4. Bölüm 1. Kısım "Ayrılık Şarkısı" - Sümer

1.6K 127 8
                                    


"Şarkılar bir çığlığa sığınmaksa şimdi,
Sonsuz bir yangın gibi
Sevmesem öyle kolay çekip gitmek
Yaralı bir kuş gibi..."

-Kazım Koyuncu

Günümüz, Ekim Sonu, İstanbul

Sümer

Hoyrat kaderin parmağında oynattığı bir kukladır benim bedenim. Hayatın zevk alırcasına yıprattığı eprimiş ruhum ise talihsiz bir kazazede... Anlıyorum ki, hatalarımın bedelini en ağır şekilde ödemekle mükellefim. Zaman, ancak sevdiklerimin acısıyla dağlanarak ödeyebileceğim türden bir kefaret ile ruhumu mühürlemiş. Uykularımı da bu korkuyla buduyorum artık. Her gece, hayal gücümün şeytanı bile kıskandırdığı felaket senaryolarında kurbanı oynasam bile boşunaymış her şey. Kader yine beni nakavt etmeyi başarıyor, dipsiz pişmanlık kuyuma apayrı bir boyut kazandırıyor.

"Elveda, Sümer!"

Apartmanın ağır kapısına tek omzuyla yüklendikten sonra hızlı adımlarla gözden kayboluyor. Heceleri, zamanın akışından ayıklanıyor; geleceğime iltica ediyor, uykusuz gecelerimin vazgeçilmez ritüeli olacaklarını şimdiden ön görebiliyorum.

Peşinden gitme içgüdüsü öyle kuvvetli ki önce karşı koyamıyorum. Çünkü bu yanlış anlaşılmayı çözmek için kalbimin ateşlediği bedenim alarm veriyor: Sağ ayağım bir refleks gibi öne atılıyor, seslenmek için derin bir nefes alıyorum, kapıyı ittirmek için avuçlarımı yapıştırıyorum...

Ancak beynim devreye girmekte hiç gecikmiyor. Sağ kolu mantığı, elebaşı kalbim de dâhil tüm hislerimi dondurarak öldürmek için üzerime salıyor, göğsümde aylar sonra alev alma gücünü bulan ateş de tekrar sönmeye mahkûm oluyor. İşte, giderek biraz daha çürüyor ruhum!

Nefesim onun dudaklarında tutsak bir fedai, bedenim tek bir dokunuşla hükmedebileceği bir köle, kalbim devrim şarkısını dilinden düşürmeyen bir isyankâr... Ve beynimin diktatörlüğünde kalbimi sürgüne göndermek zorundayım ben.

Tabuta tıkıp ruhumun en karanlık kuytularına gömdüğüm onca hissin arasından nefretim engellenemiyor, mezarından kahkaha atarak uyanıp ayaklanıyor.

Jeannine'in beni izlediğini bilsem de ona dönmüyorum, çünkü şu anda hiçbir suçu olmadığı halde yaşanan her şey için onu suçlayabilme potansiyeline sahibim. O yüzden susuyor ve adımımı sınırlarımı zorlayarak kapıdan geriye atıyorum. İçime çektiğim her nefes biraz daha canımı yaksa da devam etmek zorundayım. Sona ulaşmak istiyorsam, vazgeçmek yok!

Jeannine cümlesine her defasında başlamak için derin bir nefes alsa da önce hep vazgeçiyor, sonra cesaretini toplayıp "Eylül'dü o, değil mi?" diye soruyor.

Kafamı hafifçe sallayarak yanıtlıyorum, bir sonuca ulaşamayacağımı bile bile ayaklarım oraya kök salmak için komik bir inat tutturmuş, bakışlarım hâlâ apartman kapısında bıraktığı parmak izlerinde... Yeteri kadar yoğun bakarsam zamanı geri alabilir, kapı açılıp Eylül'ü karşıma çıkarabilirmişim gibi geliyor.

Özlemle azan bir kalbi kolay kolay susturamazsınız.

"Ne duruyorsun?" diye soruyor Jeannine hızla. "Gidip konuşmayacak mısın?"

Kalbimin tiz çığlıklarını, mantığımın net propagandası bastırmaya uğraşıyor.

"Böylesi daha iyi..." derken bile hecelerim isteksizlikle parçalanıyor, sesimi zar zor duyuyor.

"Sümer, ama..." diye itiraz ediyor. "Bizi yanlış anladı ve aynı zamanda hamile."

Deniz...

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin