9. Bölüm "Resmen Aşığım" - Sümer

1K 78 1
                                    


"Onu benden almasınlar, bize bulaşmasınlar
Arayıp sormasınlar, kıskandırıp durmasınlar
Hem ilk hem sonmuş gibi, en güzeli oymuş gibi

Bunca yılmış beklemiş gibi, beklediğime değmiş gibi

Ben ona resmen..."

-Nil Karaibrahimgil

9 yıl öncesi, Haziran ayı, İstanbul

Ekrandan yayılan ışıkla parlayan yeşil gözlerini daha da kısarken Caner, "Algoritmadan yana bir sıkıntı yok, haklısın," diye mırıldanıyor. Burnundan kaymakta ısrarcı gözlüğünü alışkanlık hâline gelmiş bir hareketle parmak ucuyla ittirip devam ediyor. "Syntax hatası da değil..."

Üç gecedir, yazdığım programdaki kaynağı belirsiz hatanın izini sürmeyi uykuya tercih ettiğim için bıkkınlıkla çeşnilenmiş bir sinirlilik, nezaketimi korumaya çalıştığım sesimde dahi kamufle olamıyor.

"Değil, hiçbiri değil."

Kendinden emin bir şekilde "Tamam, ben bu gece en baştan incelerim bunu," diye güvence veriyor Caner. Oturduğu sandalyesinde geriye yaslanırken yarım bir gülümseme, kız kardeşinin kopyası olan yüzünün tam ortasına yerleşiyor. "Sen de Ceren'in yanına geç artık, yoksa birazdan kapıyı kırıp odama dalacak."

Gülümsemesine önce eşlik etmek istesem de, söylediklerinde aslında gayet ciddi olduğunu fark ettiğimde tebessümüm alabora oluyor. Hiç değilse, buraya geliş amacıma ulaştığımı kendime hatırlatıp önümdeki sıkıntılı saatleri biraz olsun tahammül edilebilir kılmaya çalışıyorum. Zihnimi buna odaklanmaya zorlasam dahi, isyankâr düşüncelerimin arasında Ceren'in niçin ağabeyine çekmediğinin fısıltısı saklı...

Caner, Ceren'in bizden altı yaş büyük abisi, programlamayı öğrenmeye kalkıştığım bu sıralarda, danışabileceğim en iyi akıl hocası... Ceren'in kuzeniyle aynı sınıfta okuduğumdan, Caner'in olimpiyatlarda madalya kazanmış bir bilgisayar dâhisi olduğunu biliyordum. Ceren, kuzeni Gamze için yıllar önce sürpriz bir doğum günü partisi düzenlediğinde beni de davet etmiş ve böylelikle o kutlamada Caner ile tanışma fırsatı yakalamıştım. Keskin zekâsı, hiçbir ayrıntıyı kaçırmayan dikkatli bakışlarında parıltılar olarak kendini arz ediyordu. Gerçek bilginin tevazuyu da beraberinde getirdiğinin elle tutulabilir bir timsaliydi Caner. Genç yaşına rağmen elde ettiği akademik başarı, ruhuna tek bir kibir lekesi bile sıçratmamıştı. Ayaküstü yaptığımız sohbette programlamaya ilgimi duyar duymaz, heyecanımı kendi tutkusuyla körüklemiş ve ne zaman yardıma ihtiyacım olur veya bir soru kafama takılırsa hiç çekinmeden onu arayabileceğimi söyleyip telefon numarasını dahi vermişti. Bu zamana kadar onun bana aktardığı bilgilerin ışığı sayesinde, herkesten gizlediğim hedeflerime giden karanlık yolda adımlar atmayı başarabilmiştim.

Salonlarına tekrar döndüğümde abartılı bir jestin eşliğinde "Nihayet!" diye bağırıyor Ceren. Daha gözlerimi ona çeviremeden koluma yapışıp beni çıkış kapısına doğru çekiştiriyor. "Haydi, çıkalım!"

Beynim bu hıza yetişemeyince itiraz niteliğinde bir cümle kopuyor dudaklarımdan:

"Nereye gidiyoruz?"

Gözlerini devirirken Ceren, "Caner'den uzağa bir yere..." diyor. "Sürekli programlama hakkınızda konuşmanızdan bıktım."

Açıklama yapmaya fırsat bulamıyorum. Ayakkabımı giymem için yeterli bir süreyi tanıdıktan sonra, noktaları protesto ediyormuş gibi cümlelerini birbiri ardına nefes almadan diziyor.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin