17. Bölüm "Ayrılık-2"

836 91 13
                                    

Eylül

7 yıl öncesi, Haziran Ayı, İstanbul

Sümer ile neredeyse dokuz aydır konuşmuyoruz.

Konuşmadan, selamlaşmadan, dertleşmeden, karşılaşmayalım diye yollarımızı değiştirerek, bir diğerimizi sorarlarsa konunun üzerini örterek, ortak arkadaşlarımızın davetlerini reddederek, kazara bir araya gelirsek bakışlarımızın köşe kapmaca oynadığı uzun, yıpratıcı ve nihayetinde özlem dolu dokuz ay...

Ancak ikimiz de biliyoruz ki, bugün tüm bunlar bitecek. Neden mi? Çünkü Kenan Kaptan masaya yumruğunu vurmuş, küskünlük oyunumuza dâhil edilmesinden bıktığını söylemişti.

"Bana artık iki günde bir Eylül ne yapıyor, Sümer ne yapıyor, haberin var mı, Kaptan, diye sorup durmayın!" olmuştu tamı tamına kelimeleri hatta. "İnatçı keçiler sizi! Bu yaştan sonra laf taşıtacaklar bir de bana... Yeter artık, ikiniz de gözümün önünde barışacaksınız!"

Bunu tam bir hafta önce söylemişti. Görünüşe göre ikimiz de yaklaşan üniversite sınavımızı bahane etmiş olmalıyız ki, Kenan Kaptan ikimizi de arayıp sınavdan çıktıktan sonra direkt olarak Rıhtım Market'e gelmemizi emretmiş, başka bir bahane üretmeye kalkışmayalım diye de normalde insanı sakinleştiren ses tonunu, oldukça etkin bir şekilde kullanmaktan çekinmemişti.

Dürüst olmak gerekirse, aramızdaki meselenin artık bir inatlaşmaya dönüştüğünün farkındayım. Epeydir, ona duyduğum kızgınlığın yerinde kıskançlığım yüzünden ağabeyinin yegâne hatırasına yaptıklarımın pişmanlığı var. O yüzden bundan haftalar önce, Kenan Kaptan'a Sümer'den gizli bir şekilde kemanını alması için yalvarıp, biriktirdiğim parayla kemanına eksik olan telleri yeniden taktırmıştım. Sümer hâlâ daha kemanının eski hâline döndüğünü bilmiyor, çünkü Kenan Kaptan'ın dediğine göre aylardır kemanına dokunmamış...

Belki de, diye düşünüyorum. Bana söylediklerinde haklıydı, belki de gerçekten benim dinleyeceğimi düşündüğü zamanlarda kemanını çalıyor.

Belki de gerçekten beni hâlâ sev-

"İşte gelmiş keçilerden ilki..."

Kulaklarıma uzanan ses, düşüncelerimin gidişatını durduruyor. Bakışlarımı adımladığım yoldan kaldırdığımda, Kenan Kaptan'ın Rıhtım Market'ten çıkıp bana doğru seslendiğini görüyorum.

"Merhaba, Kaptan..."

Beni sadece başıyla selamlayan Kenan Kaptan, onu hiç görmediğim kadar ciddi. Ancak sütlü çikolata rengi bakışlarında raks eden parıltılar, bu maskenin altında aslında merhamet dolu bir babanın hoşgörüsünün olduğunu bana fısıldıyor.

İçeri geçtiğimizde Kenan Kaptan, sınavımın nasıl geçtiğini soruyor.

"Güzel," diye yanıtlıyorum. "Şansıma korktuğum konulardan soru çıkmadı." Her zamanki yerime, Kenan Kaptan'ın oturduğu sandalyenin yanındaki küçük tabureye, geçiyor ve yakıcı haziran sıcağında biraz serinleyebilmek için ellerimle yüzümü yelliyorum.

Kenan Kaptan beni şaşırtarak yanımdaki yerini almıyor, söylediklerimi kısa bir mırıldanmayla cevaplayarak marketin arkalarına doğru ilerliyor. Önce işi olduğunu düşünsem de zaten düzgün olan rafları tekrar düzenlemeye başlayınca şüpheleniyorum.

"Yardım edebilir miyim, Kaptan?" diye soruyorum.

"Hayır."

Cevabı, altımdaki tabure kaymış da yere kapaklanmışım gibi hissettiriyor.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin