14. Bölüm "Gözleri Aşka Gülen - Son Kısım"

811 90 20
                                    

Sümer-devam
8 yıl öncesi, Eylül ayı, İstanbul

Elbette ki okulu ekiyorum o gün. Derslere konsantre olabileceğimi asla ve asla zannetmiyorum. Dersler bir kenara, Eylül'le tekrar konuşmadan başka hiçbir şeye odaklanabileceğimi sanmıyorum. O yüzden okul bitene kadar lisesinin çevresinde dört dolanıyorum.

Saatler geçmek bilmiyor, konuşmamıza kaldığımız yerden devam edebilmemiz ve söylediklerimi geri alabilme fırsatı uğruna Eylül'ün sınıfını basmamak için kendimi zor zapt ediyorum. Tüm enerjimi topuklarıma yansıtıp okulun etrafında birkaç tur daha atmakta buluyorum çareyi.

Eylül'ün çıkış saati nihayet geldiğinde, hem okulun girişine yöneliyor hem de telefona sarılıyorum, çünkü bir an önce yurda geçip saklanacağını bilecek kadar iyi tanıyorum onu. Ana kapıdan girip her iki yanımdan da akan öğrenci selini yenmeyi başardığımda derin bir nefes alsam da çağrımın reddedilip meşgule düşmesi içimdeki huzursuzluğu daha da kabartıyor.

Okulun içine girip koridor kenarında beklemeye başlıyorum, hâlen dağılmakta olan öğrencilerin arasından onu bulabileceğime dair umudumu söndürmemeye çalışıyorum.

Tekrar arıyorum.

Meşgul...

Çağrımı açana kadar aramakta ısrarcıyım.

Arıyorum, meşgul...

Yeniden arıyorum, meşgul...

Telefonlarımı reddedebilmesi için ekrana bakıyor olması gerek, mesaj gönderirsem mutlaka görecek demektir. Çağrılarıma kısa bir ara verip hızlıca tuşluyorum.

Eylül, orta bahçeye gelir misin? Lütfen...

Sonra kaldığım yerden tekrar devam ediyorum, bu defasında reddetmeden önce daha uzun çalıyor sanki...

Heyecanım kursağımda kalıyor, çünkü bir dahaki arayışımda monoton bir ses aradığım kişiye şu anda ulaşılamadığını söylüyor.

Adımlarım düşük omuzlarımı da alıp beni okulun tarihi binasının çevrelediği orta bahçeye taşıyor, sonbaharın renklerini taşıyan asma yaprakların sardığı çardağın altına geçip oturuyor, bir sonraki adımımı planlamaya çalışıyorum.

Gerekirse yurda giderim, diye düşünüyorum.

Gerekirse Kenan Kaptan'ı devreye sokarım. Eylül ona asla hayır demez.

Son fikir giderek içime sinmeye başlıyor. Hâlâ daha tuttuğumu unuttuğum telsiz kemanımı yanıma koyuyorum. Telefonumu iki elle kavrayıp Kenan Kaptan'ın numarasını ararken okul koridorundan bahçeye açılan demir kapının açıldığını duyuyorum.

Bakışlarımı kaldırdığımda onu görüyor ve sabahtan beri boğuluyormuşçasına derin bir nefes alıyorum.

Onu izliyorum, benimle göz göze gelmese de bana tedirgin adımlarla giderek yaklaşmasını, ellerinde tuttuğu test kitaplarını biraz daha sıkışını, omuzlarının arkasından esen rüzgâra sığınıp saçlarının arkasına saklanışını, benim bakmaya kıyamadığım dudaklarının içini defalarca ısırışını...

Eylül'e sorsanız kendini güzel bulmaz. Bir estetik cerrahtan farksız kendine türlü kusurlar uydurur ama onun kusur olarak adlandırdığı her şeyin benim güzellik kriterlerim olduğundan habersiz...

Eylül tam karşıma geldiğimde duruyor, yanımda oturması için yeterince yer olmasına rağmen ayakta kalmayı tercih ediyor. Bakışlarını kaldırsa da odağındaki ben değilim, yorgun görünen gözleriyle omzumun üstünden bahçedeki bir çiçeği seyrediyor.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin