandım, ara vermem gerekti."

"Vay," diye mırıldanıyorum. "Merak ettim açıkçası."

Bana dönüyor Sümer ve ekliyor. "Efsanevi bir hikâye..."

Deniz'in huzursuzca kıpırdanmaya başladığında sözsüz bir şekilde anlaşmış gibi yerimizden kalkıyor, parkın içerisinde ağır ağır yürümeye başlıyoruz.

"Kaldığım yeri görmek ister misin?" diye soruyor. "Buraya çok uzakta değil. On dakikalık yürüme mesafesinde."

"Belki başka bir zaman," diye yanıtlıyorum. "Selin davet etmişti, ona gitmek için yavaştan yola koyulmamız lazım."

"Peki, başka bir zaman..." Sabırla gülümsüyor. "En azından size oraya kadar eşlik edebilir miyim?"

Deniz'e öyle âşık bakıyor ki ikisine kıyamayıp kafamı sallıyorum, bahar havasını ciğerlerimize çeke çeke yolumuza devam ediyoruz.

"Yanlış anlamazsan..." Merakımı dindiremeyip soruyorum. "Nasıl geçiniyorsun? Kaç aydır çalışmıyorsun da..."

"Çalışmadığımı kim söyledi?" diyor Sümer. "Yıllardan beri aynı işi yapıyorum. Kazadan beri çalışmıyorum sadece. Şimdi de biriktirdiklerimle geçiniyorum."

Kafamın karıştığını yakalayınca "Açıklayacağım, Eylül. Bana biraz olsun inanmaya başladığında her şeyi teker teker anlatacağım," diyor.

Sorduğuma pişman oluyorum ve Selin'in evine kadar sessizliğimizi Deniz'i ilgilendiren meseleler dışında bozmuyoruz.

Selin'in kapısını çaldığımda Sümer de Deniz ile vedalaşıyor.

Kapıyı Theodore açıyor.

"Merhaba, Eylül, yemek neredeyse hazır..." Meraklı bakışları Sümer'in üzerindeyken ekliyor "Biz de seni aramak üzereydik."

Sümer de Deniz'i kucağımı bırakırken Theodore'u baştan ayağa süzerken ikisini hızlıca tanıştırıp bu garip bakışmayı durdurmalıyım diye düşünüyorum.

"Theodore, bu Sümer... Deniz'in babası. Sümer, bu da Theodore. Selin'in erkek arkadaşı."

Theodore, Sümer'e elini uzatıyor, aileye bir birey daha katılmış gibi genişçe gülümsüyor. Selin, Sümer ile geçmişimizi tam ayrıntısıyla ona anlatmamış olmalı ki Theodore devam ediyor.

"Nihayet tanışabildik!" diyor Sümer'e sıcacık bir gülümsemeyle. "Sen de yemeğe katılmak ister misin?"

Sümer'e kısa bir bakış fırlattığımda onun da şaşkına döndüğünü görebiliyorum. Ancak Selin bizi kurtarmaya gelmeden Sümer teklifi kabul ediyor.

Ve işte yarım saat sonrasındayız.

Deniz, içeride uyurken biz yemek masasına çifte randevu gibi oturmuşuz. Selin ve Theodore karşımızda tatlı bir atışmadan sonra birbirlerine gülümserken Sümer de bakışlarını bana çeviriyor. Saçlarımın ucunu okşayıp iç çekiyor.

Nabzımın hızlandığını fark ediyorum ve bu durum beni öfkelendiriyor.

Akşam boyunca dalgınlığımın esiri oluyorum. Sümer'in varlığı, geçmişimin yankılarını canlandırıyor, kafamda o kadar ses var ki hangisine kulak vermem gerektiğini seçemiyorum.

Nefes alamıyorum, düşünemiyorum, uyuyamıyorum.

İşte tam da bu yüzden, Sümer Selin'lerden sonra bizi eve bırakırken Deniz'i yatağına yatırdıktan sonra Sümer'in gözlerinin içine bakıyor ve mırıldanıyorum.

"Bu böyle gidemez, Sümer," diyorum. "Onca şeyden sonra biz yalnızca arkadaş olarak kalmalıyız." 

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin