28. Bölüm "Kıyamam Sana -1"

1K 97 21
                                    


"Ellerimde acı var ellerini tutamam
Kıyamam, kıyamam sana

Yollarımda ayaz var yaklaşma yollarıma
Kıyamam, kıyamam sana
Karanlık gecelere ortak edemem seni
Kıyamam, kıyamam sana"

-Leman Sam

SÜMER

İki yıl önce, Mart Ayı, İstanbul

Eylül'e âşık olmak, bu hayatta başıma gelen en iyi, en doğru ve en zahmetsiz olay...

Yaratılışımın ana gayesi, kendimi onda kaybetmekmiş gibi... Öyle ki, bulunduğum mekâna o adımını atar atmaz, etrafımı saran atmosfer dahi değişiyor. Saçlarının kumralı, gözlerinin elâsı, dudaklarının gülkurusu hariç tüm renklere kör kalıyor gözlerim; yalnız onun dudaklarından çıkan sözler anlam kazanabiliyor, evren onun verdiği nefeslerle genişliyor.

Onu seyrettiğimi gören herkes aşkımın şahitliğimi yapabilir. Arkadaşlarını gördüğündeki usul tebessümünü yakaladığımda, göğsümü vahşi bir hayvan misali parçalamaya çalışan kalbim güvence verebilir.

Saklamaya çalışmıyorum ki artık!

Ruhum aşkından patlamak üzereyken, göz bebeklerim ona duyduğum hayranlıkla dolup taşarken, her bakışıyla benliğime ilmek ilmek kendisini işlediğini nasıl saklayabilirim?

Tam o sırada, aramızdaki kalabalığa rağmen üzerindeki bakışların sahibini biliyormuş gibi, Eylül'ün gözleri beni buluyor. Önce dudaklarındaki gevşek gülümseme silikleşiyor, zihninde uyanan her neyse berrak bakışlarını bulandırıyor ve nihayetinde dikkatini yanındaki kız arkadaşına vermeye layık görüyor.

"Sümer!" diyor biri. Kafamı hâlâ Eylül'den çevirmeyince bu kez ısrarla uzatıyor. "Sümeeer!"

Bakışlarıma sağ yanımdaki arkadaşa çevirdiğimde gözlerimdeki hayal kırıklığını görüyor olmalı ki, şaşkınlık içerisinde kaşlarını çatıyor.

"Nereye daldın gittin, abi?" diye soruyor Burak.

"Hiç."

Aşırı inandırıcı cevabımı duymazdan gelerek bakmayı sürdürüyor.

"Kendi işine bak sen," diyerek noktayı koyuyorum.

"Bugün benim işim, sana güzel bir kısmet bulmak."

Tasvip etmeyen bakışlarımla Burak'ı izlerken o savunmaya geçiyor.

"Ceren defteri kapanalı yıllar oldu, abi. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş, tamam, anlıyorum ama sen kaşığı eline alsan artık... Bak, önünde daldırabileceğin bir sürü kâse var."

Üniversiteden tanıdığımız iki arkadaşın sözlendikten sonra düzenledikleri bir kutlamada toplanan kalabalığı işaret ediyor önce. Sonra fesat aklı kelimelerindeki cinsel manayı buluyor, omzuma vurup komik bir şaka yapmış gibi gülerken ona burnumu kıvırıp gözlerimle sessiz bir köşe arayışına giriyorum. Burak, arkadaşların geri kalanıyla bol kahkahalı sohbetine başlarken usul usul, bulunduğumuz mekânın en ucuna, rahatça Eylül'ü izlerken kamufle olabileceğim köşeye geçiyorum.

Bu davete gelmemin yegâne sebebi buydu, uzaktan da olsa onunla hasret giderebilmek, çünkü Eylül kendisine gösterdiğim ilgiyi ciddiye almıyor olmalıydı ki birkaç haftadır benden köşe bucak kaçıyordu. Ayaküstü konuşmalarımızda ne zaman hislerime dair bir imada bulunsam onunla dalga geçiyormuşum gibi rahatsız oluyordu, ama bu son bulacaktı. Sözlenen çiftin onunla aynı dersleri aldığını biliyordum. Aşkımın ne kadar ciddi olduğunu ona bu akşam kanıtlayacaktım.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin