16. Bölüm "Kendine İyi Bak"

837 95 18
                                    

"Yan yana geçen geceler unutulur gider mi?

Acılar birden biter mi?
Bir bebek özleminde seni aramak var ya...
Bu hep böyle böyle gider mi?"

-Deniz Tekin

Günümüz, Ocak Ayının Sonları, Almanya-Fransa Sınırı

Sümer

Bugün büyük gün...

Benim için daha da büyük...

İrfan Abi başta olmak üzere saha ekibi, havanın kararmasına son birkaç saat kala hazırlıklarını tamamlayıp kaldığımız mekândan ayrılmış, beni ve bir iki haberleşme uzmanını daha iletişimi sıkıntısız sağlamak adına arkada bırakmıştı. Bunu zaten tahmin ediyordum, fakat son iki günde saha ekibindeki takım arkadaşlarımın telefonuna gizlice yüklediğim takip sistemi onlara her an ulaşabilmeme imkân sağlıyor. Destek ekibine Hector veya Valentin ile ilgili bir haber geldiği anda, ki İrfan Abi'nin destek ekibiyle iletişimi de benim kontrolümden geçiyor, kimin nerede olduğunu ve nereye gitmem gerektiğini görebileceğim.

Karşımda dört monitörün bulunduğu bir masa, masada ise kilitli bir çekmece var.

Çekmecede de bir silah.

Atış talimleri hariç kullanmaya hiç gerek duymadığım bir silah. Çünkü benim asıl silahım klavye, mermilerim ise tıklar... İnternetteyken gözünüzden kaçan saniselik bir hata ve... Voilà, hayatınızı enfekte etmek için hazırım.

Kansız, yarasız, acısız... Mis... Adaletin en temiz hâli.

Ancak bugün o haber gelirse, Hector ile tekrar yüz yüze gelme fırsatı bulursam, o tetiği çekerken gözümü bile kırpmam.

Dakikalar birikip saatlere dönerken duvarlar üstüme üstüme gelmeye başlıyor. Monitörden kafamı çevirdiğim kısa aralıklarda bakışlarım, kimi zaman kulaklıklarıyla dinlemeleri yapan diğer arkadaşların konsantre olmuş yüzlerinde kimi iyice kararan havada kendini gösteren ayın kirli suretinde duraklıyor.

Bu gece uzun olacak, diye düşünüp derin bir nefes alıyorum. Gözlerimden başlayan bir stres ağrısı kafamın derinliklerine doğru yayılmak üzere beni adeta tehdit ediyor. Burun kökümü sıkmaya uğraşırken biri omzuma dokunuyor.

"Biraz ara ver, ben devralırım."

Bir şeyler atıştırmak ve saatlerdir yapıştığım koltuktan biraz uzaklaşmak iyi bir fikir olacağından kafamı sallıyor ve yerimden kalkıyorum. Mutfaktaki masanın üzerinde kimin ısmarladığını bile bilmediğim bir pizza kutusu ve içinde doyacağım kadar pizza dilimleri var. Ekip arkadaşlarımdan ortak amaçlara hizmet ettiğimiz için bir zarar gelmeyeceğini biliyorum, ama istihbaratın bana öğrettiği bir şey varsa o da fazla tedbirin asla göz çıkarmayacağı... O nedenle de ağzı kapalı gelen hazır yiyeceklerden şaşmıyor ve elime geçen ilk bisküvi paketini açıp, tadını çıkarmaya uğraşmadan yemeye başlıyorum.

Bütün dikkatimi operasyona verdiğim için odamda duran kişisel telefonumu kontrol etmek gün içinde ilk kez aklıma geliyor, ağzım bisküviyle doluyken odama ulaşıyor, telefonumu elime alıyorum.

Karşımdaki manzara beni hiç de memnun etmiyor.

Selçuk'tan gelen yedi cevapsız çağrı ve son olarak da bir ses kaydı var. Direkt sesli mesaja geçiyor ve dinlemeye başlıyorum.

Dinliyorum, dinliyorum, dinliyorum.

Telefonumdaki sesli mesajı belki de yüzüncü kez tekrar dinliyorum.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin