21. Bölüm "Ayrılanlar İçin-2"

880 113 33
                                    


 "Hayır," derken kafasını iki yana sallıyor. "Kimseye haber vermene gerek yok. Bu zamana kadar tek başımaydım."

Söylediklerinin yankısı etrafımızda bir hayalet gibi dolaşırken altın hareli gözlerinde nice sırlar parıldıyor. İster istemez gözümü alıyor bu sırlar, bakışlarımı yorgun bedeninden ayıramayıp onu seyretmeye başlıyorum. Vücuduna rastgele dağılmış mordan yeşile, yeşilden sarıya dönen lekeleri takip ediyorum; karışık saçlarından uzayan sakallarına kadar her şey, zamanın bir süredir Sümer'siz aktığına dair bir kanıt gibi...

Önümdeki manzara çok tanıdık geliyor.

Omuzlarının düşüklüğü, yaralı bakışlarındaki huzur arayışı, yorgun nefesleri...

Önümüzdeki manzara tanıdık, çünkü çok değil, yedi ay önce ben de aynı durumdaydım. Araba kazası değil, yalnızlık çarpmıştı beni yalnızca.

Dışarıda bakışlarını bir müddet dolaştırdıktan sonra, zihnini meşgul eden düşüncelerin gölgelerinden sıyrılarak gözlerimi yakalıyor Sümer, güçsüz ama umutlu bir tebessümle "Artık olmam gereken yerdeyim," diyor.

Bakışlarına adeta direniyorum. Gözleri adeta kalbimin ardında saklandığı kapıları yumrukluyor, maziyi çağırıyor, benden bir tepki için yalvarıyor; ama boyun eğmiyorum.

Eğemem.

"Deniz'i görmek istiyorsun," diye başlıyorum. "Babasısın ve buna itiraz edecek değilim."

Sümer kulak kesilmiş dinlerken kaşlarını çatıyor, düşünceler yine bakışlarını gölgeliyor.

"Ancak şu an önemli olan, kendini toparlaman. Tedavini tamamlaman. Sağlığına kavuştuğunda Deniz'i görmek istediğinde bir buluşma ayarlarız. Bundan kuşku-"

"Eylül," diyerek kesiyor beni Sümer. "Bebeğimizi kucağıma alıp, biraz sevip sonra bırakıp gidecekmişim gibi konuşuyorsun."

Bana tam da bunu yapmadın mı, diye bağırmak istesem de yutkunarak geçiştiriyorum, gardımı ne olursa olsun düşürmeyeceğim.

"Ama benim gitmeye niyetim yok. Deniz'in hayatında en az senin kadar olmak istiyorum."

"Affet beni, çok pardon," diyorum. Sesim o kadar soğuk ki ben bile kendimi duyunca ürperiyorum. "Zamansız kaybolma gibi bir huyun var da... Sözlerini tutamamandan bahsetmiyorum bile!"

Maskemin sağlamlığından, duvarlarımın kalınlığından o kadar eminken kalbimin en derinlerinde başlayan sızı endişelendiriyor beni. Kapıya doğru yöneliyorum.

"Bilmediğin çok şey var," diyor. Sesini zorlukla yükselterek beni durdurmaya çalışsa da öksürükleri buna engel oluyor.

Duymazlıktan gelmek en doğrusu belki, ama cevap vermeden geçemiyorum.

"Bilmek de istemiyorum zaten."

"Eylül, lütfen..."

Yalvaran ses tonu gitme zamanımın geldiğini işaret ediyor.

Kapıya yönelirken "Hoşça kal ve geçmiş olsun," diyorum yüzüne bakmadan. " Numaramı hemşirelere bırakmıştık. İyi olduğunda Deniz için beni ararsın, konuşuruz. "

"Eylül..."

Kapıyı açıp odadan çıkıyorum.

"Eylül..."

Arkamdan örtüp hızla evimin yolunu tutuyorum.

Hastaneden çıktıktan sonra karşıma çıkan ilk banka oturuyorum, nefeslerim ciğerime sığamıyormuş gibi solukları yakalamakta zorlanıyorum, kalbim öyle ağrıyor ki elimi göğsümün sol yanına götürüp ovuşturmaya başlıyorum. 

"Yeter..." diye fısıldıyorum kendi kendime. 

Artık yeter...

Not: Bölüm çok kısa, biliyorum.

Bilgisayarımdaki aşırı ısınma probleminden dolayı son bir haftadır çok açık bırakamıyorum, yani saatlerce karşısında düşünüp yazamıyorum. Önümüzdeki günlerde abime çözdürmeye çalışacağım bu problemi, iki-üç gün kâğıta veya telefona yazıp oradan geçireceğim bilgisayara, o yüzden yeni bölümü çarşamba günü bekleyebilirsiniz.  

Ayrıca bana bir ara değerlendirme yapabilir misiniz? Mucizevi, henüz bitmemesine rağmen Efsanevi'den daha kalın olmuş. Nasıl gidiyoruz? Sırlar açığa çıkıyor, hikâyenin aldığı gidişat hoşunuza gitti mi? Aksiyonu içine kattım, ama duygusallığımızdan da ödün vermemeye gayret ediyorum. Oluyor mu? Benden neler bekliyorsunuz? Neleri okumak istiyorsunuz? Yaklaşan final için beklentileriniz neler? Yeni bölüme kadar ne düşündüğünüzü okumak ve değerlendirmek isterim. 

Kocaman sevgiler.

 

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin