28. Bölüm ''Kıyamam Sana -2''

620 78 7
                                    

Günümüz-Nisan Ayının Sonları-Almanya
Sümer

Kilitte dönen anahtarın sesini nihayet duyduğumda salonda uzandığım kanepeden doğruluyor ve fırının üzerindeki dijital saate bakıyorum.

21.46

"Selin," diye fısıldıyor Eylül içeri girdikten sonra. "Deniz uyudu mu?"

Sorusuna cevap veremeden salona gelip beni görüyor ve güzel yüzündeki gülümsemesinin aniden donuşu, sıcacık gözlerinin buz kesişi adeta soluğumu ciğerimden çalıyor, kalbim tekliyor.

"Senin ne işin var burada? Yarın geleceğini söylemiştin." diyor. Sesi dahi buz, sözcükler donarak yerlere düşüyor, tuz buz oluyor sanki.

"Erken döndüm," diyorum. "Oğlumu görmek istedim."

"Selin nerede?"

"Yarım saat önce arkadaşından bir telefon geldi, acilen onun yanına gitmesi gerektiğini söyledi. Ben de yeni gelmiştim, Deniz'i benimle bırakabileceğini söyleyince gitti."

Hoşuna gitmiyor, söylediğim hiçbir şey hoşuna gitmiyor. Çantasından telefonunu eline aldığı an, arkadaşı Selin'e benden dolayı bir azar mesajı yazacağını anlıyorum.

"Yabancı birine bırakmadı, Eylül," diyorum. "Oğlunu babasına bıraktı. Arkadaşına kızmaya hakkın yok."

"Bir şey olursa beni aramasını söylemiştim," diye mırıldanıyor. "Hemen gelirdim."

Deniz'i kontrol etmek için yatak odasına yol alırken arkasından sesleniyorum.

"Aradı, ama sen açmadın." diyorum, devamında susmam gerekiyor ama kalbime söz geçiremiyorum. "Artık kiminle nasıl bir gece geçiriyorsan duymadın."

Eylül duruyor, önce hiçbir şey söylemese de daha sonra yüzünü tekrar bana dönüyor.

"Ne demek bu şimdi? Bana hesap mı soruyorsun, Sümer?"

Başımı iki yana sallıyorum. "Ne haddime, Eylül..." diye mırıldanıyorum. "Ne haddime... Ben sadece senin benden istediğin gibi davranmaya çalışıyorum. Arkadaş kalalım, demedin mi daha geçenlerde, öyle işte... Yoksa şu ana kadar çoktan o herifi bulup sana dokunmaya cüret eden tüm parmaklarını teker teker kırmıştım. Sırf sen istediğin için..."

"İyi geceler diliyorum sana, Sümer." Parmağıyla kapıyı gösteriyor.

"Hayır, Eylül," diyorum abartılı bir şekilde sesimi incelterek. "Randevun nasıl geçti, konuşmamız lazım. Anlatsana bana mesela, adı ne bu adamın, ne iş yapıyor... Bilmem gerek, oğlum onun da hayatında olacaksa... Biliyor mu bu arada Deniz'i? Ya da beni? Çocuğun babasının her gün dibinde olacağını? Sırf benim kalbimi benden çaldığı için ona her baktığımda kafamdan türlü türlü cinayet planları tasarlayacağımı? Tabi senin "arkadaşın" olarak bu planların hiçbirini sesli söylemeyeceğim."

"Sümer, gerçekten enerjim yok daha fazla tartışmak için. Lütfen... Ne olur artık gider misin?"

"Neden?" diye soruyorum. "Çok mu yordu bu akşam seni? El ele tutuşup sokakları mı turladınız? Dondurma da aldı mı sana? Seversin sen. En çok da limonlusunu..."

"Yeter!"

Durmuyorum, susmuyorum, beynimdeki tüm sancılı düşünceleri akıtıyorum.

"Belki de direkt onun evine gittin, sana şık bir akşam yemeği hazırladı, güzel bir müzik açtı, dansa kaldırdı, ha? Kesin bu olmuştur, bak. Ellerini beline sarmak için gayet iyi bir bahane sonuçta."

"Sümer, git artık."

"Gitmeyeceğim, Eylül. Arkadaşın olarak bana anlatman lazım tüm ayrıntıları."

İki uzun adımda aramızdaki mesafeyi yok ediyorum. Yüzüne doğru eğiliyorum ki gözlerimde neler hissettiğime tanık olsun.

"Söylesene Eylül, öptü mü seni?"

Parmak uçlarımla yanağına dokunuyorum önce, "Buradan mı," daha sonra dudaklarına kayıyor. "Yoksa buradan mı?"

Biraz daha aşağıya iniyor parmaklarım.

"Ama ben biliyorum ki, seni yatağa götürecek öpücük tam buraya konmalı: Tam boynunda atan nabzın üze-"

Öyle ani bir tokat iniyor ki, gözlerimde ışıklar patlıyor.

"Sakın bir daha benden hesap sormaya kalkma, Sümer. Sadakatime laf edebilecek son kişisin sen."

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin